Yılmaz Özdil’in En Büyük Suçu…

Temmuz ayının son günlerinde gündem, Yılmaz Özdil’in sansürlenen bir yazısı üzerine, artık gazetesinde yazı yazmayı terk etmesiyle ilgili olarak kaynadı… Yılmaz Özdil’in suçları çoktu… Ama en büyük suçu neydi acaba?…

Önce Yılmaz Özdil’in, Yunan ajanı ve Apo’nun kan kardeşi Savas Kalenderidis ile ilgili 20 Nisan 2014 tarihli «MİT Yasası” başlıklı yazısını okuyalım.. Sonra benim bir yazımı hemen altında okuyacaksınız.

I. MİT YASASI…

İzmir, sıcak bir yaz günü, akşamüstü… 30´lu yaşlarda, sarışın güzel bir kadın, direksiyonda, eski yoldan Çeşme´ye gidiyordu.

Otomobilin hafif sağa çektiğini hissetti, kenara yanaştı, baktı, lastiği inmişti. Hay Allah, ne yapacağım şimdi diye düşünürken, yanından geçen otomobil az ilerde durdu, geri geri geldi, sürücüsü indi, genç bir delikanlıydı, yardım edebilir miyim diye sordu. Kadın, kırık dökük Türkçesiyle konuştu, çok mutlu olurum dedi. Delikanlı stepneyi çıkarıp, lastiği değiştirirken sohbet ettiler. Kadın, Yunan´dı, İzmir Başkonsolosluğunda çalışıyordu. Delikanlı ise, pilottu, Türk Hava Kuvvetlerinde üsteğmendi. İş bitti, el sıkışıp ayrılırlarken, kadın telefon numarasını verdi, uygun olduğunuzda bir teşekkür kahvesi ısmarlamak isterim dedi. Yoldaki tesadüfle… Büyük balık yakaladığının farkındaydı…

***

Bir kaç gün sonra Alsancak´ta buluştular, kahve yudumlarken, yanlarına biri geldi, aaaaa merhaba dedi, sanki oradan geçiyormuş da tesadüfen görmüş gibi yaptı. Oysa, bu defa, tesadüf olmayan tesadüftü… Savas Kalendiridis´ti, kendisini Yunan Başkonsoluğu´nun ateşesi olarak tanıttı, anadili gibi Türkçe konuşuyordu. Çünkü, ticaret micaret hikayeydi, Yunan gizli servisinin casusuydu, rütbesi yarbaydı. Sarışın kadına yılışan salak pilotumuz, oltaya takılmıştı.

***

Alttan girdi, üstten çıktı, parayı gösterdi, pilotu angaje etti. İstenen belgeleri Kalenderidis´e aktarırsa, tatlı bir hayat sürebilirdi. Kabul etti. Küçük bir pürüz vardı… Gerçekten pilot muydu? Subay mıydı? Ya Yunan istihbaratına sızmak isteyen Türk casusuysa? Turist ayağıyla, bindirdiler yata, adı lazım değil, hava üssü bulunan Yunan adasına götürdüler. Test ettiler. Pilottu subaydı, haindi.

***

Başladı çalışmaya… Çiğli ana jet üssünde görevli istihbarat yüzbaşı´sıyla temasa geçti. Yüzbaşı´ya sohbet dümeniyle sorular soruyor, şüphelenmeyen yüzbaşı bülbül gibi ötüyor, uçak sayıları, intikaller, hatta harekat planlarını anlatıyor, üsteğmen de bu bilgileri Kalenderidis´e aktarıp, cebini dolduruyordu. Bilahare, bir deniz astsubayını bağladı, hayati önem taşıyan telsiz frekans kodlarına ulaştı, bunları da sattı. Şahane casusluk yaptığını, kimsenin ruhunun bile duymadığını düşünüyordu. Aslında… MİT tarafından ruh gibi takip ediliyordu.

***

Çünkü, kendini playboy zanneden, film yıldızı zanneden hain üsteğmen, evliydi. Eşini ihmal ediyordu. Giyimine kuşamına bir başka önem verir olmuştu. Eve sık sık geç geliyor, bazen nöbet filan diyerek, gelmiyordu. Eşi şüpheleniyordu. Kendileri geçim sıkıntısı çekerken, kocasının kredi kartında maaşlarından fazla harcamalar olduğunu görmüştü. Takip etti. Sevgilisi olduğunu, Karşıyaka´da sevgilisine ev tuttuğunu tespit etti. Aldatılan kadın, kavga çıkarıp boşanmak yerine, memleket adına çok faydalı bir davranışta bulundu, gitti kocasının komutanına, tek tek anlattı, bu adam bu parayı nerden buluyor diye sordu. MİT… Bu sorunun cevabını bulmak için devreye girdi.

***

Ve, görüldü ki, hain üsteğmen, Savvas Kalendiridis´le temas halindeydi. MİT, bir taşla iki kuş vurmuştu… Çünkü, bu Savvas Kalendiridis denilen puşt, yukarda Allah var, kendi devleti adına işini çok iyi yapan, ele avuca sığmayan, MİT´in devamlı takibi altında olan, bir türlü kıstırılamayan casustu.

***

Anadili gibi Türkçe ve Kürtçe biliyordu. Hakkında bazı efsaneler var ama, Anadolu´dan mübadeleyle Yunanistan´a göçmüş bir ailenin çocuğu olduğu tahmin ediliyordu. Karadeniz özel ilgi alanıydı. Trabzon, Rize, Artvin, Giresun, Sinop devamlı oralara seyahat eder, kendisini Türk vatandaşıymış gibi, Savaş Kalender adıyla tanıtır, kafası karışık gençlerle arkadaşlık kurardı. Karadeniz´den 20 genci, Yunanistan´a üniversite okumaya götürdüğünü, her ay 500 Euro maaş almalarını sağladığını biliyoruz mesela… Bugün Türkiye´de Pontus´la alakalı kitap yazanların bazıları, bizzat bu Kalendiridis´in bağladığı arkadaşlardır! Ege´de de olağanüstü çalışıyordu. Orman yangınlarındaki kibriti, elbette o çaktırıyordu. Bazen tur rehberlerini, bazen fırıncıları, bazen inşaat işçilerini satın alıyordu. Tarifesi, 500 ila 700 Euro arasındaydı. Göze batmayan sıradan vatandaşları, askeri takiplerde kullanıyordu. 1997´de Kırıkkale´de mühimmat fabrikası havaya uçtu, ortalık savaş alanına döndü, üç kişi hayatını kaybetti, bu patlamanın arkasında Kalenderidis´in olduğundan herkes adı gibi emindi, ancak, somut veri bulunamadı, suçüstü yapılamadı, dedim ya, yetenekli puşttu, yakalanamamıştı.

***

Hain üsteğmen meselesi, hiç hata yapmadan çalışan Kalenderidis´in bardağı taşıran damlasıydı… Görüntülendi, belgelendi, itiraflar alındı, üsteğmen, yüzbaşı ve astsubay şak diye tutuklandı. Normalde 4 sene görev yapması gerekirken, büyük başarısı nedeniyle 7 senedir İzmir´de bulunan Kalenderidis, vaziyeti kavramış, deşifre olduğunu anlamış. Aniden buhar oldu, Yunanistan´a kaçtı.

***

Gel zaman git zaman… Suriye´den kovulan Apo, döndü dolaştı, Yunanistan´ın kucağında kaldı, Kenya´daki Yunan Elçiliği´ne saklandı. Sonrası malum, üçü pilot, biri askeri tabip, beşi MİT görevlisi, 9 kişilik ekibimiz Kenya´ya uçtu, Öcalan´ı paketledi, memlekete getirdi. MİT Müsteşarı, ekibimizi kucakladı, kutladı, Çankaya Köşkü´ne götürdü. Cumhurbaşkanı Demirel, kahramanlarımızı, Atatürk´ün Pembe Köşk´teki tarihi makam odasında karşıladı. Arkalarına “TC Cumhurbaşkanı S. Demirel – 18.2.1999” yazısı kazınmış, som altından, kol saatleri hediye etti. Ve, o tarihi konuşmayı yaptı: “Sizlerle hatıra fotoğrafı çektiremiyorum, sizler çok gizli bir görevi başarıyla ifa ettiniz, şartlar, bundan sonra da gizliliğini korunmasını gerektiriyor, sizleri bir fotoğraf karesinde buluşturmanın sakıncalı olduğunu düşünüyorum…”

***

Cumhurbaşkanımız bunları söylerken… Bir başka fotoğraf karesi, dünya ajansları tarafından servis ediliyordu. Öcalan´a eşlik eden ve Nairobi Havalimanı´nda sap gibi ortada kalan Yunan Gizli Servis albayının fotoğrafıydı. Kalenderidis´ti o!

***

İzmir´de görev yaparken, defalarca Suriye´ye giden, Bekaa Vadisi´nde Apo´yla görüşen, Yunan Gizli Servisi´yle PKK´nın kontağını sağlayan kişi, Kalenderidis´ti… Apo, ona çok güveniyordu. Aralarında sağlam bir bağ oluşmuştu. O nedenle, Yunanistan´dan Kenya´ya uçarken ve Kenya´da elçilikte saklanırken, yanında sürekli Kalenderidis vardı. Apo paketlendiğinde… Kalenderidis, MİT´e karşı ikinci yenilgisini almış oluyordu. İzmir´de enselenmiş, Kenya´da madara olmuştu.

***

Apo, İmralı´ya konuldu. Ankara´daki değerlendirmeye göre, yorgun malzeme´ydi. Yani, kendisinden artık stratejik olarak faydalanamaz haldeydi. Çünkü, tek kanallı radyodan sadece TRT dinliyordu, dünyadan haberi yoktu, iki ayda bir avukatlarıyla bazı haberler göndermek istiyor, adrese ulaşmıyor, ulaşsa da örgütten dinleyen olmuyordu. Öcalan bitmişti.

***

AKP geldi. Apo dirildi.

***

Oslo rezaleti ortaya çıktı. Ömrünü PKK´yla mücadeleye veren MİT, PKK´yla müzakereye oturtulmuştu. İmralı tutanakları ortaya çıktı. Eskiden MİT´çileri görse bir kaşık suda boğacak olan Apo, MİT Müsteşarı Hakan Fidan´ı yere göğe sığdıramıyor, MİT Müsteşarı´nın tutuklanmasını bizzat kendisinin önlediğini söylüyordu. Cemaatin MİT´i hedef aldığını, kendisinin MİT´i savunduğunu anlatıyordu. Bilahare… Apo´nun ses kayıtları çıktı. Yasal düzenlemenin şart olduğunu, aksi takdirde, açılım görüşmelerini yapanların vatana ihanetle yargılanacağını söylüyor, akıl öğretiyordu. Şırrak… Yasal düzenleme yapıldı, müzakerelere devam edebilmesi için MİT´i koruma altına alan yasa çıkarıldı.

***

E düşünüyorum da…

Kalenderidis bu olan bitenleri seyredip, acı acı gülüyordur mutlaka, ulan diyordur, kelle koltukta amma uğraşmıştık, halbuki ne kadar kolaymış!

II. SAVAS KALENDİRİDİS, PKK VE YUNAN DARBECİLERİ.

(Yaşar Aksoy’un yazısı)

Savas Kalenderidis kim? Önce onu tanıyalım..

Yunan Ordusu’nda Kurmay Albay.. Abdullah Öcalan’ın Suriye’de iken yakın dostu ve koruması.. Abdullah Öcalan yakalanmadan önce Kenya’da Yunan Elçiliği’nde kıstırıldığı zaman yanında olan, onu koruyan ve Apo’sunun elçiliğin kapısındaki Kenya Polisi’ne teslim edilmemesi için silahla direnen askeri istihbaratçı.. Daha sonra Yunan Savunma Bakanı bu olaylar yüzünden istifa ederken, Savas afişe olduğu için görevinden alındı ve sivile soyunduruldu…

Savas Kalenderidis, ailesi tarafından Trabzon kökenli olduğunu iddia ettiği için emekli edildikten sonra «Pontus’u Kurtarma Vakfı”nı kurdu.. Bizim Karadeniz’in üzerinde Yunan bayrağının dalgalandığı masa büyüklüğünde bir harita bastırdı. Yunanistan’da, Yunan adalarında dağıtılan ve duvarlara asılan bu haritayı ilk kez 5 yıl önce fark edip ele geçirdim. Anında yüksek devlet yetkililerimize ilettim. Ve teşekkür aldım.

Savas Kalenderidis daha sonra «Kardeşim Apo” diye bir kitap yazıp, tüm Yunanistan’da ve adalarda imza günleri düzenledi. O kitabı da ele geçirdim ve inceledim. Baştan sona PKK propagandası yapan bir paçavraydı.

Savas’a ve kitabına Türkiye’de bir kişi övgüler düzdü ve televizyonuna çıkardı. Kim peki?.. Tahmin etmişinizdir: Mehmet Ali Birand.. Yanlış duymadınız, hani geçenlerde Ayşe Arman’a Kürt olduğunu açıklayan (Röportajı: Hürriyet, 18.11.2012) ve daha sonra PKK’ya genel af çıkartılmasını, Abdullah Öcalan’ın salıverilip, siyasete ve parlamentoya girmesini savunan Mehmet Ali Birand (Haberi: Aydınlık, 6.12.2012)… Geçelim…

***

Gelelim Doğan Haber Ajansı’nın son haberine (Bu haber, Türkiye Basını’nında 2.12.2012 tarihinde «Karayılan, 4 Yunan generalinin başını yedi” şeklinde verildi. Oysa anlı şanlı komutaların başını yiyen Savas’tı)..

Haber: Terör örgütü PKK’nın elebaşılarından ve Kandil komutanlarından Murat Karayılan’ın imzasını taşıyan «Bir Savaşın Anatomisi” isimli kitap, Abdullah öcalan’ın yakalanmadan önceki Yunan koruması, eski ajan Savas Kalenderidis tarafından Yunancaya tercüme edildi ve bastırıldı. Kitabın Savas Kalenderidis tarafından törenle tanıtımı Atina’da Savunma Bakanlığı Savaş Müzesi’nde yapıldı. Bu skandalın eleştirilmesi üzerine Savunma Bakanı Panos Panayotopulos’un emriyle Savaş Müzesi Başkanı Korgeneral Panayotis Kamronis, yönetim kurulundaki iki başkan yardımcısı general ve bir danışman general görevlerinden alındılar. Savaş Müzesi Başkanlığına Tuğgeneral Panayotis Kameronis atandı. Yunan Dışişleri Bakanlığı, ilk kez açık şekilde «PKK’nın terör örgütü olduğunu” söyleyerek, kitabın tanıtımının Yunan devletine ait bir mekanda yapılmasının doğru olmadığını belirtti. Yunan Savunma Bakanlığı ise Savaş Müzesi amfisinin nasıl kiralandığı konusunda soruşturma açtırdı.

Yorumu okuyucularımıza bırakalım.

***

Yani özetle, Savas Kalenderidis Türkiye karşıtı hain ve arabozucu, barışı torpilleyici faaliyetlerine cesurca devam etmekte.

Bu arada bir parantez açalım ve Savas Kalenderidis’in Yunan derin devleti içinde daima kendine yakın müttefikler bulabildiği ve PKK yanlısı girişimlerini sürekli sürdürdüğüdür. Örneğin Savas ile General Frangulis’in yakın dostluğu da kayda değerdir.

Ekonomik krizi atlatamayan Yunanistan’da geçen yıl 16 generalin ordudan uzaklaştırılması sayesinde bir darbenin önlendiği iddia edilmişti. Emekliye ayrılan isimlerden biri olan eski Yunanistan Kara Kuvvetleri Komutanı Frangulis Frangos «Hangi Türkiye? Hangi Türkler?” isimli bir kitabın yazarıdır. General Frangulis’i biraz daha yakından tanımak için kitabın sayfalarını çevirelim.

General Frangulis Frangos, kitabında Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk, Fatih Sultan Mehmet dahil bir çok Türk liderin gerçekte Türk olmadıklarını yazmakta, Anadolu’nun 1000 yıllık geçmişini güya araştırdıktan sonra yerel Hıristiyanların Türkleştirilmeleri ve Müslümanlaştırılmaları üzerinde fantezi kurgular yaratarak, Hıristiyan kökenli halkların hala Anadolu’da yaşadığını ve Yeni Bizans’i kurmak için Ortodoks aleminden gelecek ışığı beklediklerini savunmaktadır.

Gümülcine kökenli ve tıpkı yoldaşı Savas Kalenderidis’e benzer biçimde anadili gibi Türkçe bilen General Frangulis Frangos, 1991 ve 1998’de Askeri Ataşe olarak Türkiye’de görev yapmıştı. Arşivimde bulunan kitabının önsözünde aynen şöyle yazıyor:

«- 1991 yılında askeri ataşe olarak Türkiye’ye ilk gittiğimde, Küçük Asya Felaketi’nden (Türklerin Kurtuluş Savaşına Yunanlıların verdikleri ad) sonra Küçük Asya’da (Ege ve Anadolu’nun bir kısmı) Yunanlılardan ve diğer halklardan geri kalanlar olup olmadığını tespit etmek istedim. Üç yıl sonra bu bölgede uzun yıllar yaşayan tüm halkların hala var olduklarını anladım.” (Daha ayrıntılı bilgi için, Atina’dan bildiren Hürriyet Gazetesi muhabiri Yorgo Kırbaki’nin 7.10.2012 tarihli «Darbeci Yunan’dan Bir Tuhaf Kitap” başlıklı haberine bakılabilir)

Askeri Ataşe olarak Trabzon ve İzmir’de de inceleme (!) gezilerinde bulunan ve etnik istihbarat raporları düzenleyen Frangos, bu bakımdan Pontos’u Kurtarma Vakfı Başkanı Savas Kalenderidis gibi, Türkiye’deki etnik kökenler üzerinde ihtisas sahibi ve bu etnik kökenlerden hareketle Yeni Bizans’ın kurulması gibi ilahi bir göreve kendini adamış görünüyor. Burada önemli dikkat çekmek istediğim husus, Yunan Derin Devleti’nin örtülü amaçlarının, ne yazık ki Anadolu’ya dönük eski ve bağnaz Megalo-İdea’cı yayılma heveslerinden beslendiğidir.

Üstelik günümüzde Türkiye’de bir taraftan PKK terörü ile beslenen Kürt milliyetçiliği süreci ile, öte yandan makro Sünni ümmetçilik ve mikro etnik milliyetçilikler üzerinden kurucu ulusal yapının çökertilmesi süreci yaşandığı için, bilinçli veya bilinçsiz şekilde hem medyada, hem akademik ve aydın çevrelerde, hem de politik düzlemde «Anadolu’daki kadim Türk gerçeği” yokedilmeye çalışılarak bunun yerine mikro etnik kökenlerin diriltilmesi (gerçekte baş aktörler Avrupa Birliği, Amerikan Gizli Servisleri, Soros ve TESEV vakıfları desteği ile) hızla yürütülmektedir.

Yani, Savas ile Frangos’un ekmeklerine yağ sürecek bir sosyo-kültürel ortam Türkiye’nin «ana gerçeği” gibi şekillenmektedir. Oysa bu bir sanal gerçekliktir, ama önümüzdeki süreçte Emperyalizm’in pek işine gelecektir.

***

Peki gerçekte kim bu Savas Kalenderidis?

25 yıl önceye dönelim. Bu kişi, Yunanistan’ın İzmir Konsolosluğu’nda görev yapan çok iyi Türkçe konuşan sivil memur değil mi?.. Yani bizim Savas değil mi?.. Hani Yunan müziği hayranı gazetecilerle, züppe ve zengin işadamlarımızla yakın ilişkiler kurarak, Ovacık-Çiftlikköy civarındaki havuzlu villasını Rus kızların da katılımı ile sefahat partileri merkezine dönüştüren, ama tüm bu sefil yaşamı sırasında o civardaki (Karaburun’dan Seferihisar’a) Türkiye’nin dinleme tesislerinin ve askeri birliklerinin haritasını santim santim çıkaran Savas Kalanderidis, çok becerikli bir casus değil miydi?.. (Önemli Not: Dinleme Tesisleri’ne istihbarat dünyasında «kulak” denir. Bizim Çeşme gerisindeki kulaklarımız taa Girit’ten kalkan bir Fantom savaş uçağını iki saniye sonra tespit ederlerdi. Savas Kalenderidis, kulaklarımızın yerini tespit ettikten sonra hepsi sökülüp çok gerilere Seferihisar’ın ötelerine taşınmamış mıydı?..Yok artık.. Belki rivayettir canım)

Savas, şakır şakır çalışmıştı ülkemizde, Apo’ya katılmadan önce..

Hani hala.. Yaz aylarında, sahte isimlerle Çeşme’den giriş yapıp, içimizi dışımızı arşınlayan gelmiş geçmiş en sinsi Apo hayranı Yunan casusu, yıllar önceden şu bizim Yunan Konsolosluğu’ndaki sivil memur, yani dost canlısı sempatik, sinsi Savas değil miydi?..

Demek istediğim Savas’ın, Türk düşmanı sineması hala sürüyor.

Türk ve Yunan halklarının arasını açmak isteyen en azılı provokatör yoluna devam ediyor. Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü’ne, hem de Yunan tarafından, büyük barış havarisi merhum Andreas Politakis tarafından aday gösterilmiş bir gazeteci-yazar olarak bu senaryoya karşı çıkmak biraz vicdan borcum galiba.

Oysa… Senaryoyu yazan epey başarılı..

İyi seyirler..

(Not: Bu yazı, 1.Ocak 2013 tarihinde «dagarcıktürkiye” sitesinde yayınlandı.)

Yaşar Aksoy’un yazısına ilişkin gazete haberi:

«Öcalan yakalandığında istifa etmek zorunda kaldım”

ATİNA (AA) – Yunanistan’ın eski dışişleri bakanlarından Theodoros Pangalos, Öcalan’ın 1999’da Kenya’da Yunan ajanı Savas Kalenderidis koruması altında iken Yunan Elçiliği’nde yakalanmasıyla sonuçlanan süreçte «uluslararası teröre yataklık yaptığı” gerekçesiyle ABD’nin baskıları sonucunda görevinden ayrılmak zorunda kaldığını söyledi. Pangalos, daha önce yaptığı açıklamalarında ise ABD’nin Öcalan olayındaki baskın rolü nedeniyle Yunanistan ile ilişkilerini 5 yıl süreyle askıya aldığını ve kendisine de «Ajan” muamelesi yaptığını belirterek Bill Clinton yerine George Bush’un başkan olmasıyla bu durumun değiştiğini ifade etmişti. (29.4.2014)

SONUÇ – 1

Ben, yukardaki «Savas Kalenderidis, PKK ve Yunan darbecileri” başlıklı yazımı 1 Ocak 2013 tarihinde Dağarcık Türkiye’de yayınlamışım. Bu yazımdan habersiz olan Yılmaz Özdil, 20 Nisan 2014 tarihinde kendi üstün bilinç ve haber yakalama becerisiyle yukardaki «MİT Yasası” yazısını yazmıştır. Biz bu yazılarımızla, Türkiye’nin en büyük düşmanlarına karşı birbirimizden habersiz kılıç çekmişiz. Uğur Mumcu’nun, Apo’nun MİT ajanı olduğuna dair yazısını yayınlama arefesindeyken öldürüldüğünü ve o yazının hiçbir zaman yayınlanmadığını ve ele geçirilemediğini hatırlayın ve ürperin.

Ben burada Yılmaz’ın 15 Ağustos 2014 tarihli gazetesinde yayınlanmayan son yazısından, Hürriyet’te olup bitenlerden, Başbakan veya Cumhurbaşkanından, basın yayın ilkelerinden, muhalefetten veya iktidardan filan söz etmiyorum. Haddim olmaz.

Ben başka bir şeye «işaret” ediyorum.

İşareti anlayanlara kurban olayım…

SONUÇ -2

İşaret üzerine biraz daha ışık tutmalıyım… Yukardaki «Yılmaz Özdil’in en büyük suçu” başlıklı yazımı önce Facebook profilimde yayınladım. İnanılmaz tıklama, beğeni ve yorum aldım. Ama bazı dostlar, yine de «işareti” anlayamadıklarını beyan ettiler. Şimdi aşağıdaki bir oda-tv haberini sunuyorum. İşaretimiz biraz daha aydınlansın diyerek.. Eli Kaleşnikoflu bir PKK liderinin (Mahsum Korkmaz) Lice’de heykelinin dikilmesi ve ardından heykelin yıktırılması üzerine PKK liderliğinin yaptığı açıklamayı okuyalım bakalım. (Bütün bu olup bitenlerin tepesinde büyük fotoğrafta Türkiye’nin hızla Kürt Açılımı Projesi’ni devreye sokmak için yeni hamlelere hazırlandığını, yine Amerika’nın kesin desteğindeki PKK’ın Kuzey Irak’ta Kandil’den aşağı sarkarak Barzani Peşmergeleriyle birleşip, IŞİD’e karşı mevzi tuttuklarını, girdikleri her Irak kasabasında kahraman gibi karşılandıklarını, ABD’nin PKK’yı terör listesinden çıkarmaya hazırladığını da bilelim).Sağlıcakla kalınız.

AKP ateşle oynuyor – 19.08.2014

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, Lice´de bir kişinin hayatını kaybettiği olaylara sert tepki göstererek, “Açıktır ki AKP, ateşle oynamaktadır” dedi. KCK, AKP´yi “bu tehlikeli oyundan derhal vazgeçmeye” ve “saldırılarına son vermeye” çağırdı.

Lice´de 15 Ağustos günü açılışı yapılan PKK’lı Mahsum Korkmaz heykeline yönelik bugün başlatılan operasyona ilişkin KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı’nın açıklaması şöyle:

“AKP devleti, Lice’de, özgürlük mücadelesinde yaşamlarını yitiren şehitler mezarlığına saldırmıştır. Halkı kurşun yağmuruna tutmuştur. Yurtsever direnişçi Mehdi Taşkın katledilmiş, çok sayıda yurtsever ağır yaralanmıştır. Şehitler mezarlığına helikopter ve zırhlı araçlarla yapılan saldırıda mezarlık ateşe verilmiş, Kürtler için ulusal diriliş ve direnişin kahramanı olan Mahsum Korkmaz – Agit yoldaşın anıtı yıkılmıştır.

Açıktır ki AKP, ateşle oynamaktadır. Kürt halkının en yüksek ve en dokunulmaz değerleri, özgürlük mücadelesinin şehitleridir. Kürtler, özgürlük devriminde şehit düşen evlatlarının; kızları ve oğullarının üzerinde titrer, ölümüne sahiplenirler. Bu anlamda AKP, şehitler mezarlığına saldırmak ve mezarlığı ateşe vermekle, Kürtlerin tüm değerlerine saldırmıştır. Mesaj açıktır; kimliksizliği, köleliği kabul edeceksiniz. Aksi durumda direnirseniz, sizi de ateşe veririz demek istemektedir. AKP devleti çok iyi bilir ki, Mahsum Korkmaz – Agit yoldaş, Kürt halkının direniş sembolüdür. Bunun içindir ki, Kürtler Agit’i kutsarlar, o bir efsanedir. Bu nedenledir ki Kürtler, binlerce çocuklarının ismini Agit koymuşlardır. AKP devleti, bu gerçekliği çok iyi bilmektedir. Buna rağmen Mahsum Korkmaz – Agit yoldaşın anıtına, şehitler mezarlığına saldırması, mezarlığı ateşe vermesi, halkı kurşun yağmuruna tutarak katliam provası yapması, zaten olamayan bir sürecin, çatışmasızlık ortamının dinamitlenmesi demektir.

«DİRENİŞİ SELAMLIYORUZ”

AKP’nin zihniyeti, IŞİD’in zihniyetidir. IŞİD, insanların kafasını keserek nasıl bir cellat – çete örgütü olduğunu ortaya koyarken AKP, Kürtlerin değerlerini, Agit yoldaşın heykelini yıkıp – yok sayarak aynı zihniyete sahip olduğunu bir kez daha göstermiştir. ´Bugün heykel yıkar, mezarlığı ateşe verir, yarın da katliam yapar, sizleri ateşe veririm´ zihniyetidir bu.

Kürtler AKP’nin bu retçi, soykırımcı ve sömürgeci anlayış ve uygulamalarına yabancı değildir. Aynı zihniyet, sömürgeci soykırım uygulamaları Şeyh Sait, Seyit Rıza ve nice yürekli Kürt direnişçilerin üzerinde de görülmüştür. Halen de Şeyh Sait ve Seyit Rıza’ların cesetleri Kürtlerden gizlenmekte, cesetlerinin nerede olduğu bilinmemekte, kendilerine ait mezarları bulunmamaktadır. Bunlar bilinçli sömürgeci politikalardır. Ama Kürtler Şeyh Sait ve Seyit Rıza’ları hiçbir zaman unutmamıştır. Onlar, Kürtlerin kalbinde, yüreğinde, bilincinde her zaman yaşamıştır. Özgürlük mücadelesi, Şeyh Sait ve Seyit Rıza’ların mücadelesinde yarım kalan direnişin zaferle taçlandırılarak tamamlanması hareketi olmaktadır.

Lice’deki şehitler mezarlığına yapılan saldırı, tarihsel arka planı olan, Kürtleri yok sayma, inkar, ret ve soykırım zihniyetinden başka bir şey değildir. AKP, bu tehlikeli oyundan derhal vazgeçmeli, saldırılarına son vermelidir.

Halkımızın, AKP’nin bu zalim, hukuk tanımayan, insanlık değerlerine ve temahüllere saygısı olmayan saldırılarına karşı gösterdiği duruş ve direnişi selamlıyoruz. Lice’deki halkımızla birlikte, tüm Kürdistan halkını olduğu her yerde omuz omuza direnişi yükseltmeye ve Şehit Mehdi Taşkın’ın cenazesini serhıldanlarla görkemli sahiplenmeye çağırıyoruz.”

(Kaynak: ANF)

Odatv.com

Bunları da sevebilirsiniz