Dünya Egemenliği ya da Kayıtsızlık

İnsanlık dönüşü olmayacak bir üçüncü dünya savaşına doğru sürükleniyor, artan rekabetle birlikte küresel sermaye bu durumun baş oyuncularından biri olarak yer almaktadır. Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından ortaya çıkan çok kutuplu dünya geçmişten elimize kalan bir yadigar gibi. Küresel kapitalist 2008 krizi dünyada oluşan hasarın öcünü almış, yükselen kapitalist ekonomileri ile başta Çin ve Rusya federasyonu ile karşı karşıya gelen Amerika’nın ekonomik ve buna bağlı politik düşüşünü hızlandırmıştır. Amerika ve müttefiklerinin arasındaki rekabet bir yanda ve Rusya, Çin ve onların müttefikleri diğer yanda küreseldir. Ancak 2001 Afganistan işgalinden bu yana Orta Doğu hala ana rekabet alanını oluşturmaktadır.
Arap politik ve sosyal hareketlerinin pratiğinde Amerikan tarihi , Arap dünyasına batılı müdahaleler ve batı sömürgeciliği ve emperyalizmine karşı bilinen nefret oldukça iyi belgelendirilmiştir. Arap dünyasındaki sömürgeci saldırganlığını göstermek için Birinci Dünya savaşına ya da 1948 yılında İsrail devletinin yaratılmasına kadar geri gitmeye gerek yoktur. Yakın zamandaki Amerika’nın politik, askeri ve diplomatik müdahalelerine/ işgallerine dönüp bakmak Amerika’nın gücüne karşı oluşan nefretin seviyesini anlamamız için yeterli olacaktır. Irak istilası , modern savaş ile tüm toplum üzerinde işlenen yıkıma ve çevresel tahribata kayıtsız kalmak suretiyle Amerika’nın stratejik amaçlarını başarmak için hazır olduğunun bir klasik örneği olarak karşımızdadır. 2006 Amerika destekli İsrail’in Lübnan istilası, Lübnan’ı yerle bir etmiş ancak stratejik amacına ulaşmakta – İsrail’e karşı oluşan silahlı direnişin yok edilmesinde – başarısız olmuştur. Amerika ve müttefiklerinin beslediği ve şiddetlendirdiği Suriye’de devam eden savaş Amerika’nın stratejik hedeflerine ulaşmak için (bu kez vekaleten) hala istekli olduğunu gösteren bir başka tahribat örneğidir. Amerika ve NATO’nun Libya müdahalesi, Mısır’da Müslüman Kardeşler ile Amerika politik ittifakı, Tunus ve ötesi, Müslüman Kardeşler uluslar arası organizasyonuna doğru, tüm bu ülkelerde oluşan askeri ve / veya politik müdahaleler ve tüm bu tahribat, Amerika’nın global egemenliğini gerçekleştirmesine ve Orta Doğu’nun doğal kaynaklarını ve stratejik konumunu rakiplerinden özellikle Çin ve Rusya federasyonundan mahrum etmesine olanak sağladı.
Amerikan istilalarına ve buna bağlı Tunus’daki Bin Ali ve Mısır’daki Mübarek gibi Amerikan destekli diktatörleri istemeyen sivil toplum ve halk güçleri nedeni ile son zamanlarda oluşan Arap ayaklanmalarını yeniden hatırlamak önemlidir. Bu olaylar Amerika’nın gücü hakkında olumsuz fikirler oluşmasına da neden olmuştur.
Tüm dönen entrikaların (dolapların) farkında olmak Suriye ve İran’da olduğu gibi düşman rejimleri , Lübnan direnişinde olduğu gibi düşman politik hareketleri ve Orta Doğudaki Çin ve Rusya etkilerini yerinden oynatmaya yeterli olamamaktadır, Amerika farklı bir strateji geliştirmelidir. En son atılan adım Ukrayna meselesine karışmak oldu böylece Rusya Federasyonu sınırlarındaki çıkarlarını korumak üzere kaynaklarını tüketecekti. Diğer adımsa bu amaç için Iraktaki rejim değişikliğinin etkisi, ISIS’ den ve diğer müttefik kuvvetler ile Iranı Suriye’den ayırmaktı. Irak’ın parçalanma olasılığı oldukça yüksektir ve bölge insanları Araplar, Kürtler, İranlılar ve Türkler için bu bir felaket olacaktır. Ancak bu durum Amerika ve müttefikleri için kabul edilebilir görünmektedir , böylelikle Moskova ve Pekin’in Orta Doğudaki etkisi aşağıya çekilebilecek ve bölgedeki askeri yönden en güçlü devlet olan İsrail’e varlığını normalleştirmek ve baskın bir ekonomik rol oynaması için bir altın şans verilecektir. Bu önemli öngörünün bir planı da Filistin’in bağımsızlığı meselesinin uluslararası hukuk doğrultusunda tasfiye edilmesidir.
Her ne kadar Amerika’nın esas amacının bölgede sadece kaos yaratmak olduğu sanılsa da Amerika halen stratejik hedeflerini gerçekleştirememiştir.
Amerika’nın stratejisi dominant olmak adına hatalar yaptığı kaosun içinden bir «yeni dünya düzeni” yaratmaktır ayrıca Amerika’nın bunu gerçekleştirmekte başarısız olduğu da bir gerçektir.
Açıkçası Amerika sürekli kendisini içine soktuğu durumları yanlış değerlendirmektedir. En azından Domuzlar Körfezi’nden ( Küba Krizi 1960ların başında ) bu yana değişen bir şey yoktur. Yenilgi ile sonuçlanan Güney Doğu Asya’daki savaşta da bu durum tekrarlandı. Daha yakın zamanda Amerika, Ukrayna krizinde Moskova’nın tepkisini yanlış değerlendirdi. Moskova Amerika’nın hazırladığı tuzağa düşmek yerine, öyle görünüyor ki Amerika Moskova’nın Baltık Bölgesi ve Balkanlar gibi yerlerde hazırladığı bir çok tuzak ile birlikte Ukrayna bataklığında yuvarlanmaya devam etmektedir. Üstelik ISIS (ve müttefiklerinin) Bağdat’taki Maliki yönetimine karşı halen yürüttükleri askeri saldırıdan sonra bile Moskova Orta Doğu’ya daha çok karışmış görünmektedir.
Amerika Devlet Bakanı John Kerry’nin 23 Haziran Bağdat ziyareti ile İsrail’in Suriyeli askeri mevkilere hava saldırısının bağlantılı hale getirilmesi çeşitli şekillerde açıklanabilir:
(1) Bu saldırı ile Amerikan güçlerinin Irak’a yeniden girmesi böylece İran’ın etkisini azalması ve Lübnan’dan İran’a oluşan Moskova ve Pekin destekli Amerikan karşıtı müttefik gerilimin kırılması,
(2) Başarılabilirse Bağdat , Tahran, Şam, Moskova ve Pekinin yararına olmayacak daha geniş bir çatışma için İsrail yoluyla tehdit oluşturulması,
(3) Ayrıca Orta Doğu ve Avrupa’daki müttefiklere Amerika’nın hala küresel ölçekte esas oyuncu olduğu ve gücünün azalmadığını gösteren bir mesaj,
Oysa gerçek oyun satranç iken Amerika poker oynamaktadır. Savaş çıkartmak ve bu konudaki performansı ile alakalı sicili olsa da Amerika’nın galip geleceği belirsizdir . Şu andaki raundu kimin kazanacağı belli değilse de, Iraktaki savaşın bölgeye (Türkiye dahil) bir yangın gibi yayılacağı açıktır. Aslında şu anda sınırları aşmış durumdadır. Afganistan, Pakistan ve Ukrayna’daki son gelişmelerle birlikte durum potansiyel bir uğursuzluk gibi görünmektedir. Bu tabii olarak her tarafta dizilen kuvvetler arasında küresel bir askeri çatışmaya yol açacaktır. Olasılıkla bu durum insanlık için katastrofik olacaktır.
Can çekişen bir kapitalist sistemde Amerika’nın kurtarmaya ve uygulamaya çalıştığı dominant pozisyonunu oturttuğu yörünge dünya egemenliği ya da kayıtsızlıktır. İnsanlık namına, dünya insanları savaşa karşı ayaklanmalıdır ve adil barış için müdahale etmelidir. İlk adım Amerika ve NATO’nun Irak ve bölgeye direkt askeri müdahalesine karşı koymak olmalıdır.

İnsanlık dönüşü olmayacak bir üçüncü dünya savaşına doğru sürükleniyor, artan rekabetle birlikte küresel sermaye bu durumun baş oyuncularından biri olarak yer almaktadır. Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından ortaya çıkan çok kutuplu dünya geçmişten elimize kalan bir yadigar gibi. Küresel kapitalist 2008 krizi dünyada oluşan hasarın öcünü almış, yükselen kapitalist ekonomileri ile başta Çin ve Rusya federasyonu ile karşı karşıya gelen Amerika’nın ekonomik ve buna bağlı politik düşüşünü hızlandırmıştır. Amerika ve müttefiklerinin arasındaki rekabet bir yanda ve Rusya, Çin ve onların müttefikleri diğer yanda küreseldir. Ancak 2001 Afganistan işgalinden bu yana Orta Doğu hala ana rekabet alanını oluşturmaktadır.

Arap politik ve sosyal hareketlerinin pratiğinde Amerikan tarihi , Arap dünyasına batılı müdahaleler ve batı sömürgeciliği ve emperyalizmine karşı bilinen nefret oldukça iyi belgelendirilmiştir. Arap dünyasındaki sömürgeci saldırganlığını göstermek için Birinci Dünya savaşına ya da 1948 yılında İsrail devletinin yaratılmasına kadar geri gitmeye gerek yoktur. Yakın zamandaki Amerika’nın politik, askeri ve diplomatik müdahalelerine/ işgallerine dönüp bakmak Amerika’nın gücüne karşı oluşan nefretin seviyesini anlamamız için yeterli olacaktır. Irak istilası , modern savaş ile tüm toplum üzerinde işlenen yıkıma ve çevresel tahribata kayıtsız kalmak suretiyle Amerika’nın stratejik amaçlarını başarmak için hazır olduğunun bir klasik örneği olarak karşımızdadır. 2006 Amerika destekli İsrail’in Lübnan istilası, Lübnan’ı yerle bir etmiş ancak stratejik amacına ulaşmakta – İsrail’e karşı oluşan silahlı direnişin yok edilmesinde – başarısız olmuştur. Amerika ve müttefiklerinin beslediği ve şiddetlendirdiği Suriye’de devam eden savaş Amerika’nın stratejik hedeflerine ulaşmak için (bu kez vekaleten) hala istekli olduğunu gösteren bir başka tahribat örneğidir. Amerika ve NATO’nun Libya müdahalesi, Mısır’da Müslüman Kardeşler ile Amerika politik ittifakı, Tunus ve ötesi, Müslüman Kardeşler uluslar arası organizasyonuna doğru, tüm bu ülkelerde oluşan askeri ve / veya politik müdahaleler ve tüm bu tahribat, Amerika’nın global egemenliğini gerçekleştirmesine ve Orta Doğu’nun doğal kaynaklarını ve stratejik konumunu rakiplerinden özellikle Çin ve Rusya federasyonundan mahrum etmesine olanak sağladı.

Amerikan istilalarına ve buna bağlı Tunus’daki Bin Ali ve Mısır’daki Mübarek gibi Amerikan destekli diktatörleri istemeyen sivil toplum ve halk güçleri nedeni ile son zamanlarda oluşan Arap ayaklanmalarını yeniden hatırlamak önemlidir. Bu olaylar Amerika’nın gücü hakkında olumsuz fikirler oluşmasına da neden olmuştur.

Tüm dönen entrikaların (dolapların) farkında olmak Suriye ve İran’da olduğu gibi düşman rejimleri , Lübnan direnişinde olduğu gibi düşman politik hareketleri ve Orta Doğudaki Çin ve Rusya etkilerini yerinden oynatmaya yeterli olamamaktadır, Amerika farklı bir strateji geliştirmelidir. En son atılan adım Ukrayna meselesine karışmak oldu böylece Rusya Federasyonu sınırlarındaki çıkarlarını korumak üzere kaynaklarını tüketecekti. Diğer adımsa bu amaç için Iraktaki rejim değişikliğinin etkisi, ISIS’ den ve diğer müttefik kuvvetler ile Iranı Suriye’den ayırmaktı. Irak’ın parçalanma olasılığı oldukça yüksektir ve bölge insanları Araplar, Kürtler, İranlılar ve Türkler için bu bir felaket olacaktır. Ancak bu durum Amerika ve müttefikleri için kabul edilebilir görünmektedir , böylelikle Moskova ve Pekin’in Orta Doğudaki etkisi aşağıya çekilebilecek ve bölgedeki askeri yönden en güçlü devlet olan İsrail’e varlığını normalleştirmek ve baskın bir ekonomik rol oynaması için bir altın şans verilecektir. Bu önemli öngörünün bir planı da Filistin’in bağımsızlığı meselesinin uluslararası hukuk doğrultusunda tasfiye edilmesidir.

Her ne kadar Amerika’nın esas amacının bölgede sadece kaos yaratmak olduğu sanılsa da Amerika halen stratejik hedeflerini gerçekleştirememiştir.

Amerika’nın stratejisi dominant olmak adına hatalar yaptığı kaosun içinden bir «yeni dünya düzeni” yaratmaktır ayrıca Amerika’nın bunu gerçekleştirmekte başarısız olduğu da bir gerçektir.

Açıkçası Amerika sürekli kendisini içine soktuğu durumları yanlış değerlendirmektedir. En azından Domuzlar Körfezi’nden ( Küba Krizi 1960ların başında ) bu yana değişen bir şey yoktur. Yenilgi ile sonuçlanan Güney Doğu Asya’daki savaşta da bu durum tekrarlandı. Daha yakın zamanda Amerika, Ukrayna krizinde Moskova’nın tepkisini yanlış değerlendirdi. Moskova Amerika’nın hazırladığı tuzağa düşmek yerine, öyle görünüyor ki Amerika Moskova’nın Baltık Bölgesi ve Balkanlar gibi yerlerde hazırladığı bir çok tuzak ile birlikte Ukrayna bataklığında yuvarlanmaya devam etmektedir. Üstelik ISIS (ve müttefiklerinin) Bağdat’taki Maliki yönetimine karşı halen yürüttükleri askeri saldırıdan sonra bile Moskova Orta Doğu’ya daha çok karışmış görünmektedir.

Amerika Devlet Bakanı John Kerry’nin 23 Haziran Bağdat ziyareti ile İsrail’in Suriyeli askeri mevkilere hava saldırısının bağlantılı hale getirilmesi çeşitli şekillerde açıklanabilir:

(1) Bu saldırı ile Amerikan güçlerinin Irak’a yeniden girmesi böylece İran’ın etkisini azalması ve Lübnan’dan İran’a oluşan Moskova ve Pekin destekli Amerikan karşıtı müttefik gerilimin kırılması,

(2) Başarılabilirse Bağdat , Tahran, Şam, Moskova ve Pekinin yararına olmayacak daha geniş bir çatışma için İsrail yoluyla tehdit oluşturulması,

(3) Ayrıca Orta Doğu ve Avrupa’daki müttefiklere Amerika’nın hala küresel ölçekte esas oyuncu olduğu ve gücünün azalmadığını gösteren bir mesaj,

Oysa gerçek oyun satranç iken Amerika poker oynamaktadır. Savaş çıkartmak ve bu konudaki performansı ile alakalı sicili olsa da Amerika’nın galip geleceği belirsizdir . Şu andaki raundu kimin kazanacağı belli değilse de, Iraktaki savaşın bölgeye (Türkiye dahil) bir yangın gibi yayılacağı açıktır. Aslında şu anda sınırları aşmış durumdadır. Afganistan, Pakistan ve Ukrayna’daki son gelişmelerle birlikte durum potansiyel bir uğursuzluk gibi görünmektedir. Bu tabii olarak her tarafta dizilen kuvvetler arasında küresel bir askeri çatışmaya yol açacaktır. Olasılıkla bu durum insanlık için katastrofik olacaktır.

Can çekişen bir kapitalist sistemde Amerika’nın kurtarmaya ve uygulamaya çalıştığı dominant pozisyonunu oturttuğu yörünge dünya egemenliği ya da kayıtsızlıktır. İnsanlık namına, dünya insanları savaşa karşı ayaklanmalıdır ve adil barış için müdahale etmelidir. İlk adım Amerika ve NATO’nun Irak ve bölgeye direkt askeri müdahalesine karşı koymak olmalıdır.

Bunları da sevebilirsiniz