Despot, Çöküntüyle Keskinleşir

Savaş çıkarmaya çalışmak nasıl bir duygudur acaba?

İnsanları öldürmek, ülkeleri birbirine düşman etmek, düzelmesi zor yaralar açmak…

Bunu anlamak için öncelikle savaş çıkarmak isteyenlerin nasıl bir psikoloji içinde olduklarını anlamak gerekir…

Konuyu, Recep Tayyip Erdoğan’ın her an Suriye’ye saldırarak bir savaş çıkarabileceği noktasından ele alırsak, daha somut verilerle, daha basit bir değerlendirme yapma şansımız olur sanıyorum.

Sahi, Recep Tayyip Erdoğan neden uzun zamandır Suriye ile aramızda bir savaş çıkarmaya çalışıyor?

SAĞLIKSIZ PSİKOLOJİ

On bir yıllık iktidarı süresi içinde adım adım diktatörleşen bir kişiden söz ediyoruz.

Güce tapan yurdum insanı ona büyük destek verdi. Her iki kişiden birinin oyunu alan Erdoğan sonunda «En büyük benim ve devletin her şeyi benimdir!” aşamasına vardı. Artık bundan sonra onun her şeyi yapması mümkündür. Çünkü böyle bir kişinin ruh sağlığının dengede olması beklenemez.

Psikiyatristler -Hitler örneğinden yola çıkarak- böyle bir kişide terörize bir ruh durumunun olabildiğini iddia ederler.

Öyle ya, bir parmağıyla devletin tüm kurumlarını değiştirebilecek kadar güçlenen, istemediği kişi ve kuruluşları bir talimatla yok edebilen, her türlü yolu kullanarak dünyanın en zenginleri arasına girebilen ve hatta ülkeyi bölme yolunda önüne çıkanları ezip geçebilen bir kişinin yapamayacağı bir şey olmasa gerek…

Çevresinin, böyle bir kişide bazı Tanrısal özelliklerin bulunduğu vehmine kapıldığı bile görülebilir.(AKP Düzce milletvekili Fevai Arslan’ın, RTE için söyledikleri)

İŞLER TERS GİDİNCE

Ama işte bazı şeyler var ki, diktatörlerin bile isteği dışında gelişebiliyor. RTE’nin başına da böyle şeyler geldi:

1-Önce Tanrısal bir müdahale oldu RTE’ye. Onun ruh sağlığının bozan etkenlerden birinin, yakalandığı barsak kanseri olduğunu söyleyenler var. Ne kadar saklansa da hastalığın kanser olduğu ve ameliyat olduktan sonra kemoterapi aldığını bilmeyen kalmadı.

Tipi ne olursa olsun, kanser olduğunu duyan bir kişi mutlaka hayatı sorgular. Bu noktada normal bir kişi ile diktatörleşmiş bir yönetici faklılıklar gösterir.

Yaşamı sorgulamaya başlayan diktatörler, bilerek ya da bilmeyerek, iki değişik davranış gösterebilirler;

Ya acımasızlığını/keskinliğini azaltarak topluma daha insanca yaklaşmaya başlarlar…

Ya da, «Benden sonra tufan!” diyerek daha büyük bir hırsla ve gözü dönmüş bir şekilde toplum üzerinde tehlikeli oyunlar oynamayı sürdürürler.

Bu değerlendirme içinde RTE’nin hangisine uyduğuna siz karar verin!

İşte RTE ilk kırılmayı o hastalığı sırasında yaşadı.

2-İkinci kırılmayı ise Gezi ile başlayan gençlik hareketiyle yaşadı. Doğrusu, sadece Erdoğan değil, hemen hiç kimse gençliğin böyle bir başkaldırı yapabileceğini hayal bile etmiyordu.

Tayyip Bey’in o olaylar sırasında takındığı gözü dönmüş tutum, giderek bir kısır döngüye yol açarak, topluma karşı denetlenemez bir gücün doğmasına yol açtı.

3-Üçüncü ve belki de en önemli kırılmayı Başbakan, Fethullah Gülen Cemaati ile yaşadı.

Sahip olduğu güç nedeniyle Başbakan’ın gözleri öylesine köreldi ki, her dönemde kendisine en büyük yardımı yapan Fethullah Gülen Cemaati’ni silebileceğini sandı. Devleti onunla paylaşmaktan vazgeçebileceğini ve tüm gücü tek elde toplayabileceğini düşündü.

Oysa Cemaat, devletin en küçük birimlerine kadar işlemiş olduğundan ayıklanması zordu. Üstelik Erdoğan’ın beklemediği bir başka durum daha vardı: Cemaat, Erdoğan’ı iyi tanıyor olmalıydı ki, onun her an kendilerini dışlayabileceğini düşünerek önlemini almıştı.

Ve işte arka arkaya patlayan kasetler, Cemaat’in aldığı önlemin ne olduğunu göstermekteydi.

BU DURUM ÜLKEYİ NASIL ETKİLER?

Artık ok yaydan çıkmış bulunuyor. Bu ruh durumuyla Başbakan’ın ülkeyi uzun süre yönetemeyeceği bir gerçek. O da bunu bildiği için, yönetim süresini uzatmak için iki şeye sarılmış bulunuyor;

-Ülkeyi iki kampa ayırarak yanına aldığı kesimin kayıtsız desteğini sağlamaya çalışıyor…

-Suriye ile bir savaş ortamı yaratarak, dikkatin ülke dışına çevrilmesini sağlamaya ve -hatta bir savaş çıkararak-bu yolla seçimi engellemeye çalışıyor.

Görünen o ki, Erdoğan ülkemizde ne iç barış bıraktı ve ne de dış barış…

ERDOĞAN’IN DIŞ SALDIRGANLIĞI ÖNLENEBİLİR Mİ?

Diktatör bile olsa, bir yöneticinin saldırganlığını önleyebilecek bazı mekanizmalar olabilir elbette…

Bu konuda akla ilk gelen, Suriye konusunda Genelkurmay Başkanı’nın yapabileceği şeylerdir.

Bu konuda Necdet Özel’in önünde çok güzel bir örnek vardır;

Özal döneminin Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay.

Genelkurmay Başkanı Özel bugüne kadar, Tayyip Erdoğan’a biat eden ve kendi komutanlarının ve meslektaşlarının zindanlarda sürünmesine ses çıkarmayan bir kişi olarak hiç de iyi bir not almadı.

Onu bu haliyle, 1960 öncesinin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun’a benzetenler var.

Elbette böyle birinin, Suriye ile savaş söz konusu olduğunda, Tayyip Erdoğan’a ‘hayır’ demesi çok zor!

Ama yine de, Necip Torumtay’ın, Irak’a girmek isteyen Özal’a karşı çıkarak makamını terk ettiğini hatırlatırsak, Org. Özel belki bundan bir anlam çıkarabilir…

Bunları da sevebilirsiniz