Unutulan Keşmir

Uluslararası toplum kavramı baskı, şiddet ve zülüm görenlerin kurtuluşu yönünde boş beklentiler yaratmaya devam ediyor. Görünen o ki, bırakın barış yönünde diplomatik araçları kullanmayı aslında hangi konunun uluslararası gündemi işgal edeceği, hangisinin ise unutulmaya devam edeceği bile büyük güçlerin çıkar algılarının etkisiyle belirleniyor.

Keşmir’de yaşananlar bunun bariz bir örneğini oluşturuyor. Bir zamanlar ünlü Pakistanlı şair Muhammed İkbal’in «Eğer Dünyada bir cennet varsa bu Keşmir’dir” sözleriyle ifade ettiği bölge 1989’dan bu yana dünyada en fazla askerin bulunduğu yer olarak da biliniyor. 1989-2011 yılları arasında 60- 70 bin arasında Keşmirli Hindistan kontrolündeki parçada hayatını kaybetmiş, 8 bininin ise akıbeti bilinmiyor. Hint ordusunun kontrolü altındaki bölgede her 15 yerli Keşmirliye aşağı yukarı 1 Hint askerinin düşüyor ve her 6 kişiden 1’inin işkenceden geçmiş olduğu ileri sürülüyor. Jezza Neuman’ın yönetmenliğini yaptığı İşkence İzi (The Torture Trail) adlı belgesel Keşmir’de yapılan korkunç mezalime, işkence ve tecavüze tanıklık ediyor. Bunlar arasında sınır güvenlik güçleri tarafından bacağı kesilen ve kendinden kopan parçaları yemeğe zorlanan Qalandar Khatana’nın hikayesi de bulunuyor (Bakınız. http://worldwithouttorture.org/2012/07/05/kashmirs-torture-trail/#jp-carousel-898).

1947’de İngiliz idaresi son bulup Hindistan ve Pakistan iki bağımsız devlet olarak ortaya çıkarken İngiliz sömürge idaresi altındaki 650 prenslikten biri olan Keşmir de bu iki entiteden birini seçmeye zorlanmıştı. Sahip olduğu Müslüman çoğunluk ve Pakistan ile olan coğrafi bütünlüğü düşünüldüğünde Keşmir’in Pakistan ile birleşeceği beklenirken Keşmir’i İngilizlerden satın alarak bir prensliğe dönüştüren Hint asıllı Maharaja Hari Singh Hindistan’la birleşme anlaşması imzalar ve bunun sonucunda Hindistan ve Pakistan Keşmir konusundaki ilk savaşlarını 1947-48 arasında yaşarlar. 1949’da varılan ateşkes Keşmir’in yüzde 65’ini Hindistan kontrolünde bırakır. Aslında geçici olduğu varsayılarak varılan bu anlaşma 60 yılı aşkın zamandır anlaşmaya varılamaması sonucunda iki ülke arasında de facto sınır haline gelir. Bugün Keşmir’in yüzde 33’ünü Pakistan (5 milyon Keşmirli), yüzde 45’ini Hindistan (10 milyon Keşmirli) ve kalanını da Çin kontrol etmektedir. Hindistan eski Başbakanı Nehru BM kararları paralelinde «Keşmir’in geleceğinin, Keşmir halkının kararına bırakılması” gerektiğini vurgulamış olsa da bu taahhütler gerçekleşmemiş Keşmir sorunu kanayan bir yara olmaya devam etmiştir.

Günümüzde Keşmir konusunda uluslararası toplumu harekete geçirebilecek olan başat güç olarak ABD akla gelmektedir. Ancak Washington bu konuda açık bir tutum izlemekten uzak kalmakta ve Amerikalı yetkililer Keşmir konusunda öncelikle Hindistan ve Pakistan arasında bir anlaşma sağlanması gerektiğini belirtmektedir. ABD ne Hindistan’dan yana bir tavır alarak Pakistan’ı ne de Pakistan’ın tezlerini güçlendirecek bir adım atıp Hindistan’ı feda etmek istemektedir. Çünkü her iki ülke de ABD açısından ayrı önemli işlevlere sahiptir.

Hindistan ABD için birçok açıdan önemli bir ülke haline gelmiş bulunmaktadır. Bir zamanlar Pakistan ABD tarafından Sovyetler Birliği’nin sıkı ilişkiler içinde olduğu Hindistan’ın Güney Asya’da hegemonya kurma çabalarının bir frenleyicisi olarak baş tacı edilirken Bush Yönetimiyle beraber Hindistan’ın yükselen bir küresel güç olduğundan bahsedilmeye başlanmıştır. Bugün ABD ile Hindistan arasındaki askeri stratejik ilişkiler giderek gelişmekte olup bunun odağında da Çin olduğu bir sır değildir. Hindistan ile gelişen ilişkiler aynı zamanda Rusya-Çin-Hindistan üçlüsünün kurabileceği ittifakların da önünü almaktadır.

ABD-Pakistan ilişkilerine gelince her ne kadar ABD’nin insansız hava araçlarıyla gerçekleştirdiği saldırılar bu ülke ile olan ilişkileri hayli geriyorsa da Pakistan açısından ABD’den gelen yardımların vazgeçilmezliği, ABD’ninse Afganistan’da Taliban konusunda Pakistan’a olan ihtiyacı ilişkileri ayakta tutmaktadır.

ABD’den konuyla ilgili bir hamle beklenmezken bugün Keşmir’de olup bitenlere oldukça sınırlı da olsa dikkat çeken önemli bir gelişme Hindistan’ın güvenlik gerekçelerini ileri sürerek kendi kontrolündeki bölge ile Pakistan kontrolündeki bölge arasında 179 km uzunluğunda bir duvar örmeye hazırlanmasıdır. İsrail’in Filistin’de ördüğü duvardan esinlendiği ileri sürülen ve 188 köyden geçeceği belirtilen bu duvarın eninin 41 metre yüksekliğininse 10 metre olması beklenmektedir. Duvar örüldüğünde hâlihazırda yaşanan insani krizi daha da arttırmakla ve BM kararlarını ihlal etmekle kalmayacak aynı zamanda Hindistan ve Pakistan arasında 1972’de imzalanan ve her iki tarafın da kontrol hattının statüsünü değiştirmesini yasaklayan Simla Anlaşması’nı da ihlal etmiş olacaktır.

Keşmir meselesini bir terör sorunu olarak görmek ne kadar yanlışsa onu bir din savaşı olarak kabul etmek ve/veya göstermek de Keşmir sorununa çözüm yolunu o kadar tıkamaktadır. Olumlu yönde değişimi zorlayacak olan yegâne güç de facto sınırın her iki yanında yaşayan Keşmirlilerin bizzat kendisidir. Aslında Keşmir’de halk ayaklanması Arap Baharı’ndan daha önce yaşanmıştır. 2010 yılında kontrol hattı yakınında 3 köylünün hiçbir delile dayanmadan «terörist” addedilerek öldürülmesini takiben Keşmirli gençlerin Hint askerlerine ve milis güçlerine taş atmalarıyla başlayan bu ayaklanma kanlı bir şekilde bastırılmış ve 100’den fazla Keşmirlinin ölümüyle sonuçlanmıştır. Keşmir konusunda Pakistan’ın tezini güçlendirecek olan demokrasi yolunda ve imajını olumlu yönde değiştirecek yönde atacağı adımlar iken kendi aralarında siyaseten çok dağınık bir görüntü veren Keşmirlileri gündeme taşıyacak olan geleceklerine dair ortak bir siyasal vizyonda birleşerek hareket etmeleri olacaktır.

Bunları da sevebilirsiniz