Olmayan ABD-Rusya Anlaşması

Ukrayna’dan Venezuela’ya süregelen olaylar ve Ortadoğu ABD’nin çıkarları doğrultusunda bir küresel jeopolitik strateji yürürlüğe koyduğunu açıkça ortaya çıkarıyor. Bu olayların ortaya çıkardığı bir başka şey ise ABD’nin çatışmaları görüşmelerle çözüp Ruslarla bir anlaşmaya varma konusunda hiçbir zaman ciddi olmadığı. Aksine, ABD’nin Ruslarla yaptığı tüm bölük pörçük anlaşmalar Cenevre I ve Cenevre II örneklerinde olduğu gibi yanlış hesap sonucu oluşan zor durumdan kurtulmak için kullanılmıştır. Aynı durum Suriye kimyasal silah anlaşmasında da yaşanmıştı. Suriye’de savaşın kızışması, yeni bir cephe oluşturma ve gerekli olması halinde Suriye topraklarını Ürdün sınırına kadar dayama hazırlıkları gösteriyor ki,bıkkınlık verecek kadar çok tekrarlanan söylemlerin aksine, ABD nüfüzunu Ortadoğudan uzaklaştırıp Pasifik’e kaydırmayacak. Ne de Rusya ile Yalta benzeri bir anlaşmaya vardı. Bunu yapmak Rus gücüne teslim olmak demek. Bölgesel devletler ve devlet dışı aktörlere karşı stratejik zayıflığını kabullenmiş olmak da cabası. ABD gelişen Rus ve Çin gücü ile eşit olarak hareket edeceği çok kutuplu bir dünyayı kabul etmekte isteksiz. Pasifik’de gücünü arttırmaya çalıştığı gerçeği kendi içinde böyle birşeyi göze alamayacağının açık bir göstergesini barındırıyor.

Ayrıca, ABD’nin geçtiğimiz üç sene boyunca bölgede akıllı güç kullanması Ortadoğu’yu artık bir zamanlar ki stratejik değerinde görmediği nosyonunu maskeliyor. ABD’nin petrol ve doğalgazda yakında kendine yeterli hale geleceği ve bu nedenle Ortadoğu petrolüne ihtiyacı olmadığı gibi fikirler yürüten bölgesel analistler, petrol ve doğalgazın kontrolünün ABD jeopolitik stratejisinde kritik öneme sahip olduğundan bihaberler. Bu önem, düşmanlarına (örneğin Çin) enerji kaynaklarını inkar etme ve Batı Avrupa ve genel olarak NATO ülkelerinde ki siyaset ve ekonomiyi ciddi ölçüde etkileme çabalarının altında yatar. Akdeniz’de yeni petrol ve doğalgaz kaynaklarının bulunması, bu işle ilgili bölgesel ülkelerin karışımı da dikkate alındığında, ABD’nin gözünü tamamen Pasifik’e dikmesinin neden saçma olduğuna dair diğer bir kritik sebep oluşuyor.

Dünya politikasındaki bu konjonktürde Ortadoğu’yu terk etme ABD için bir seçenek değil. Iran nükleer konusu devam eden Beş-artı-bir görüşmelerinin açıkça gösterdiği gibi tipik bir diğer örnek.

ABD’nin iç değerlendirmeleri bölgeyi karşıt ve düşmanlarına bırakmaya daha da fazla engel oluyor. İsrailli/Siyonist lobi ABD’nin İsrail Devletini kendi haline bırakmasına izin vermiyor. Dışişleri Bakanı John Kerry, kabul edilmesi halinde başlıcası ‘’Geri Dönüş Hakkı’’ olan ulusal haklarını tamamen yok edecek anlaşmayı kabul etmeleri için Filistinlileri zorlama faaliyetlerine ciddi şekilde müdahil olmuş durumda. Siyonistlerin ve ABD’nin Filistinli görüşmecileri tehditle boyun eğmeye zorladıkları ‘’Yahudi’’ devlet nerdeyse kesin olarak şu anda İsrail Devletinde yaşayan Filistinlilerin etnik temizliği ile sonuçlanır.

Kerry’nin Abu Mazen’e Yasser Arafat’la aynı kaderi paylaşmamak için iyisi mi ABD inisiyatifini kabul etmesini söylediği bildirilmektedir. Öyle bile olsa, işin aslı şu ki, ABD (İsrailliler ve Araplarla birlikte) bir de El Fetih Örgütünden kovulmuş, ABD ve İsrail istihbaratına yakın, Abu Mazen’in yerine geçmek için hazır şekilde geri planda bekleyen, Muhammad Dahlan’a sahip. Dünya sahnesinde mevcut durumda gözlemlediğimiz ABD’nin bir diğer hareketi de Venezuela rejimine karşı. Başarısız olan bir önceki girişim Venezuela’nin eski başkanı Hugo Chavez’e karşıydı. Bu sefer başarılı olursa, ABD’nin diğer Latin Amerikan rejimlerine karşı onları daha ‘’demokratik’’ ve ‘’cana yakın’’ olanlarla değiştirmek üzere hareket etmesi beklenmelidir.

Geçen birkaç sene içinde ABD, Rusların avantajlarını köreltmeye ve birçok taraftan sıkıştırmaya yönelmiştir. Gürcistan’da bunu başaramadı, ama Libya, Türkiye (provokatif NATO ‘’savunma’’ sistemi yerleştirerek) ve Doğu Avrupa’da başarı kaydetti. ABD’nin Rusya’ya karşı nispi başarı sağladığı Ukrayna’daki son olaylar aynı stratejinin bir parçası. Avrupa Birliği ve NATO’nun parçası olan bir Ukrayna Rusya’ya doğrudan bir stratejik tehdit oluşturacaktır. İlginçtir ki, Orta Asya’da ABD’nin Rusya aleyhindeki entrikaları temelde başarısız olmuştur. Bununla birlikte, Ukrayna’da elde edilecek başarı ABD’nin bu bölgede yeniden denemesini kolaylaştıracak, Rusya ve Çin’in etki alanına girilerek bir taşla iki kuş vurulmasını sağlayacaktır.

İsrail Devletinin Ukrayna’da yayılan olaylara bulaştırıldığını görmek öğreticidir. Barnard Henry Levy, İsrail Devleti ile bağlantıları olan mükemmel Siyonist, bu yazı yazıldığında Kiev’dedir ve başkenti ele geçiren muhalefet ile görüşmüştür. Yahudi Temsilciliğinin başında bulunan Natan Sharansky, temsilciliğin Ukraynalı Yahudilere yardım göndereceğini açıkladı. Zengin Yahudi Ukraynalı sanayiciler Batı taraftarı hareketi finanse ettiler. İlave olarak ABD’nin Ukrayna’daki olaylara müdahil olduğu da bir sır değil. Ukrayna’daki dolaylı İsrail ve ABD müdahelesi ve Ortadoğu’daki çatışmalarda doğrudan rolü, küresel stratejisinin global gücünü korumak için ABD çabalarını destekliyor.

Bunları da sevebilirsiniz