Ilımlı Muhalefet!…

TAYYİP ERDOĞAN BUSH GÖRÜŞMESİ…

Daha önce sizlerle paylaştığım «Bir Karanlık Adam” yazımda «Sosyal Liberal Sentez” ideolojisinin mucidi Kemal Derviş’in Tayyip Erdoğan’ı nasıl cilalayıp ABD’nin finans çevrelerine servis ettiğini Sayın Turan Yavuz’un’ Çuvallayan İttifak’ kitabından aktarmıştım.

Yine o aralarda ismi geçen karanlık adam Bir TV programında CHP’de hala 1930’ların düşüncesini savunanlar var diye sözler etmişti. Sanırım Deniz Baykal’da Kemal Dervişinin izinden giderek birçok abuk sabuk fikirler ortaya atmış, bunlar yetmezmiş gibi bugün dünyanın başına bela olmuş, yüzbinlerce suçsuz insanların ölümüne sebep olan ‘Müslüman Kardeşler örgütünün teorisyeni «Seyit KUTUP”dan övgü ile söz etmişti.

Kendi partilisine demokrasiyi çok gören Deniz Baykal

CHP tarihinde ilk kez bir (3 Temmuz 2004) kurultayını basına kapalı yapıyordu.

CHP tarihinde ilk kez bir kurultay Ankara dışında, Esenboğa yolunun 27.kilometresinden sonra bir köy yolunda yapılıyordu.

CHP ve demokrasi tarihinde ilk kez bir kurultay kendi örgütüne kapalı yapılıyordu.

CHP ve demokrasi tarihinde ilk kez bir genel başkan kendi milletvekillerini suçlamak, cezalandırmak için kurultay topluyordu. CHP ve demokrasi tarihinde ilk kez bir genel başkan kendi partililerine çapulcular diyebiliyordu.

CHP ve demokrasi geleneklerine aykırı bu duruma kamuoyundan gelen tepkilere karşı BAYKAL «aile sorunlarımızı aile meclisi içinde görüşeceğiz” diyerek geçiştiriyordu.

Bir anda demokrasi kahramanı!… kesilen Baykal ILIMLI MUHALEFET!.. yaparak, 2002 de Tayyip Erdoğan’a önce Milletvekilliği sonra Başbakanlık yolunun açılmasını Demokrasi gereği diyerek millete masal anlatıyordu.

Şimdi yine 2002 yılının Aralık ayına gidelim. Yine Sayın Turan Yavuz’un «Çuvallayan İttifak” Kitabının 157-158-159-160-161 sayfalarında bir gezinti yapalım. Bakalım Tayyip Erdoğan, Baykal’ın demokrasi anlayışı sonunda mı yoksa ABD nin direktifleri ile mi? Önce milletvekili sonra başbakan yapılmış,

Milyonlarca, Kore’li, Vietnam’lı, Kongo’lu, Afganistan’lı, Irak’lı, Suriye’li, Libya’lı, Yugoslavya’lı ,Nikaregua’lı, Kamboçya’lı ,Guatemala’lı, Panama’lı ve Küba’lının, katili olan olan ABD’nin Başkanı Bush’la Görüşme 10 Aralık 2002

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve heyeti ilk Washington çıkarmasından tam tamına 11 ay sonra yeniden Washington’daydı. Yanlarında yine Çizmeli Adam vardı.

Yine ilk seferde olduğu gibi, CSIS’e uğradı ve Türkiye ile ilgili bir konuşma yaptı.

Erdoğan, o akşam kaldığı otelde Paul Wolfowitz ve Marc Grossman tarafından ziyaret ediliyordu. Amerikalılar görüşme­nin samimi bir ortamda ve ‘gayri resmi’ olmasını istemişlerdi. Bu yüzden Cüneyt Zapsu durumu idare etmek adına otele on­larla birlikte gelen Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu’nu görüşmeye almamıştı. Büyükelçi Loğoğlu otelin lobisinde beklemişti.(A.S.Notu. Hiç bir resmi sıfatı olmayan bir kişi nasıl oluyor da bir büyükelçiyi otelin lobisinde sen burada bekle diyebiliyor.)

Amerikalıların, görüşmede not tutulmasını istememeleri ve resmi hükümet kanalından bir temsilcinin bulunmamasını iste­melerinin asıl amacı, Tayyip Erdoğan’ı ertesi günkü Beyaz Sa­ray görüşmesine hazırlamaktı.

Onlar değil miydi Bush yönetimi içinde, «Siz Türkiye’yi merak etmeyin. Onlar bizim adamlarımız. Biz ne dersek, onlar yapar” diyen.

(A.S Notu; Bush yönetiminin adamları kimlerdi ABD’nin adamları kimlerdi. Dr.Necip Hablemitoğlu’nun «Şeriatçı Terörün ve Batının Kıskacındaki Ülke Türkiye’’ kitabının 32. Sayfasının12. Satırındaki kişi ve diğerleri olmasın.)

Bu yüzden Erdoğan’ın Beyaz Saray’daki görüşmesinin. Amerikalılar açısından çok iyi gitmesi gerekiyordu.

Wolfowitz ve Grossman, görüşmeler sırasında nasıl bir tavır takınılacağı konusunda birtakım bilgiler verdiler. Bush’un neler duymak istediğini, Erdoğan’ın da neler anlatması gerektiğini söylediler.

ABD, yani Bush yönetimi, Türkiye olsa da olmasa Irak’a girecek ve Saddam rejimini çökertecekti. Bu mesaj altı çizilerek Erdoğan’a anlatıldı ve görüşme sırasında AKP liderinden bunu göz önünde bulundurarak konuşmasını istediler.

Bush, görüşme sırasında Türkiye’den net bir cevap istiyordu.

Daha savaş tarihi belli değildi ancak, «Bizimle birlikte misiniz, değil misiniz?” sorusu, Beyaz Saray görüşmesine damgasını vuracaktı.

Wolfowitz ve Grossman, bu konuda Erdoğan’ın net bir ce­vap vermesi gerektiğini söylediler ve otelden ayrıldılar.

Ertesi gün.

Başkan George Bush imzalı davet mektubunu aldıktan bir hafta sonra 10 Aralık Salı günü AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, kurmayları ile birlikte Beyaz Saray’ın kapı­sından içeri giriyordu.

Bush, Erdoğan’ı çok sıcak karşıladı. Görüşmeye çok önem veriyordu. ABD’nin Irak’ta sonuca hızla gidebilmesi için Tür­kiye’ye ihtiyacı vardı.

Bush, Roosevelt Salonu’na, yanında bütün kurmayları ile birlikte giriyordu.

Bush’un sağına Erdoğan, onun yanına da Dışişleri Bakanı Colin Powell oturmuştu. Powell’dan itibaren büyük toplantı masasının etrafına Cüneyt Zapsu, Mücahit Aslan, Ömer Çelik, Egemen Bağış, Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu ve Vahit Erdem sıralanmıştı.

Bush’un hemen solunda da Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice, Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz, Dışişleri Bakanlığı’nın Avrupa’dan Sorumlu Bakan Yardımcısı Mark Grossman ve Ankara’daki büyükelçileri Robert Pearson oturmuştu.

Konuşmaya ev sahibi olarak Bush başlıyordu: «Sizin ülke­nizin en iyi dostu ve müttefiklerinden birinin evine hoş geldi­niz. Sizin liderliğinizde partinizin kazandığı zaferden oldukça etkilendik. Size, demokrasi ve özgürlüğe olan bağlılığınızdan dolayı çok teşekkür ederiz. Sizinle Avrupa Birliği yolunda yan yanayız. NATO’daki dostluğunuzdan çok memnunuz ve siz, Amerika’nın hem dostu hem de stratejik müttefikisiniz.”

Sıra AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a gelmiştir. : «Size çok teşekkür ediyorum. Biz, müttefik ve dostumuz Amerika Birleşik Devletleri’nde olmaktan ve dahası, bu dö­nemde bize zaman ayırdığınız için çok mutluyuz. Biz Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Avrupa Birliği’ne girme hamlemizi en önemli modernizasyon projesi olarak görüyoruz. Bu, demokrasimiz yolunda çok büyük bir atılım olacak. Biz sizin bu konudaki çabalarınızın ve yardımlarınızın farkındayız ve müteşekkiriz. Ama bu bununla kalmamalı…”

Salonda gülüşmeler olur.

Sıra Bush açısından daha önemli konuya gelmiştir.

Irak.

Bush, İngilizce bilmeyen Erdoğan’a, Egemen Bağış’ın çe­virisi ile Irak’taki durumu anlatmış ve büyük bir ihtimalle askeri bir harekat gerekeceğini söyleyerek, Türkiye’nin de 1991’deki Körfez Savaşı’nda olduğu gibi yardımlarını bekledi­ğini vurgulamıştı.

Erdoğan o görüşmede çok dikkatli konuşuyor ve topu sürekli taca atıyordu. Daha önceden kurmayları ile birlikte saptadıkları stratejiyi uyguluyordu, yani o sırada Başbakan olan ABDullah Gül’e ‘istekleri ileteceğini’ söylüyordu.

Erdoğan, Bush’un Irak görüşlerine katıldığını, Saddam Hüseyin’in bölgeye ve bölge ülkelerine tehdit olduğunu bildiğini ve Irak’ın bir an önce silahsızlandırılmasının önemine dikkat çekti.

Bush ise Erdoğan’ın yakında başbakanlık koltuğuna oturacağını bildiği için; (AS nin Notu. BUSH Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık koltuğuna yakında oturacağını nasıl biliyordu. O sırada Tayyip Erdoğan hala yasaklı değilmiydi. Anayasada herhangi bir değişiklik yapılmamıştı. BUSH’a bu konuda kim teminat verebilirdi.) onun ağzından bir «taahhüt” almak istiyordu. Daha doğrusu, işbirliğinin ölçülerini Erdoğan’ın ağzından duymak istiyordu.

İşbirliğinden kastedilen şuydu: «Gerekirse, ikinci cephenin açılması, hava sahasının kullanımı ve askeri araç-gereçlerinin sınırdan Kuzey Irak’a girmesi. Bunlar içinde belirli bir süre Türk topraklarında Amerikan askerlerinin konuşlandırılması..””

Yine sordu: «Bakın, siz de ben de dindarız. Dindar olduğumuzu söylemekten de kaçınmıyoruz. Daha şimdiden kuvvetli bir ortak yanımız var. Irak konusunda bizim yanımızda yer alacaksınız, değil mi? Saddam geri adım atmazsa ve bizde savaş kararı alırsak bu hususlarda bize yardım edeceksiniz, değil mi?”*

Erdoğan, Bush’un sözlerinin çevirisini dinledikten sonra kısa bir süre düşünür ve Başkan’a dönerek, görüşmeye girme­den önce öğrendiği İngilizce kelimeyi söyler: «Easy… (Kolay) Mr. President”.

Erdoğan’ın bu cevabı masada oturan iki kişiyi son derece rahatlatmıştı. O da, bütün risklerine rağmen Erdoğan’ın Beyaz Saray gezisini ayarlayan Paul Wolfowitz ve Marc Grossman’dı.

Görüşme sona ermişti.

Heyettekiler, bir Beyaz Saray hatırası olarak küçük hediye­ler alırken, herkesin yüzü gülüyordu.

Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyet Beyaz Sa­ray’dan ayrılırken, Beyaz Saray Basın Sözcüsü Ari Fleischer Oval Ofis’e çağrıldı. Birazdan başlayacak olan olağan brifing­de görüşmenin sıcak bir hava içinde geçtiğini ve Türk tarafının da Saddam’ın bölge için bir tehdit unsuru olduğunu söylediği belirtildi. «İşbirliği olacak ama detay verme” son mesajdı.

Fleischer, brifing odasına yönelirken, Bush da Oval Ofis’te görüşmeye katılan kurmaylarla ayaküstü bir değerlendirme yaptı..

Wolfowitz, büyük bir zafer kazanmış edasıyla görüşmenin iyi geçtiğini ve Türkiye’nin, savaşta Washington’un yanında yer alacağının artık kesinleştiğini söyledi.

Bush ise o kadar emin değil.

«Çok rahat ‘kolay’ dedi.”

Bush yıllarca Nobel Ödülü kazanmış bir edebiyatçı edasıyla-

ben onu biraz ‘shallow’ buldum.” diyordu. Yani, «içi boş”. Diğerlerine dönerek, siz nasıl bu kadar rahat durabiliyorsunuz. Açıkçası bana güven vermediler”

Bu arada Türkiye’de hacı yolu bekler gibi Tayyip Erdoğan’ın yolunu da bekleyenler vardı.

Bunlardan birisi de Baykal’dı. Nitekim Tayyip Erdoğan Daha ABD’den geldiği günün ertesi Baykal ve Tayyip Erdoğan Beylerbeyi Balık Lokantasında (15 Aralık 2002 )bir araya geliyorlar.(Sayın Zülfü Livaneli bu konuyu daha önce yazmıştı.) Bu buluşmadan dört gün sonrasına gidelim.

Zülfü Livaneli bakalım ne diyor. Deniz Bey lütfen hatırlayın: 19 Aralık 2002 tarihinde karlı bir Ankara gününün akşamında Mehmet Sevigen’in evindeydik.

Ben Cumhurbaşkanı ile görüşmeden geliyordum. Abdullah Gül başbakandı, Tayyip Erdoğan’ın ise Meclis’e girme umudu kalmamıştı.

Cumhurbaşkanı Sezer bir gün önce, Tayyip Erdoğan’ın «milletvekili olmadan başbakan olma” önerisini reddetmişti. Türkiye’nin kaderi o akşam o evde değişti, çünkü siz «Tayyip Erdoğan başbakan olacak!” diye tutturdunuz.

Sizi «Çok tehlikeli bir oyun bu!” diye uyaran parti dışından önemli şahsiyetlere kızdınız, «Hayır!” dediniz «İki ay dayanamaz. Göreceksiniz iki ay dayanamaz.”

Sizin bu iddianıza karşılık ben ne dedim: «Erdoğan herhangi bir kişi değil, bütün tarikatların birleşerek Erbakan’ın yerine seçtiği siyasetçi; arkasında Amerika, Avrupa desteği de var. Program Türkiye’yi ılımlı İslam cumhuriyeti yapma programı. Sizin dediğiniz gibi iki ayda gitmeyecek; tam tersine, bu odada bulunan herkesin siyasi hayatını bitirecek.” NTV-MSNBC 25 Temmuz 2007 Çarşamba

——————————————————

*Başkan Bush, ikisinin de dindar oluşunu ön plana çıkararak şu mesajı veriliyordu. «Ben Protestanım. Benim ağzımdan çıkan her söz, bir senet niteliğindedir. Müslümanların da ağzından çıkanlar senettir. Bu yüzden bu işi burada bağlayalım”

Bunları da sevebilirsiniz