Tehlikenin Farkında Mıyız?

«Sandık fetişizminin farkında mıyız?” diye de sorulabilirdi! Türkiye’yi ve özellikle de yıkılmaz denilen iktidarı sarsan bir süreç yaşıyoruz. Olağan koşulların ve evrensel değerlerin geçerli olduğu ülkelerde bırakınız iktidarda kalmayı; insan içine çıkamayacaklar iş başında kalmayı sürdürüyor. Yaşananlar demokratikleşme ve normalleşme adı altında oynanan oyunun ironik sahneleri olarak belleklerimizde ölümsüzleşiyor.

Milyarlarca avro tutarında yolsuzluk, rüşvet ve çıkar sağlama kuşkusu demokratik değil otokratik tepkiyle karşılandı. Sarsıntının şaşkınlığını üzerinden atan siyasi iktidar olayın sağlıklı bir şekilde soruşturulması ve kovuşturulması için yardımcı olacak yerde «kuvvetler birliği”nin önündeki son engelleri temizlemeyi yeğledi. Uzunca süredir söz konusu olan «kuvvetler birliği” son yasal düzenleme girişimleriyle ete kemiğe bürünmüş oldu. Anayasa’ya aykırılığı tartışılmaz olan bu girişimler iktidarın demokrasinin yanından bile geçemeyecek bir tutum içinde olduğunun göstergesi olarak tarihteki yerini almış oldu. Bu düzenlemelerin şimdilik askıya alınmış olması iktidarın sicilini temizlemeye yetmeyecektir.

Yeri gelmişken kısaca değinmekte yarar var! Kuvvetler birliği ülkemizde 1921 Anayasası ile söz konusu olmuştu. Ancak, o dönemde Kurtuluş Savaşı verilmekteydi. Böylesi olağanüstü dönemlerde meclis hükümetleri eliyle kuvvetler birliği oluşturulması eleştirilmek bir yana kaçınılmaz bir gerekliliktir. İçinde bulunduğumuz dönemde bir olağanüstülük olduğu kesindir. Olağanüstü durumun kaynağı hükümeti bu duruma zorlayan koşullardan çok hükümetin kendisidir. Başka deyişle, otokratik ve baskıcı tutumu demokratik kılıfa sokma ustası bir yönetimin varlığıdır olağanüstülük nitelemesini fazlasıyla hak eden.

İktidar, batağına düştüğü kirliliği ortadan kaldırmak yerine yargı ve emniyet üzerinde koşulsuz egemenlik kurmayı öncelemiş görünmektedir. Ancak bu yolla, arkası gelmesi olası soruşturmaların önü kesilebilecektir.

Yazıya konu tehlikeye gelelim!

Bugünkü iktidarın bunlarla yetinmeyeceği açıktır. Kesintisiz ve mutlak iktidarını koruma yolunda ödün vermeyeceği bellidir. Buna ilişkin ilk belirtileri gözlemlemek hiç de güç değildir. «Oyla gelen, oyla gider!” söylemi bu antidemokratik tutumun şifresidir. Başka bir deyişle, yargının yürütme ve yasamayı denetleme olanakları ortadan kaldırıldığına göre iktidarı denetlemenin tek yolu sandık ve oydur. Yargının ipini elinde tutan bir iktidarın bu yolla seçimlere de karışması ve kendi yararına girişimlerde bulunmasına şaşırmamak gerekecektir.

Yerelle başlayacak, Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliğiyle sürecek üçlü seçim yaşamsal önemdedir. Bu kritik dönemde muhalefetin tutumunun önemli olduğuna değinmeye bilmem gerek var mı? Seçmen listelerinin ve sandıkların güvenliği hiç kuşkusuz çok önemli. Yakın geçmişteki deneyimler muhalefet partilerinin bu konuda çok daha özenli olunması gereğini kavratmış görünmektedir.

Seçimler yaklaştıkça kamuoyu yoklamaları da paylaşılmaktadır! Yandaş olmak bir yana muhalif duruşuyla bilinen bir gazetede yayımlanan bağlantıdaki sonuçlar muhalefet partilerine tutulacak yolu göstermesi bakımından anlamlıdır.

http://galeri.sozcu.com.tr/2014/foto/foto-haber/30-buyuksehirde-kim-onde.html

Pek çok seçim çevresindeki güncel eğilimler «güçbirliği”ni kaçınılmaz kılmaktadır. Baskıcı ve mutlak iktidar heveslisi anlayış, elindeki sınırsız olanaklar aracılığıyla sandıktan çıkmayı birincil hedefe dönüştürmüştür. Farklı deyişle, yargı denetiminin önünü keserken etkileyebileceği açık olan sandık denetimi aracılığı ile yaptıklarını temize çıkarma peşindedir. «Oyla gelen, oyla gider!” sözüyle kendisini gösteren sandık fetişizminin ardında yatan asıl niyet de budur.

Güçbirliği, bu sinsi yönelişi boşa çıkartacak tek seçenektir. Sol-sağ eksenli geleneksel saflaşmanın bir yana bırakılması kaçınılmazdır. Bugünün saflaşmasını belirleyecek tek payda Türkiye Cumhuriyeti’nin birliği, dirliği ve hatta varlığıdır. Bu yaşamsal ortak paydada buluşanların güçbirliği konusunda ikileme düşmeleri söz konusu olmamalıdır.

Tehlikenin farkına bu seçimde de var(a)mayacaklar için başka bir seçim söz konusu olamayabilir! İktidar bu kez de hedefe varırsa bir taşla iki kuş vurmuş olacaktır. Yolsuzluklarını halka onaylatmış olmasının yanı sıra dikensiz gül bahçesi oluşturma yolunda muhalefeti de sonsuza dek etkisiz kılma fırsatını yakalamış olacaktır.

Aşağıdaki bağlantıya yansıyan konuşmalar içine düştüğümüz kepazeliğin canlı kanıtıdır. Hiç olmazsa, bu gibi ilişkilere son verebileceklerin yaşama geçirmesi kaçınılmaz olan «güçbirliği” güncel yakıcı görevdir! Hiç kimse bundan kaçınma sorumsuzluğu içinde olmamalıdır!

http://haberand.com/bilal-erdogan-ile-ali-agaoglu-arasindaki-arazi-pazarliginin-ses-kaydi–h-404240.html

«Tehlikenin farkında mıyız?” sorusu sorumlu davranmaya çağrı olarak algılanmalıdır!

Bunları da sevebilirsiniz