Ege’nin Unutulan Türkleri/2

Bir önceki «Ege’nin Unutulan Türkleri/1”adlı yazımda, dünya ve yazık ki Türkiye kamuoyunda da Yunanistan’daki Türk varlığının Batı Trakya’yla sınırlı olduğu algısının geçerliliğini, bununla birlikte Rodos ve İstanköy ağırlıklı olmak üzere Onikiada’da yaşayan ve sayıları 6.000 civarında olan bir Türk nüfusun da bulunduğunu, ancak Yunan makamlarının, 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması imzalandığında Onikiada’nın İtalyan yönetimi altında olduğu gerekçesiyle söz konusu soydaşlarımıza «azınlık” statüsü tanımadığını belirtmiştim.

Yine yazıda, bununla birlikte «son yıllarda, Uluslararası kamuoyuna Rodos ve İstanköy’de yaşamakta olan Türklerin sorunlarının, ilk kez İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) bünyesinde 2012 ve 2013 yılı başında alınan kararlar ile Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisine (AKPM) aktarıldığını ve hazırlanan raporda, Onikiada’da yaşayan soydaşlarımızın, Türk kimliklerini serbestçe ifade edebilmeleri, Vakıfların yönetiminde söz sahibi olabilmeleri, Müftülük makamına işlerlik kazandırılması, okullarda Türkçe ve din bilgisi derslerinin başlatılması, kapalı camilerin ibadete açılması ve Yunan vatandaşlığını kaybeden Onikiadalılara vatandaşlıklarının iade edilmesine dair beklentilerine işaret edildiğini ve son olarak da AKPM’de dile getirilen sorunların, Rodos, İstanköy ve Onikiada Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Mustafa Kaymakçı tarafından, 26-27 Kasım 2013 tarihlerinde Cenevre’de yapılan Birleşmiş Milletler 6. Azınlık Sorunları Forumu’nda Birleşmiş Milletler’e aktarıldığını” anlatmıştım.

Günümüzde Yunanistan’da Yaşayan Türkler Ne Durumdadır? Bunları şöyle sıralayabiliriz;

-Yunan hükümetleri, Batı Trakya, Rodos ve İstanköy’de yaşayan Türkleri, Türk kimliğiyle kabul etmiyor. Etmediği için de bu kimliklerini öne çıkaranları değişik araçlar kullanarak cezalandırıyor ve korkutuyor.

-Türkçe öğrenim hakları da ellerinden alınmış. Avrupa Birliği yurttaşları olan Türkler ana dillerini öğrenemiyor.

-Osmanlı Türklerinden kalan kültür miraslarının korunması amacıyla kurulan vakıflar, Yunan hükümetlerince yozlaştırılmış. Eserlerin bakım ve onarımlarına izin verilmiyor. Onarımı yapılıyor diye gösterilenler ise aslında tam bir göz boyama.

-Türkler, doğrudan iş yeri açamıyorlar. Mutlaka Yunan ortak bularak iş yapma zorunda. Bu durumun bugünlerde kolaylaştırıldığı bildiriliyor.

-Yunanistan’da yüksek öğrenim yapmış Türklere, yedek subaylık hakkı verilmiyor, belediyeler dışında kamu görevlisi olamıyorlar.

-Yunanistan’dan Türkiye’ye gelip de bir yıl süre ile dönemeyenler, Yunan vatandaşlığından siliniyor. Bu şekilde Yunanistan, Türklerin mallarına el koyuyor. Şimdiki durumda altmış bin civarında Türk ıskat edilmiş durumda.

Bu anımsatmaları, düşmanlığı körüklemek için değil, tam tersine kalıcı bir dostluğu oluşturmak amacıyla, gerçeklerin bilinmesi için yapmak zorunluluğu vardır. Kalıcı dostluğun oluşturulabilmesi için, öncelikle aradaki sorunların ortaya konulması ve bunların kamuoylarınca tartışılması gereklidir. Aksi durumda, «Türk-Yunan Dostluğu sözde kalabilir.”

Bunlar yapılmazsa, kimi zamanlar ilişkiler birdenbire geriliyor. Her zaman karşılaşılan bir olayı örnek verelim. Ege Denizi’nin Uluslararası Hava Sahası’nda Türk ve Yunan uçakları ara sıra dalaşır. Türkiye, bu uçuşların Nato’nun bilgisi kapsamında olduğunu bildirmesine karşılık Yunanistan bu alanın kendi egemenlik alanı olduğunu iddia eder.

Aradaki sorunları gidermek için, Türk-Yunan ilişkileri konusunda İstikşafı (keşif amaçlı) görüşmeler de yapılır. Konular arasında; Ege Denizi ile bağlantılı olarak, Kıta Sahanlığı, Karasuları ve Hava Sahanlığı sorunları, adalardaki silahlanma sorunları, aidiyeti belli olmayan adacıklar gibi konular var. Bunlara her an yenileri ekleniyor. Örneğin, «Sözde Pontus Soykırımının” uluslararası topluma götürülmesi de yine Yunanistan tarafından gündeme getiriliyor.

Ancak, sorunların kökeni daha derinlerde düğümleniyor. Yunan çocuklarına aile ortamı ve anaokullarından başlayarak Türk düşmanlığı aşılanıyor. Yunan tarihi ve ders kitaplarında, Türklüğe karşı kin ve garez var. Bu ortamda yetişen insanları, Yunan egemen güçleri kullanıyor. Yunanistan’daki bütün siyasal partilerin Türk düşmanlığı yapmalarının manevi tabanı buradan kaynaklanıyor. Yunan Ortodoks kilisesi de düşmanlığı körüklüyor.

Kalıcı Dostluk İçin Ne Yapılmalıdır? Öncelikli önerim şu; Yunan kamuoyunda Türkler için varolan yanlış ve tutarsız bilgiler ortadan kaldırılmalı. Bunun için Yunan tarihi ve ders kitapları, nesnel olarak yeniden yazılmalıdır. Bu konuda, özellikle Yunan aydınlarına büyük görevler düşmektedir.

İkinci önerim, Yunanistan ve Türkiye arasında öğrenci değişiminin yapılmasıdır. Bu değişim, yakın sınır kentlerinden başlayarak geliştirilebilir. Öğrenci değişiminin başarısı için, tarafların dillerini öğrenmelerinde yarar vardır.

Üçüncüsü, yerel yönetimler arasında kurulacak bağlantıdır. Ancak, kardeş kentler ilan edilirken bile, düşmanlıkları körüklemekten kaçınmayan Yunanistan’a büyük görevler düşüyor. Bilindiği üzere, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Selanik’i kardeş şehir olarak kabul edeceği sırada, Selanik Belediyesi «Sözde Pontus Soykırımı Anıtı”nı dikiverdi. Bunun üzerine haklı olarak, kardeş şehir konusu İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından askıya alındı.

Dördüncü önerim daha da pratik; Türk-Yunan halkları birbirlerini yeterince tanımıyor. Bu amaçla, turizmi geliştirmekte yarar var. Bu konudaki kısıtlar da yine Yunanistan’dan geliyor. Vize almada önemli güçlükler var. Özellikle, Yunanistan doğumlu olan, ancak Türkiye’ye göç etmiş Türklerin vize alması kimi zamanlar neredeyse olanaksız. Vize sorununun çözümlenmesi ile gidiş-gelişler hızlanabilir. Böylelikle Yunanlılar, Türkleri yakından tanıyabilirler ve herhangi bir kötülüğün ya da saldırının gelemeyeceğini görebilirler.

Kısaca, Türk-Yunan dostluğu nasıl kalıcı olabilir sorusunun, birbiriyle bağlantılı birçok yanıtı var. Burada en önemli konu, Yunan halkının Türklere karşı beslediği duygular ve düşüncelerdir. Bunların, zaman süreci içersinde düşmanlıktan dostluğa dönüşmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, tekrarlayalım ve gerçekçi olalım; düşmanlığı siyasetçilere bağlamak ve halklar arasında düşmanlık yoktur yaklaşımı, havada kalıyor. Yunan siyasetçileri, Yunan halkında var olan duygu ve düşünceleri kullanıyor.

Ancak, Türkler ve Yunanlılar arasındaki kavgayı, emperyal güçler de olabildiğince besliyor.

Küresel sermayenin, Türkiye ve Yunanistan üzerindeki çıkarları kadar Yunanistan’ın Türkiye üzerine beslediği emellerini soyutlayarak çözüm yollarını aramak beyhude bir yaklaşım olarak görülmelidir. Örneğin, ayrılıkçı terör örgütüne yataklık yapması, terör örgütü başının bir Yunanistan Büyükelçiliği’nde saklanması rastlantısal mıdır? Yunanistan ondokuzuncu asırdan beri küresel sermayenin, o zaman ki deyişle düvel-i muazzamanın gözdesi bir ülke olmuştur. Yunanistan, emperyal güçler tarafından geçmişte Osmanlı Devleti’ne olduğu gibi, bugünde Türkiye için kullanılmak istenmektedir. Bu konunun Türkiye’deki bütün güçler, siyasal partiler ve toplumsal sınıflar açısından kabul edilmesi gerekmektedir. Yunanistan ile sağlıklı ilişkiler ancak bu gerçeğin ışığı altında gerçekleştirilebilir.

Not:

Yunanistan, bırakınız Rodos ve İstanköy Türkleri’nin kültürel kimliklerinin kabulünü ve azınlık haklarına saygı göstermeyi,Batı Trakya Türkleri’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM)’ nde kazandığı hak arama kararlarına bile saygı göstermiyor.

Bu bağlamda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 5 Aralık 2013 tarihli kararını, Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF),basın açıklamasıyla şöyle ifade ediyor;

«Bakanlar Komitesi Haziran 2014’e kadar Yunan makamlarının AİHM kararlarının uygulanmasına ilişkin bir takvim sunmaması halinde taslak bir karar metni hazırlanmasına karar verdi.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yunanistan’ın Batı Trakya Türk Azınlığı ile ilgili 2008 tarihli üç kararını yerine getirmediği için bir kez daha uyardı, Yunanistan’ın Haziran 2014 tarihine dek AİHM kararlarını nasıl uygulayacağı yönünde somut adımlar ve takvim hazırlamaması halinde taslak bir geçici karar hazırlanması kararını aldı.

…….Komite, AİHM’nin Batı Trakya Türk Azınlığı ile ilgili üç kararına ilişkin bireysel önlemlerin uygulanması için Yunan Hukuk Muhakemeleri Usul Kanunu’nun değiştirilmesinin yollarının araştırılmaya devam ettiğini ifade etti, Yunan makamlarından AİHM kararlarının eksiksiz ve tam olarak uygulanmasını istedi.”

AİHM ayrıca, Ekim 2007 tarihli ilk kararında Meriç İli Azınlık Gençlik Derneği davasında Atina’nın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin dernek kurma ve toplantı özgürlüğüyle ilgili 11. maddesini ihlal ettiğine karar vermişti. 27 Mart 2008 tarihinde ise AİHM, isminde geçen «Türk” kelimesi nedeni ile kapatılan İskeçe Türk Birliği ve kurulmasına izin verilmeyen Rodop İli Türk Kadınları Kültür Derneği ile ilgili davalarda da Yunanistan’ın «örgütlenme ve dernek kurma hakkı”nı ihlal ettiği hükmüne varmıştı.

Bunları da sevebilirsiniz