İçinde yaşadığımız yolsuzluk ve rüşvetler dizisi dönemsel mi, yoksa sistemin bir göstergesi mi? Kanımca konuya bu şekilde bakmakta yarar var.
Ne oluyor? Türkiye’deki iktidar mücadelesinde cemaat denilen oluşum, Pandora’nın Kutusu gibi «Ayakkabı Kutusu”nu açıyor ve yolsuzluk ve rüşvetler ortaya çıkıyor.
Bu bağlamda «Pandora’nın Kutusu” konusu gündeme geliyor.
PANDORA’NIN KUTUSU GİBİ MİTOLOJİK SÖYLEMLER BİZE NEYİ ANLATIR?
Mitolojiler; sınıflı uygarlıkla birlikte ekonomik-politik mücadelelerin gerçekleştirildiği öyküler toplamıdır. Çıkar klikleri ya da artık ürün tekellerinin kalıcı ve kabul edilebilir olmaları, bir başka deyişle sömürünün meşrulaşması için din ve hukukun yanında mutlaka mitolojilere gereksinme duyarlar. Diğer yandan da mitolojiler bize, evreni, doğayı anlama, kavrama ve açıklamada ipuçları verirler.
Pandora’nın Kutusu mitosu hakkında farklı söylemler var. Ancak özünde aynıdırlar. Zeus’un buyruğuyla Demirci Tanrı Hephaistos, toprak ve suyla yaptığı heykele Tanrıça Afrodit’in biçimini vererek ilk kadını yaratır ve adına bütün tanrıların özelliklerini taşıyan anlamına gelen Pandora «Tüm Armağan” denilir. Ancak yüklenilen özellikler hileci ve düzenbaz tanrı ve tanrıçaların özellikleridir.
Tanrılar Pandora’ya özelliklerinden birer parça verirken bir de ona bir kutu armağan ederler. Bu kutu bütün kötülüklerin doldurulduğu bir kutudur. Kutuyu hiçbir şekilde açmaması için de tembihlerler. Ancak, tanrılar Pandora’nın ya da bir başka kişinin bu kutuyu bir gün merakına yenilerek açacağını ve kötülüklerin dünyaya yayılacağını bilerek verirler. Pandora’ya eş olarak gönderilen Epimetheus da bir gün kutuyu içinde ne olduğunu merak ederek açar ve açılan kutudan dünyaya hastalık, açlık, savaş, kıskançlık, yolsuzluk ve rüşvet gibi kötülükler yayılır. Epimetheus hemen kutuyu kapatır. Ardından Pandora da onu bu kadar korkutanın ne olduğunu öğrenmek ister. Yeniden açılan kutudan son kötülükler de yayılır. Son anda Pandora kutudan çıkacak olan «umut”u yakalar ve kalmasını sağlar. Artık, Pandora’nın kutusunda yalnızca umut kalmıştır.
Pandora’nın Kutusu mitosu, aslında sınıflı uygarlığın sürekli ve kesintisiz sürmesi için, Ana Tanrıçası olarak simgeleşen kadının otoritesinin gücünün elinden alınıp, derin bir sömürüye tabi tutulmasının adım adım gerçekleştirilmesinin bir öyküsüdür. Bir başka deyişle, eşitlikçi bir düzenin yaratıcısı Ana Tanrıça’nın yenilgisi ya da insanların köleleşmesidir .
SİSTEM, BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN TEMELİ DEĞİL Mİ?
İnsanoğlu, günümüzde de işsizlik, açlık, yoksulluk ve ölümlerle iç içe yaşıyor. Bir yandan da bu ortamda yolsuzluk ve rüşvetler dayanılmaz boyutlara erişiyor. Bütün bunlar yaşamın doğal bir sonucu olarak kabul ettiriliyor ve yaratıcısı olan liberal ekonominin açmazları göz ardı ediliyor.
Bilindiği üzere, liberal ekonomide, Tanrı Zeus’un işlevine sahip, her şeyi düzenleyen gizli bir el vardır. Bu sistemin işleyişi, kimi temel inançlara dayanır. Düzenin baş tanrısı, paradır. Kullarının bütün derdi, para tanrısına ulaşmaktır.
Paraya ulaşmak için, milyonlarca insanın katledilmesine yol açan savaşlar çıkartılır,demokrasi ve uygarlıklar götürme söylemiyle ülkeler yok edilir,oralarda var olan kadim uygarlıklar yağmalanır.Bir yandan da parçala ve yönet ilkesiyle ulus devletler parçalanır, aynı kaderi paylaşan insanlar boğaz boğaza getirilir. Bu bağlamda, bakınız liberal ekonominin doruğunda olan Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanlarından Eisenhower, görevini sonlandırırken «ABD’nin en büyük sorunu, sanayi ile silahlı kuvvetler arasındaki bütünleşmedir.” demedi mi? Bu yaklaşım, aslında savaş çıkartarak en yüksek düzeyde paraya ulaşılmasının göstergesini ifade etmiyor mu?
Diğer yandan Batı ülkelerinde, gelişmekte olan ülkelere göre daha az bir yolsuzluk ve rüşvetin var olması, emekçi kesimlerin örgütlenme gücüyle bağlantılıdır. Bununla birlikte, onların sahip olduğu haklarının temelinde de uluslararası sömürünün payı olduğu unutulmamalıdır.
Bizim gibi ülkelere gelince. Yolsuzluk ve rüşvetin temelinde, sermayenin denetimsizliği vardır. İşçi ve köylü kesiminin güçsüz oluşu, sermayenin çalışanlar tarafından denetim olanağını yok etmiş bulunmaktadır. Bunun için ülkemizde neler yapılmıştır? Sıralayalım;
-Sendikasızlaşma politikası izlenmiştir. Kırsal kesimde sayısız örgütler olmasına karşılık politika belirleme konusunda hiçbir rolleri bırakılmamıştır.
-Özelleştirmeler doruk noktasına getirilmiştir.
-Danıştay’ın kamu yönetimi işlemlerinin yasalara uygunluğunu denetleme yetkileri sınırlandırılmıştır. Düzenleme ve Denetleme Kurumları’nın bağımsızlığı ortadan kaldırılmıştır.
-Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’nın çoğu çalışmaz duruma getirilmiştir.
-En önemlilerinden bir başkası da Kamu İhale Kanunu’nda değişiklik yapılarak, kamu kesiminde mal ve hizmetler alımının büyük ölçüde izlenir olmaktan çıkarılması olmuştur.
Son söz adına ne söyleyelim: Ortaya çıkan sonuç, salt Adalet ve Kalkınma Partisi ve onunla iktidarı paylaşan cemaat oluşumunun çöküşü değil, aynı zamanda liberal kökenli 150 yıllık bir Siyasi İslamcılık akımının da iflası sayılabilir. Bunlar liberal kökenli Siyasi İslam adına toplum mühendisliği yapmıyorlar mıydı? Yineleyelim, özünde yolsuzluk ve rüşvet, liberal sistemin bir sonucudur. Bunu görmezlikten gelmek ya da farkında olmamak, devekuşunun kafasını kuma gömmesinin ötesinde yolsuzluk ve rüşveti paylaşmaktır.