Analiz 49

ABD ve AB dünya ekonomisinin yarısını oluştururken öbür yarısında da gelişmekte olan ülkeler ve Çin var. Bu bölgede ekonomik büyümenin AB ve ABD’den yüksek olmakla birlikte yavaşlamaya devam etmesini beklemek yanlış olmasa gerek.

Bu yıl dünyanın en büyük ekonomisi durumuna yükselen Çin’in artık ortalama yüzde10-9 gibi büyüme hızlarını yakalaması olanaksız.

Çin’in büyüme oranlarında belirgin bir yavaşlama varken, ekonomisinin taşıdığı borç yükü de ağırlaşmaya devam ediyor.

Japonya’da da hükümet büyük bir parasal genişlemeyle ekonomiyi canlandırıp deflasyonu geriletmeye çalışıyor. Ancak borç yükü GSMH’nin yüzde 250’sine ulaşınca gündeme gelen yüzde 3 satış vergisinin ekonomide yapacağı etki henüz belli değil. Brezilya, Hindistan gibi büyük ekonomilerin büyüme hızlarında da bir yavaşlama bekleniyor.

Özetle dünya ekonomisinin her iki yarısını bir araya koyunca ortaya düz çizgi gibi bir büyüme eğrisi çıkmaya başlıyor.

Büyümenin motoru olma işlevi finansal sermayeden sanayi sermayesine geçmeden de bu durumu aşmak olanaklı olmayacaktır.

Türkiye’ye gelirsek; Türkiye’de de iyimserliğe izin vermeyen bir görüntü var. Bu hükümetin on yıllık mucize ekonomi fantezisi tükendi.

Bu hikaye yıkılır, fantezi buhar olurken, ekonominin gerçeği de tüm betimlemeleri aşan bir çirkinlikle karşımıza geliyor.

Bu ülkenin aklı başında insanları son yıllarda, cari açığa, biriken dış borca, özel sektörün dövizle borçlanma hastalığına, ihracatın ithalat bağımlılığına, bu durumun sürdürülemezliğine dikkat çekiyorlardı.

Bu ülkeye değerlenmek için gelen mali sermaye de, 2012 sonuna doğru kaygılanmaya ve ekonominin kırılganlıklarına giderek daha fazla işaret etmeye başlamıştı.

Türkiye ekonomisinin büyüme hızı 2012 yılında sert bir frenle yüzde 8.8’den, 2.2’ye inince kırılganlıklar görünür olmaya, pasta küçülürken de bölüşüm üzerinden kimi siyasi sonuçlar doğmaya başladı, giderek de ağırlaşmakta.

Bu yüzden bugün, siyasi istikrarsızlıklar ekonomik mucizeyi yıkıyor saptaması, bence safsatadan başka birşey değil.

Ekonomik mucize dağılmaya başlarken, siyasi istikrarsızlıklar dış kaynak girişine endeksli olduğundan daha da artacaktır.

Türk Lirası’nın değer kaybetmesine karşın Merkez Bankası’nın TC’yi para operasyonlarıyla savunmaya çalışması, aklımıza MB rezervleri tükenme noktasına gelirse ne olacak sorusuyla birlikte Tayland Bath krizini getiriyor.

O noktaya gelmesek bile, özel sektörün dış borçları, dövizde artış, borsada gerileme, böyle giderse toz duman dağıldığında, uluslararası sermaye için ülke varlıklarını ucuza kapatma olanağı yaratarak ülke dışına büyük çaplı değer transferine yol açabilecek.

Yaşanan yolsuzlukların odağında inşaat sektörü var. İnşaat sektörü ekonomik büyümenin motoruydu. Öyleyse yolsuzluklar ekonomik büyümenin motoruymuş.

AKP hükümeti doğarken ortada dosyalar vardı. Can çekişirken de ortaya yeni dosyalar çıkıyor.

Aydınlık bir ay dileklerimle.

Bunları da sevebilirsiniz