Soyadları Cumhuriyet Kazanımıdır!

Sivri bir fizyonomi.. Koyu kıvırcık simsiyah saçlar, yay gibi siyah kaşlar, ince bir fizik… Siyah ceket içinde beyaz bir gömlek ama özellikle kravatsız bir görüntü verildiğini fısıldayan bir tercih… İlk bakışta Ortadoğulu bir Müslüman tipi olduğu hemen belli. Varoşlardan inip kentin göbeğindeki korsan otoparklarda veya içkili mekanların çevresinde kendi egemenlik dairelerini çizen tiplere birebir benzeyen biri. Bakışlardaki gizemi çözmek kolay. Hesapçı, tetikçi, tertipçi bir tanıdık sivri yüz.. Şeytani yani.. Oyunda hem kuran, hem bozan olmak isteyen yaramaz çocukların sinsi bakışı çok net. İnce gülümseyiş sahte. Televizyonda sesini dinlerseniz ağdalı, efemine, tümüyle irkiltici ve itici…

Kim bu?..

Radikal gazetesi genel yönetmeni.. Hani merkez medyaya özellikle yerleştirilmiş İslamcı-Kürtçü Liberal (!), anti-cumhuriyetçi azılı militanların en kaymak cinslerinden biri…

Hani canım annesi Fransız, babası çok değerli bir Türk felsefecisi olan Elif Şafak’ın şatafatlı kocası..

Bildiniz değil mi?.. İşte o kişi..

Ulusal tüm kurucu değerlerimize takmış olan, Radikal’i hiç utanmadan, hiç sıkılmadan, hiçbir entelektüel etik değerlere saygı göstermeden düpedüz Kürt Milliyetçiliği’nin sesi, soluğu yapan bu Kürt asıllı genç adam, şimdi Türklerin soyunu sorgulayıp, Türk soyisimlerinin zorla yoktan var edilmiş uyduruk kalıplar olduğunu ileri sürüyor.

Durun bakalım!

Acaba hesap, soyisimlerimizin bile andımız gibi kaldırılmasının ayak sesleri mi?..

Olmaaaaaz demeyelim.

Bir diktada herşey olur!

Önce bu değerli (!) kişinin Radikal gazetesinde yayınlanan, «Sizin soyunuz ne?” başlıklı ve 10.10.2013 tarihli yazısını okuyalım..

SİZİN SOYUNUZ NE?

Tek bir soymuş.. «Bir varmış, bir yokmuş…”
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde Tekirdağ’da kendi halinde yaşayan bir köy varmış. 1935 yılında birçok Gagavuz göçle bu köye yerleşmiş.
Tam o yıllarda soyadı kanunu çıktığı için nüfus memuru almış aileleri tek tek karşısına, her birine yeni bir soyisim vermiş…
Birelma.
İkielma.
Üçelma.
Dörtelma.
Beşelma.
Altıelma.
Yedielma.
Sekizelma.
Dokuzelma.
Bitmedi, sonuncusuna da Başelma.
Köylüler şaşkın… Ama yapacak bir şey yok. Yüce devletimiz böyle uygun görmüş.

* * *

Bakmayın mişli geçmiş zamanla yazdığıma…
Masal değil, gerçek bu.
DHA’nın meraklı muhabiri Ruhan Yalçın hikâyeyi duyunca hemen köylülerle görüşmüş…
Köylülerden Rahim Beşelma «Köyümüz ilginç soyadlarına sahip. Çoğu insan bu olaya şaşırıyor. Zamanında birden dokuza kadar elma soyadları vermişler. Bize de Beşelma soyadı verilmiş” diyor.
Ama kimse bu soyadlarının nasıl verildiğini tam olarak bilmiyor.
Kimi nüfus memurunun elma aşkına bağlıyor.
Kimi civar köylerde elma arıyor.
Kimi geldikleri kasabanın adına araştırıyor. Ama sonuç değişmiyor…
Ballıhoca Köyü’ne gökten üç değil 9, hatta başelmayı da sayarsak 10 elma düşüyor.

* * *

Aslında Ballıhoca köylüleri şanslı…
Onlar kadar şanslı olmayanlar da var…
Bu ülkede soyismi ‘eşekcanbazı, kıllı, dana, dönek, bolveren, malkondu, satılmış, verici, kalkmaz…’ olanlar da var.
Ya da Ahmet Türk gibi Kürtlüğü daha doğuştan elinden alınan da…
Soyismi deyip geçmeyin…
Cumhuriyetin ulus devlet projesinin tepeden inmeci en önemli uygulamalarından biriydi 1934’te çıkan soyadı kanunu. Geçmişle tüm bağları koparmanın en kestirme yolu, komik de olsa, tuhaf da kaçsa, asimilasyon da koksa insanlara yeni soyadı vermekten geçiyordu. Bu yüzden her ailenin kendisine bir soyadı seçmesi şart koşuldu.
Peki ama nasıl yapıldı bu seçim?
Büyük ölçüde nüfus memurları tarafından.

* * *

Öylesine ilginç hikâyeler var ki her bir soyisminin arkasında.
Akademisyen Emine Gürsoy Naskali bu hikâyelerin peşine düşmüş…
Cumhuriyet Tarihi Soyadı Hikayeleri’ni çıkarmış…
Kimi ülkemizde yaşanan inkâr ve asimilasyonu en çıplak haliyle ortaya koyuyor, kimi aile içi anlaşmazlıkları ortaya çıkarıyor…
Kimi aile içi sırları faş ediyor, kimi nüfus memurlarının yaratıcılıkta sınır tanımamasını…
Kimi Cumhuriyet ruhunu yansıtan soyisimleri seçiyor, kimi de bu zoraki uygulamaya kafa tutuyor…
Kafa tutanlardan biri de Halide Edip.
Soyadı kanunu çıkınca eşiyle birlikte «Biz zaten adı sanı bilinen insanlarız, soyadına ihtiyacımız yok” demişler.
Bizzat Atatürk’ten ikaz gelince ‘bizim adımız, şöhretimiz malum’ anlamına gelen Adıvar soyadını seçmişler.
Her soyisminin ayrı bir hikâyesi var…
Kiminde inkâr, kiminde gurur.
Kimi komik, kimi tuhaf…
Bir varmış, bir yokmuş…
Âdem ve Havva çocukları aslında
.”

SOYADI KANUNU

Bu pek parlak, her ulusal kavramı çarpıtarak melun bir «Atatürk Diktası” kavramına sıkıştıran mantığın ürettiği yukardaki pespaye yazıyı bir kenara bırakarak, Cumhuriyetin «Soyadı Kanunu” nedir, onu sunalım.

Soyadı Kanunu, uzun çalışmalardan sonra Cumhurbaşkanı Atatürk’ün bizzat ilgilendiği ve yönlendirdiği üst akademik toplantılardan sonra şekillendirilmiş ve Soyadı Nizamnamesi adı altıda Devlet Şurası’nı sunularak kabul edilmiştir. Buna göre Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan her vatandaş 2 Temmuz 1936’ya kadar bir soyadı alacaktır.

Soyadları yalnız Türk dilinden alınacak, ya yalnız yahut da oğlu kelimesi ile birlikte kullanılacaktır. Soyadlarına (yan, of, ef, viç, ski, zade, mahdum, bin) gibi başka milliyet anlatan eklentiler takılamayacaktır. Bir aşiret veya milliyet anlatan ve rütbe gösteren adlar da soyadı olamayacaktır.

Nesebi sahih olan çocuklar babalarının soyadını kullanacaklar, evlat edinilen çocuklar da evlat edinenlerin adlarını alacaklardır. Babasız, anasız, vasisiz ve babası anası belli olmayan çocukların soyadlarını köylerde ihtiyar heyetleri, şehirlerde kaymakam ve vekiller seçer.

2 Temmuz 1936 tarihine kadar her ev reisi, evinde yaşayan bütün fertlerin soyadlarını seçerek köylerde ihtiyar heyetlerine, mahallelerde belediye mümessillerine yazdırmaya mecburdur. Bu defterler vali ve kaymakamlara imza ettirilecektir.

FAŞİST BİR UYGULAMA MI?

Cumhuriyetin Soyadı Kanunu, ulusun Anayasası, adli, mali, medeni kanunlarıyla tam uyumlu, çağdaş, ilerici, milli (ulusal) bir devrimci uygulamadır.

Madem Sultan’a adanmış bir boynu bükük insan topluluğu olmaktan egemenliğin odağı olan başı dik halk olmaya doğru bir atılım gerçekleşmiş ise..

Dini inançlar çerçevesinden asla sıyrılamayacak bir yığın olmaktan (yani ümmet olmaktan), millet olmaya, yani milli demokratik devrimini yapmaya azimli bir ulus olmaya doğru bir inşa başlamış ise..

Birbirini yiyen ve isyan ateşleri ile tutuşan çok uluslu bir imparatorluk değil, Müslüman olmayan azınlıkları da içinde barındıran çoğunlukla Müslüman inançlı olan, ancak tek üst kimliği «Türk” olan bir barışçı ülke yaratılmak isteniyorsa..

Feodal bağlarından, yani aşiret, tarikat, mezhep bağımlılıklarından kurtulmuş özgür bireyler yaratılmak amacında ilerlenecek ise..

Doğal ki, bir Türk’ün, yan, of, ski, ef gibi yabancı soyadı takıları almasının bir manası olmayacaktır.

Aşiret, tarikat bağlarını simgeleyen isimler ve kavramlar, imtiyazlı sınıfları işaret eden «zade” gibi takılar kullanılmayacaktır. Bu takılar ve isimler geçmişi, geçmişin karanlık feodal çağlarını işaret etmektedir çünkü.

Şimdi bir Osmanlı adamının otantik kayıtlarda geçen ismini ele alalım… Nigar binti Osman bin Alişanlardan Nazlı Hanım veledi Niyazi bin Osman Ayetullah.. Soyadı Kanunu’nda bu kişi Osman Alişan ismini alacak ve cumhuriyetin bağımsız, özgür, çağdaş bir bireyi olacaktır.

Karmakarışık, uzun, ne idüğü belirsiz isimlerden sıyrılınıp, kısa, öz, ama insanın kökenini, geçmişini, özlemlerini, sevilerini yansıtacak Türkçe bir isim alacaktır Türk insanı..

Cumhuriyet, cumhuriyet ise bu soyadı devrimini yapmak zorundadır.

Her tür eleştiri, gerici bir reflekstir.

Soyadı Kanunu, faşist değil, devrimci bir uygulamadır.

GELELİM EYÜP CAN’A..

Şimdi 20.11.2013 tarihli şu haberi gazetelerden okuyalım.

«- Kars’ın bir köyünde Diyanet İşleri’de kadrolu imam olan A.B., öz kızkardeşi H.B.’ye sürekli tecavüz ederek onu hamile bıraktığı gerekçesi ile 2.Sulh Ceza Mahkemesi tarafından tutuklandı. Ağabeyinden hamile kaldığı için kürtajla bebeği aldırdığını söyleyen H.B., isteği dışında kendisine zorla tecavüz edildiğini belirtti.”

Hadi bakalım, istisnalar kaideyi bozar mı, bozmaz mı, Eyüp Can Efendi?..

Bu melun imamın işlediği cürüm, yüce dinimiz İslam’a kara çalar mı?

Asla..

Bir tane gerizekalı işgüzar nüfus memurunun tüm köye «Elmalı” soyadları vermesi de, tüm Soyadı Kanunu’nu soysuz yapar mı?

Hadi konuş..

Kim soysuz?..

Bizler, cumhuriyet çocukları Soyadı Kanunu ile soyumuza, sopumuza sahip çıktık, bir çağdaş soya sahip olduk..

Neymiş efendim?..

Cumhuriyetin tepeden inmeci, asimilasyoncu, inkarcı uygulamasıymış. Bu konuda, tepeden inmeci değil, tam tersine aşağıdan tepeye çıkmalı uygulama nasıl olur acaba?.. Herkes ismini evde tespit etsin, gelsin deftere yazalım diyor. Başka türlü aşağıdan yukarı nasıl olur sivri zekalı yazarım?.. Neymiş, asimilasyoncu imiş.. Sizin ümmet teorileriniz gerçekte asimilasyoncu değil midir?.. Kimin, hangi ulusun, bireyin gerçek kimliği ön plandadır sizin Arapçı ümmet teorisinin içinde?. Ümmetin içinde yok olur gidersin, Haç görevinde ölsen bile bir mezarın, mezar taşın olmaz. İnsani olan, vicdani olan, yüce ümmetin içinde kişilikli ulus ve birey olmaktır !.. Ama sen anlayamazsın.

Neymiş?.. İnkarcılıkmış!

Kimse kimseyi inkar etmiyor.. Gerçekte soyadı alırsan, kendini dünya aleme karşı ortaya koyuyorsun, ispat ediyorsun, kimse seni inkar edemiyor sivricim!

Doğal ki, Soyadı Kanunu yürürlüğe girince tecrübesiz ve yarı cahil bürokratlar, soyadı tespit edememiş bazı kişi ve ailelere garip isimler vermiş olabilir.. Ama tümüyle bir mizahi ve yaygın aşağılık bir isimlendirme uygulaması mı oldu ki?.. Asla.. Yanlışlıklar, gariplikler oldu.. Bunlar doğaldır, ama devede bit kabilindedir.

BENİM SOYUM; SOPUM, SOYİSMİM..

Şimdi beni ailem, «Aksoy” soyismini nasıl almış, anlatayım?..

Üçüncü göbekte Şeyh Şamil Ordularının Başimamı Hasan Tahsin Efendi’nin bulunduğu, dördüncü göbekte Hasan Tahsin Efendi’nin oğlu Kafkasya Ahıska Kadısı Akkadioğlu Muharrem (Aksoy’un) yer aldığı sarı parşömen pafta üzerine yazılı 10 göbeklik silsilenin en üstünde büyük dede tarafından şunlar yazılıdır: «Aslen Türkistan’a dayalı ailemizin ismi Hazar denizi sahilinde Karahanlar’dır. Kafkasya’da Karaoğlanlar ismiyle ilerlemişlerdir. Ahıska’da (Gürcistan Türk ilinde) Akkadıoğlu diye anılmışlardır. Türkiye’de ailemizin fertleri birbirleriyle irtibat halinde, Aksoy veya Akyüz soyisimini kabul etmişlerdir.”

Bu aile seceresinin yazılı olduğu parşömeni beyinlerinde ve ruhlarında taşıyan bir Türk ailesinin evladı olan büyük dedem Muharrem Efendi ile oğlu dedem Uşak Sağlık Memuru Aşıcı Ahmet Efendi, bilerek ve isteyerek kökenlerini çağdaş Soyadı Kanunu’nu gereğince kütüklerine Aksoy’u kazıtmışlar ve bir cumhuriyet kimliği kazanmışlardır.

Ben de cumhuriyetin bir ziraat memuru olan Cemal Aksoy’un oğluyum.

Cumhuriyetçi Yaşar Aksoy’um.

Soyismim, Aksoy’dur..

Cumhuriyetin ak bir devrim proğramı sonucunda kimlik kazanmışım.

Ne asimilasyonu, ne inkarı, ne tepeden inmeciliği?

Eyüp Efendi, yazdığın herşey gibi, bu da yalan!

Soyisimleri, biz Türkler için bir Cumhuriyet kazanımıdır.

Bir cumhuriyet devrimidir.

Sen Eyüp Efendi, sen bizim cumhuriyetimizin ürünü olmadığın için, ne söylersen söyle, ne yaparsan yap, senin ne idüğü belirsiz Saltanatçı, tarikatçı, aşiretçi, Kürtçü, Amerikancı, diktacı gerici cumhuriyetinin (!) kurulması için benim soyismimi lekeliyorsun.

Belki bir gün andımız gibi, soyismimizi de kaldırıp, çok geriye döndüreceksiniz bizi!

Yani benim ismim söyle olacak sana göre: Sultan Vahdettin tebaasından Uşşaklı Aşıcı Ahmet Efendizade bin Cemalettin bin Yaşar Efendi.

Ne dersin?

Senin ve bizim gerçeğimiz budur ve çok zıttır.

Gerisi boş laf!..

Bunları da sevebilirsiniz