Klazomenai

İnsan bazen bunalır ve bulunduğu yerden uzaklaşmak, hatta kaçmak ister. Öyle zamanların birindeydi… Sevdiğim ve saygı duyduğum bir dostun çağrısını bahane edip Urla’ya gittim. Her gidiş bir kaçış değildir elbette… Daha önce birçok kez gittiğim ve gitmekte olduğum bu güzel ilçe bu sefer ruhuma farklı anlamlar yükledi.

Bir eve gitmek, hem de Caner’in evine… Caner, kendisinden özel bir insan olarak bahsedilmesinden hiç hoşlanmayan bir dostum. O ne derse desin, bugüne kadar tanıdığım en özel insanlardan biridir aslında.

Urla’nın İskele Mahallesinde, yılların eskitemediği, hatta her geçen zamanın daha da çok kıymetli kıldığı, sokakları Arnavut kaldırımlarıyla bezenmiş, büyük-küçük, kimileri tek katlı evlerin arasında, samimiyeti dışından okunan, ufak sevimli bir evdi misafir olduğum. Öyle ki, onu gördüğüm ilk andan itibaren güzel ve unutulmaz bir tatil için beni ağırlayacağından hiç şüphem yoktu ve öyle de oldu.

Urla’nın dokusunu yakalamış, sade ama şıklığı ayrıntılarda gizli bir evdi kapısını çaldığım.. İçerisinde rengarenk çiçeklerin olduğu, emek ve sabırla yıllardır bakılan kocaman bir Japon Gülü ağacı karşıladı beni ilk olarak. Alışılmışın dışında bugüne kadar misafir olduğum birçok evden farklı bir huzur ve samimiyetle, sarılıyordum bu eve… Güler yüzlü, samimi bir karşılamanın ardından, mükellef bir balık ziyafeti ile akşam yemeğine geçiyoruz ve sonrasında sahilde küçük bir yürüyüş, bana göre akşamın en keyifli anlarından bir tanesi. Dostum Caner her fırsatta bana Urla’da geçen çocukluğundan küçük kesitler anlatıyor, mutlu oluyorum, ve daha da çok seviyorum Urla’yı ve misafir olduğum o güzel küçük evi.

Uyuduğum odada etraftan gelen seslere kulak veriyorum, rüzgarın o tatlı serin esintisi ve taşıdığı seslerle birlikte bana yüzyılların arkasına saklanmış güzel tarihi bir dokunun kokusunu da getiriyor, heyecanlanıyorum…

Ve ufak bir araştırma….

KLAZOMENAI

Günümüzden 2600 yıl öncesindeki döneme ait olan bir kent Klazomenai . Kent ile ilgili buluntular, Türkiye’nin Batı kıyısında günümüzde İzmir ‘e bağlı Urla ilçesinin , Karantina adasını da içerisine alan İskele Mahallesinde ve civarında çıkarılmıştır. İlgi çeken diğer noktalardan biri de Tarihçi Herodotos’un, (M.Ö. 490-425) on iki Ion kent devleti arasında Klazomenai’nin de bulunduğunu bildirmiş olmasıdır. Klazomenai Kenti’ne ait kalıntılar M.Ö. 5. yüzyıl dışında anakarada bulunmaktadır. Verilere göre, M.Ö. 5. yüzyıl yerleşmesi Karantina Adası’ndadır. Ele geçen buluntular, kentin M.S. 7. yüzyıla dek varlığını sürdürdüğünü göstermektedir. Öyle ki dünyanın en eski zeytinyağı işliğine sahip olmasına şaşırmıyorum ama biran önce de ziyaret etmek için de sabırsızlanıyorum. Çocukluğunun geçmiş olduğu ve Urla’yı bana köşe bucak gezdirmek isteyen dostum Caner’le gündüz ufak bir gezi planlıyoruz ve beklenen ana yaklaşmanın mutluluğunu yaşıyorum….Klazomenai Şehri’nin kapısındayız, güneşin parlattığı, yazın sıcağına dayanamayıp kurumuş sapsarı çimlerin üzerinden adım adım fabrikaya doğru yürüyorum. İskele Mahallesi’ndeki Hamdi Balaban Tarlası’nda yer alan fabrika kuyuları ve çevresindeki diğer yapılardan farklı mimarilerinden dolayı hemen fark ediliyorlar. Bekçinin refakat ettiği, taşlık yolun sonunda, fabrikaya varıyoruz. Meraklı gözlerle etrafa bakınmamdan etkilenerek fabrika hakkında biraz bilgi veriyor, anlattıklarına göre ise; işliğin ilk kullanım evresi M.Ö. 600/580-546, ikinci kullanım evresi ise M.Ö. 530-500 yılları arasında yer almış. Antik kent hakkında elde edilen verilere göre, kentin ilk evresi, Persler’in Lydia ile birlikte Ion kentlerini ele geçirdikleri dönemde son bulmuş. İkinci evrede fabrika işliği, yeni düzenlemelerle yeniden kullanılmaya başlanmış. Bu aşamada, tüm yerleşmede de görülebilen bir kalıntının var olmaması da bunu destekler nitelikte olduğundan, Ionia Ayaklanması sırasında sona ermiş ve işlik daha sonra kullanılmamış. Günümüzde kazı ve restorasyon çalışmaları sonucu ortaya çıkarılan bu zeytinyağı üretim işliği, M.Ö. 4. yüzyılda işliğin bulunduğu alan üzerine inşa edilen büyük bir yapı için gerekli düzeltme çalışmaları sırasında tesisin içi doldurulmuş, üzeri örtülmüş ve kayaya oyulmuş alt yapısı bu şekilde günümüze kadar korunup gelmiş.

Küçük seyahatleri hep sevmişimdir, gittiğim yerlerde güzel anılar paylaşmayı, güzel dostları ziyaret etmeyi ve özellikle de tarihin arkasında kalmış mekanlara dokunabilmeyi…

Yüzyıllar öncesine ait bir kentin içerisinde bulunmak beni çok heyecanlandırdı, öğrenme ve tanıma aşkıyla adım adım dolaştığım Urla sokaklarında iyi ki buradayım diyebilmek, dünya’nın ilk zeytinyağı işliğinde olmak son derece duygulandırıcıydı benim için. Unutmak istemediğim anlar biriktiriyorum kendime, ayrılmak zor oluyor ama yeni den buluşmak üzere sözleşiyorum bu güzel kentle. Bazı buluşmalar hayatımızı anlamlı kılar, bizi tanımadığımız yerlere götürür. Hayatıma bıraktığım yerden geri döndüğümde zaman ölçüsünün izafi olduğunu düşündüm. Anlar kısa ya da uzun yaşadıklarımıza göre hissedilir. Kısa bir zaman diliminde çok şey paylaşmış gibiyim, hoş davetiyle beni onurlandıran dostum Caner Efeoğlu’na sonsuz minnet ve teşekkürlerimle..

Daha nice güzel buluşmalara…

Bunları da sevebilirsiniz