Ergenekon Davasında Basının Oynadığı Rol

Türkiye’de 4 yıla yaklaşan bir süredir görülen ve AKP/ABD karşıtlarını hedef alan Ergenekon davasında basının üstlendiği rol en az davanın kendisi kadar dikkat çekicidir.
Basın, davanın başından itibaren gerçek anlamda bir habercilik (Soran, sorgulayan, kamuoyunu aydınlatan) yapmak yerine, soruşturmayı yürüten odağın (Emniyet ve savcılık) güdümlü sözcülüğünü yaptı. Kaynağı belirsiz bir yerlerden gelen iddiaları, belge ve bilgileri araştırmaya, sorgulamaya tabi tutmaksızın manşetlere taşıdı. Yapılan haberlerle kamuoyu önünde karalanan insanların özel hayatlarının mahremiyeti çiğnendi. Hakkında yazılanları onur meselesi yapanlar intihar ederken basın özür dilemek yerine «Örgüt emretti canına kıydı” diye yazmaya devam etti.
Basın Ergenekon davasında özel roller üstlendi. Bu görevi üstlenen sadece «yandaş” diye nitelendirilen iktidara yakın gazeteler değildi. Davaya belli bir mesafede durmaya çalışan merkez basın bile oldukça kritik haberlere yer vererek sürece hizmet etti. İddianamelerde anlatılan savlara dayanan olayları mutlak doğrularmış gibi okuyucuya, izleyiciye sundu. Gerçeği esas almaktan ziyadesiyle uzak bu habercilikte tek amaç bu davada yargılananlar aleyhine kamuoyu oluşturmaktı.
Sızdırılan Bilgi ve Belgelerle Soruşturmanın Gizliliği İhlal Edildi
Ergenekon davasında soruşturmanın başından itibaren birtakım bilgi ve belgeler öncelikle «yandaş” diye adlandırılan ´´hükümet yanlısı´´ Bugün, Star, Taraf, Vakit, Yeni Şafak ve Zaman gazetelerine sızdırıldı. Diğer gazeteler ise ertesi gün aynı iddiaları yandaş basını kaynak göstererek sayfalarına taşıdı. Böylece tüm basın soruşturma sürecinde gerek doğrudan gerekse diğer gazeteleri kaynak göstererek sızdırma habercilik yaptı.
Sızdırmalar en çok gözaltı operasyonlarının ardından ve iddianamelerin yazım aşamasında yapıldı. Gözaltına alınan şahısların avukatlarının bile ulaşmakta zorlandığı, çoğu zaman da ulaşamadığı arama tutanağı, delil iddiasıyla el konulan belge ve her tür doküman, şüphelinin neyle suçlandığı, emniyet ve savcılık ifadeleri, kısacası soruşturmaya konu olan tüm unsurlar, ertesi gün gazetelerin birinci sayfalarında yer aldı. Öyle ki sorgusu devam eden şüpheli için savcının iddianamede hangi suçlamayı yapacağı ve ne ceza isteyeceği bile yazıldı.
Basın yasalara aldırış etmeden soruşturmanın gizliliğini ihlal eden yüzlerce habere imza attı. Yine aynı nitelikteki haberlerle TCK’nın 288. maddesine göre adil yargılamayı etkileme, Basın Kanunu’nun 19. maddesine göre yargıyı etkileyici yayın yapma suçları işlendi.
Örneğin 22 Ocak 2008’de Ergenekon soruşturması kapsamında düzenlenen operasyondan sonra 24 Ocak 2008 tarihli gazeteler kesinlik içeren ifadeler kullanarak şu haberlere yer verdiler:
Milliyet gazetesi (liberal eğilimli), «ERGENEKON, SES GETİRECEK EYLEM PEŞİNDEYDİ” manşetini atarken, Radikal gazetesi de (Avrupacı liberal) «Mensupları TSK kökenli illegal örgüt deşifre olmaya başladı” ifadesini başlık olarak seçti. Sabah gazetesi (sağ) «HEDEF DARBEYDİ” başlığını kullanırken, Yeni Şafak gazetesi (dinci) sürmanşetinden «KAOS VE DARBE PLANLARI YATTI” ifadesini kullandı.
Gazetelerin her gün yeni bir kaos planı, suikast krokisi yayımlaması karşısında İstanbul Başsavcısı Aykut Cengiz Engin «Yazılanların çoğu asılsız” açıklaması yapmak zorunda kaldı.
Masumiyet Karinesi İhlal Edildi:
Masumiyet karinesi çağdaş hukukun temel ilkesidir, üstelik evrensel bir ilkedir. TC Anayasasında (madde 34/4) yer aldığı üzere hüküm kesinleşinceye dek herkes suçsuzdur. Bu ilke Türk basınınca «gözaltına alındıysa kesin suçludur” mantığına dönüştürülerek insanlar kamuoyu önünde peşinen suçlu ilan edildi. Kısacası, basın bu davada iddianame savcısı gibi davrandı. Yazılı ve görsel medya insanları «Ergenekoncu”, «terörist”, «darbeci” diye yaftaladı. Henüz «Ergenekon Terör Örgütü” olarak kesinleşmiş bir yapının varlığının ispatlanmamasını gerekçe gösteren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi «iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü” ibaresinin kullanılmaması yönünde karar vermesine rağmen, basının tamamına yakını «Ergenekon Terör Örgütü”, «Ergenekon Terör Örgütü Üyesi” diye yazdı.
İddialar «Kesin Doğrular” Olarak İşlendi:
Gerek iddianame açıklanmadan sızma bilgilerle yapılan haberlerde gerekse açıklandıktan sonra iddianamede Ergenekon´a atfedilen suikast krokileri- kaos planı eylemleriyle ilgili öne sürülen iddialar, birçok medya organında kesin ifadelerle «iddia” olarak değil, somut olgularmış gibi yazıldı.
İddianamede Cumhuriyet gazetesinin bombalanması, Danıştay suikastının Ergenekon adına gerçekleştirildiği, söz konusu örgütün İzmir´deki NATO tesislerine saldırı düzenleyeceği, Yargıtay mensupları, eski Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt, yazar Orhan Pamuk, gazeteci Fehmi Koru, Kürt siyasetçiler Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir ile milletvekilleri Sebahat Tuncel ve Ahmet Türk´e yönelik suikast hazırlığında oldukları öne sürülüyordu. Söz konusu eylemleri gerçek- leştireceği öne sürülen ve ´´Silahlı Örgüt Mensupları ve Eylem (Tetikçi) Grupları´´ başlığı altında ise bazı isimler sıralanıyordu. Yandaş basın başta olmak üzere tüm basın bu bilgilerden yola çıkarak olayı bir adım daha öteye taşıdı. İddianamede adları «Silahlı Örgüt Mensupları ve Eylem Grupları başlığı altında sıralanan isimlerin anılan eylemleri gerçekleştireceği belirtilerek, ´´Orhan Pamuk´u öldüreceklerdi´´, ´´İşte ulusalcı çetenin suikast listesi´´, ´´DTP´liler de hedefti´´, ´´Danıştay´a Ergenekon saldırdı´´, ´´Erdoğan ve Büyükanıt´a suikast planlamışlar´´ gibi başlıklar içeren ve kesinlik belirten ifadelerle okuyucu/izleyiciye sunuldu.
Başbakan dahil birçok ismi öldürmeyi planladıkları öne sürülen kişilerin tahliyeleri ise tutuk- lanmaları kadar ses getirmedi. Kimi cemaat önderlerine suikast yapacakları iddia edilen polisler ile bazı muvazzaf teğmenlerden oluşan timde yer aldıkları belirtilen şüphelerin birçoğu tahliye edildi.
Hedef Gösterici Yayınlar:
Ergenekon soruşturması boyunca birçok gazete ve köşe yazarı yaptıkları yayınlarla insanları hedef göstererek bir cadı avı başlattı. Köşelerden ve ekranlardan bir sonraki Ergenekon operasyonlarında kimlerin gözaltına alınması gerektiğinin listesini yayımlayanlar bile oldu. Operasyonlarda henüz Emniyet yetkilileri şüphelinin evine varmadan TV’ler canlı yayınlara başladı. Örneğin devletin resmi televizyonu TRT, Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun evine polis gelmeden, «Kanadoğlu’nun evinin arandığı”nı duyurdu.
Yine Radikal gazetesi savcının iddianamede «örgütün bir numarası” tanımına yer verdiği ha- berde (E) Orgeneral Milli Güvenlik Kurulu eski genel sekreteri Tuncer Kılınç’ın fotoğrafını bastı.
Cumhuriyet Tarihinin Tüm Cinayetlerini Ergenekon İşledi!
Cumhuriyet tarihinin tüm cinayetlerini Ergenekon’a bağlama gayretine giren basın olası her kaos, terör ve suikast girişiminin altında Ergenekon parmağı olduğunu ima ve iddia etti.
Amerikan Konsolosluğu’na yapılan saldırıdan sonra Sabah gazetesinin yaptığı manşet haberde gazete 11 Temmuz 2008 tarihli sayısında ABD’nin İstanbul Konsolosluğu’na düzenlenen saldırıyla ilgili «Ergenekon kokuyor çünkü…” manşetiyle, konsolosluk saldırısını Ergenekon’a bağladı.
Cevap Hakkı İhlal Edildi:
İddianamelerde ya da eklerinde yer alan belgelerden sansasyonel olanlar özellikle aktarılarak haber yapılırken, gazeteciliğin en basit kuralı olan itham edilen kişiye de cevap hakkı tanınması ilkesi hep göz ardı edildi. Kendileri cezaevlerinde bile olsalar avukatları vasıtasıyla şüphelilerin ne dediklerini öğrenebilmek hem okurun hakkı hem de habercilik ilkelerinden biriydi.
Telefon Dinleme Kayıtlarının Yayını:
Bir diğer ihlal de şüphelilerin ya da yakınlarının telefon dinleme kayıtlarının yayımlanması oldu. Kişilerin soruşturmayla ilgisi olmayan insanlarla, ilgisi olmayan konularda yaptığı telefon konuşmaları hiçbir süzgece tabi tutulmadan önce internetteki haber sayfalarına, ardından TV bültenlerine ve gazete sayfalarına son olarak da iddianame sayfalarına taşındı. Bu telefon ya da ortam dinlemesi şeklinde olabilen kayıtlar okura ya da izleyiciye ´´şok´´, ´´flaş´´, ´´bomba´´ gibi sıfatlar kullanılarak sunuldu. Şüphelilerin hiçbir eleme yapılmadan iddianameye taşınan dinleme kayıtlarından basın özellikle özel içerikli olanlarını haber sayfalarına taşıdı. Örneğin, gazeteci İlhan Selçuk’un bir telefon konuşmasında Ergenekon soruşturmasıyla hiçbir ilgisi olmayan Fashion TV’deki mankenler hakkındaki yorumuna iddianamede yer verildi.
Perinçek Cemevinde Gizli Toplantılar Yapıyordu Yalanı:
Bir diğer yalan haber örneği, İşçi partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in cemevlerinde aşiret liderleriyle gizli toplantılar düzenlediği yalanıdır.
Yeni Şafak Gazetesi 20 Temmuz 2008 tarihli nüshasında ‘CEMEVİNDE AGARTA HÜCRESİ KURMUŞ’ başlığıyla verdiği haberinde «MİT’in 2005’te Hava Kuvvetleri’nde tespit ettiği illegal yapılanmanın arkasından Ergenekon’dan tutuklanan Doğu Perinçek çıktı…” ifadelerine yer verdi. Habere göre Perinçek cemevinde ünlü Balaban aşireti ve Alevi toplumunun önde gelen isimleri ile gizli toplantılar yapıyordu. Toplantıları tespit eden MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) gizli bir rapor hazırlayarak Genelkurmay’a göndermiş, bu rapor da Ergenekon operasyonunda İP Genel Merkezi’nde yapılan aramada ortaya çıkmıştı. İddia edilenlerin yalan olduğu, iftiralar içerdiği ve soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği gerekçesiyle Doğu Perinçek’in avukatları tarafından 04.09.2008 tarihinde İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dava açıldı. Ve gazete tazminat ödemeye mahkum edildi.
Nusret Senem Bilgisayar Hard Disklerini Yaktı Yalanı:
İşçi Partisi Sekreteri Nusret Senem gözaltında iken 27 Mart 2008 günkü gazetelerde yayım- lanan habere göre Senem polis baskınından önce bilgisayarının hard disklerini yakarak yok etmişti.
Nusret Senem´in avukat kimliği nedeniyle söz konusu aramalarda gözlemci olarak bulunan Ankara Barosu konu hakkında bir açıklama yaptı. Baronun açıklaması şöyle:
«Gözaltına alınan Baromuz üyesi Avkat Senem’in bürosunda ve evinde yapılan aramalarla ilgili olarak kimi gazetelerde yer alan haberler gerçeği yansıtmamaktadır. (…) Arama sırasında avukat Nusret Senem’in bürosundaki bilgisayarların hard disklerini yaktığı/yakarken yakalandığı yönündeki bilgiler gerçek dışıdır. ”
Söz konusu haberler Nusret Senem’in avukatlarınca yargıya taşındı ve anılan gazeteler tazminat ödenmeye mahkûm edildi.
Sanıkların kişilik haklarına saldırıldığı ve peşinen suçlu ilan edildiği, olmayan delilleri varmış gibi sunarak kamuoyunun yanıltıldığı bir süreçte «adil yargılama”dan söz edilebilir mi?
Sonuç:
Ergenekon davası gazeteciliğin sınıfta kaldığı dönem olarak tarihe geçti. Medya varlık nedenini unutup kendisine rol biçti. Kendini savcı-yargıç yerine koydu, yargıladı ve hüküm verdi.
Gazetecilik etiğinin, basın ahlakının sözde kaldığı, inanılmaz dezenformasyonların yapıldığı bu süreçte, doğru bilgiye ulaşmak neredeyse imkânsız hale getirildi.
Sonunda, «yandaş medya” haberciliği Ergenekon davasının başlangıcında iddialara kayıtsız kalan hatta o iddiaları bir ölçüde destekleyen gazetecileri bile hedef almaya başladı. Bunun üzerine gazetecilerden ve gazeteci örgütlerinden tepkiler yükselmeye başladı.
Ergenekon Davası AKP hükümetinin muhaliflerine yönelik büyük bir operasyondur. Bu operasyonun ABD gizli istihbarat kaynaklarından desteklendiği iddiaları muhalefete mensup milletvekilleri tarafından açıklandı.
Basın «haber kutsaldır” anlayışı ile siyasal iktidarın denetimindeki savcılığın- polisin servis ettiği, sızdırdığı haberleri sürekli manşetlere taşıyarak, sanıklar aleyhine bir kamuoyunun yaratılmasında birinci dereceden rol oynadı, « özgürlüğü” gerçeğin katli için kullananlara alet oldu.
Hukuk devletinin temel ilkesi güçler ayrılığıdır. Buna göre yargı, yürütmeden ayrı ve bağımsız bir konumdadır. Anayasa hukukunun ve demokratik işleyişin bu temel ilkesine karşın AKP hükümetinin denetimindeki savcılık ve polisi kullanarak, karşıtları hakkında büyük bir kampanya yürütmesinde basının büyük bölümü tetikçilik yapmıştır.
Basının topluma yabancılaşması, ideolojik-kültürel-enformatif düzlemde Batı’ya bağımlılığı, Türk demokrasisinin en büyük sorunlarından biridir.Ergenekon davasının geleceği Türkiye’nin siyasal-demokratik kaderini şekillendirecektir.

Türkiye’de 4 yıla yaklaşan bir süredir görülen ve AKP/ABD karşıtlarını hedef alan Ergenekon davasında basının üstlendiği rol en az davanın kendisi kadar dikkat çekicidir.

Basın, davanın başından itibaren gerçek anlamda bir habercilik (Soran, sorgulayan, kamuoyunu aydınlatan) yapmak yerine, soruşturmayı yürüten odağın (Emniyet ve savcılık) güdümlü sözcülüğünü yaptı. Kaynağı belirsiz bir yerlerden gelen iddiaları, belge ve bilgileri araştırmaya, sorgulamaya tabi tutmaksızın manşetlere taşıdı. Yapılan haberlerle kamuoyu önünde karalanan insanların özel hayatlarının mahremiyeti çiğnendi. Hakkında yazılanları onur meselesi yapanlar intihar ederken basın özür dilemek yerine «Örgüt emretti canına kıydı” diye yazmaya devam etti.

Basın Ergenekon davasında özel roller üstlendi. Bu görevi üstlenen sadece «yandaş” diye nitelendirilen iktidara yakın gazeteler değildi. Davaya belli bir mesafede durmaya çalışan merkez basın bile oldukça kritik haberlere yer vererek sürece hizmet etti. İddianamelerde anlatılan savlara dayanan olayları mutlak doğrularmış gibi okuyucuya, izleyiciye sundu. Gerçeği esas almaktan ziyadesiyle uzak bu habercilikte tek amaç bu davada yargılananlar aleyhine kamuoyu oluşturmaktı.

Sızdırılan Bilgi ve Belgelerle Soruşturmanın Gizliliği İhlal Edildi

Ergenekon davasında soruşturmanın başından itibaren birtakım bilgi ve belgeler öncelikle «yandaş” diye adlandırılan ´´hükümet yanlısı´´ Bugün, Star, Taraf, Vakit, Yeni Şafak ve Zaman gazetelerine sızdırıldı. Diğer gazeteler ise ertesi gün aynı iddiaları yandaş basını kaynak göstererek sayfalarına taşıdı. Böylece tüm basın soruşturma sürecinde gerek doğrudan gerekse diğer gazeteleri kaynak göstererek sızdırma habercilik yaptı.

Sızdırmalar en çok gözaltı operasyonlarının ardından ve iddianamelerin yazım aşamasında yapıldı. Gözaltına alınan şahısların avukatlarının bile ulaşmakta zorlandığı, çoğu zaman da ulaşamadığı arama tutanağı, delil iddiasıyla el konulan belge ve her tür doküman, şüphelinin neyle suçlandığı, emniyet ve savcılık ifadeleri, kısacası soruşturmaya konu olan tüm unsurlar, ertesi gün gazetelerin birinci sayfalarında yer aldı. Öyle ki sorgusu devam eden şüpheli için savcının iddianamede hangi suçlamayı yapacağı ve ne ceza isteyeceği bile yazıldı.

Basın yasalara aldırış etmeden soruşturmanın gizliliğini ihlal eden yüzlerce habere imza attı. Yine aynı nitelikteki haberlerle TCK’nın 288. maddesine göre adil yargılamayı etkileme, Basın Kanunu’nun 19. maddesine göre yargıyı etkileyici yayın yapma suçları işlendi.

Örneğin 22 Ocak 2008’de Ergenekon soruşturması kapsamında düzenlenen operasyondan sonra 24 Ocak 2008 tarihli gazeteler kesinlik içeren ifadeler kullanarak şu haberlere yer verdiler:

Milliyet gazetesi (liberal eğilimli), «ERGENEKON, SES GETİRECEK EYLEM PEŞİNDEYDİ” manşetini atarken, Radikal gazetesi de (Avrupacı liberal) «Mensupları TSK kökenli illegal örgüt deşifre olmaya başladı” ifadesini başlık olarak seçti. Sabah gazetesi (sağ) «HEDEF DARBEYDİ” başlığını kullanırken, Yeni Şafak gazetesi (dinci) sürmanşetinden «KAOS VE DARBE PLANLARI YATTI” ifadesini kullandı.

Gazetelerin her gün yeni bir kaos planı, suikast krokisi yayımlaması karşısında İstanbul Başsavcısı Aykut Cengiz Engin «Yazılanların çoğu asılsız” açıklaması yapmak zorunda kaldı.

Masumiyet Karinesi İhlal Edildi:

Masumiyet karinesi çağdaş hukukun temel ilkesidir, üstelik evrensel bir ilkedir. TC Anayasasında (madde 34/4) yer aldığı üzere hüküm kesinleşinceye dek herkes suçsuzdur. Bu ilke Türk basınınca «gözaltına alındıysa kesin suçludur” mantığına dönüştürülerek insanlar kamuoyu önünde peşinen suçlu ilan edildi. Kısacası, basın bu davada iddianame savcısı gibi davrandı. Yazılı ve görsel medya insanları «Ergenekoncu”, «terörist”, «darbeci” diye yaftaladı. Henüz «Ergenekon Terör Örgütü” olarak kesinleşmiş bir yapının varlığının ispatlanmamasını gerekçe gösteren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi «iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü” ibaresinin kullanılmaması yönünde karar vermesine rağmen, basının tamamına yakını «Ergenekon Terör Örgütü”, «Ergenekon Terör Örgütü Üyesi” diye yazdı.

İddialar «Kesin Doğrular” Olarak İşlendi:

Gerek iddianame açıklanmadan sızma bilgilerle yapılan haberlerde gerekse açıklandıktan sonra iddianamede Ergenekon´a atfedilen suikast krokileri- kaos planı eylemleriyle ilgili öne sürülen iddialar, birçok medya organında kesin ifadelerle «iddia” olarak değil, somut olgularmış gibi yazıldı.

İddianamede Cumhuriyet gazetesinin bombalanması, Danıştay suikastının Ergenekon adına gerçekleştirildiği, söz konusu örgütün İzmir´deki NATO tesislerine saldırı düzenleyeceği, Yargıtay mensupları, eski Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt, yazar Orhan Pamuk, gazeteci Fehmi Koru, Kürt siyasetçiler Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir ile milletvekilleri Sebahat Tuncel ve Ahmet Türk´e yönelik suikast hazırlığında oldukları öne sürülüyordu. Söz konusu eylemleri gerçek- leştireceği öne sürülen ve ´´Silahlı Örgüt Mensupları ve Eylem (Tetikçi) Grupları´´ başlığı altında ise bazı isimler sıralanıyordu. Yandaş basın başta olmak üzere tüm basın bu bilgilerden yola çıkarak olayı bir adım daha öteye taşıdı. İddianamede adları «Silahlı Örgüt Mensupları ve Eylem Grupları başlığı altında sıralanan isimlerin anılan eylemleri gerçekleştireceği belirtilerek, ´´Orhan Pamuk´u öldüreceklerdi´´, ´´İşte ulusalcı çetenin suikast listesi´´, ´´DTP´liler de hedefti´´, ´´Danıştay´a Ergenekon saldırdı´´, ´´Erdoğan ve Büyükanıt´a suikast planlamışlar´´ gibi başlıklar içeren ve kesinlik belirten ifadelerle okuyucu/izleyiciye sunuldu.

Başbakan dahil birçok ismi öldürmeyi planladıkları öne sürülen kişilerin tahliyeleri ise tutuk- lanmaları kadar ses getirmedi. Kimi cemaat önderlerine suikast yapacakları iddia edilen polisler ile bazı muvazzaf teğmenlerden oluşan timde yer aldıkları belirtilen şüphelerin birçoğu tahliye edildi.

Hedef Gösterici Yayınlar:

Ergenekon soruşturması boyunca birçok gazete ve köşe yazarı yaptıkları yayınlarla insanları hedef göstererek bir cadı avı başlattı. Köşelerden ve ekranlardan bir sonraki Ergenekon operasyonlarında kimlerin gözaltına alınması gerektiğinin listesini yayımlayanlar bile oldu. Operasyonlarda henüz Emniyet yetkilileri şüphelinin evine varmadan TV’ler canlı yayınlara başladı. Örneğin devletin resmi televizyonu TRT, Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun evine polis gelmeden, «Kanadoğlu’nun evinin arandığı”nı duyurdu.

Yine Radikal gazetesi savcının iddianamede «örgütün bir numarası” tanımına yer verdiği ha- berde (E) Orgeneral Milli Güvenlik Kurulu eski genel sekreteri Tuncer Kılınç’ın fotoğrafını bastı.

Cumhuriyet Tarihinin Tüm Cinayetlerini Ergenekon İşledi!

Cumhuriyet tarihinin tüm cinayetlerini Ergenekon’a bağlama gayretine giren basın olası her kaos, terör ve suikast girişiminin altında Ergenekon parmağı olduğunu ima ve iddia etti.

Amerikan Konsolosluğu’na yapılan saldırıdan sonra Sabah gazetesinin yaptığı manşet haberde gazete 11 Temmuz 2008 tarihli sayısında ABD’nin İstanbul Konsolosluğu’na düzenlenen saldırıyla ilgili «Ergenekon kokuyor çünkü…” manşetiyle, konsolosluk saldırısını Ergenekon’a bağladı.

Cevap Hakkı İhlal Edildi:

İddianamelerde ya da eklerinde yer alan belgelerden sansasyonel olanlar özellikle aktarılarak haber yapılırken, gazeteciliğin en basit kuralı olan itham edilen kişiye de cevap hakkı tanınması ilkesi hep göz ardı edildi. Kendileri cezaevlerinde bile olsalar avukatları vasıtasıyla şüphelilerin ne dediklerini öğrenebilmek hem okurun hakkı hem de habercilik ilkelerinden biriydi.

Telefon Dinleme Kayıtlarının Yayını:

Bir diğer ihlal de şüphelilerin ya da yakınlarının telefon dinleme kayıtlarının yayımlanması oldu. Kişilerin soruşturmayla ilgisi olmayan insanlarla, ilgisi olmayan konularda yaptığı telefon konuşmaları hiçbir süzgece tabi tutulmadan önce internetteki haber sayfalarına, ardından TV bültenlerine ve gazete sayfalarına son olarak da iddianame sayfalarına taşındı. Bu telefon ya da ortam dinlemesi şeklinde olabilen kayıtlar okura ya da izleyiciye ´´şok´´, ´´flaş´´, ´´bomba´´ gibi sıfatlar kullanılarak sunuldu. Şüphelilerin hiçbir eleme yapılmadan iddianameye taşınan dinleme kayıtlarından basın özellikle özel içerikli olanlarını haber sayfalarına taşıdı. Örneğin, gazeteci İlhan Selçuk’un bir telefon konuşmasında Ergenekon soruşturmasıyla hiçbir ilgisi olmayan Fashion TV’deki mankenler hakkındaki yorumuna iddianamede yer verildi.

Perinçek Cemevinde Gizli Toplantılar Yapıyordu Yalanı:

Bir diğer yalan haber örneği, İşçi partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in cemevlerinde aşiret liderleriyle gizli toplantılar düzenlediği yalanıdır.

Yeni Şafak Gazetesi 20 Temmuz 2008 tarihli nüshasında ‘CEMEVİNDE AGARTA HÜCRESİ KURMUŞ’ başlığıyla verdiği haberinde «MİT’in 2005’te Hava Kuvvetleri’nde tespit ettiği illegal yapılanmanın arkasından Ergenekon’dan tutuklanan Doğu Perinçek çıktı…” ifadelerine yer verdi. Habere göre Perinçek cemevinde ünlü Balaban aşireti ve Alevi toplumunun önde gelen isimleri ile gizli toplantılar yapıyordu. Toplantıları tespit eden MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) gizli bir rapor hazırlayarak Genelkurmay’a göndermiş, bu rapor da Ergenekon operasyonunda İP Genel Merkezi’nde yapılan aramada ortaya çıkmıştı. İddia edilenlerin yalan olduğu, iftiralar içerdiği ve soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği gerekçesiyle Doğu Perinçek’in avukatları tarafından 04.09.2008 tarihinde İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dava açıldı. Ve gazete tazminat ödemeye mahkum edildi.

Nusret Senem Bilgisayar Hard Disklerini Yaktı Yalanı:

İşçi Partisi Sekreteri Nusret Senem gözaltında iken 27 Mart 2008 günkü gazetelerde yayım- lanan habere göre Senem polis baskınından önce bilgisayarının hard disklerini yakarak yok etmişti.

Nusret Senem´in avukat kimliği nedeniyle söz konusu aramalarda gözlemci olarak bulunan Ankara Barosu konu hakkında bir açıklama yaptı. Baronun açıklaması şöyle:

«Gözaltına alınan Baromuz üyesi Avkat Senem’in bürosunda ve evinde yapılan aramalarla ilgili olarak kimi gazetelerde yer alan haberler gerçeği yansıtmamaktadır. (…) Arama sırasında avukat Nusret Senem’in bürosundaki bilgisayarların hard disklerini yaktığı/yakarken yakalandığı yönündeki bilgiler gerçek dışıdır. ”

Söz konusu haberler Nusret Senem’in avukatlarınca yargıya taşındı ve anılan gazeteler tazminat ödenmeye mahkûm edildi.

Sanıkların kişilik haklarına saldırıldığı ve peşinen suçlu ilan edildiği, olmayan delilleri varmış gibi sunarak kamuoyunun yanıltıldığı bir süreçte «adil yargılama”dan söz edilebilir mi?

Sonuç:

Ergenekon davası gazeteciliğin sınıfta kaldığı dönem olarak tarihe geçti. Medya varlık nedenini unutup kendisine rol biçti. Kendini savcı-yargıç yerine koydu, yargıladı ve hüküm verdi.

Gazetecilik etiğinin, basın ahlakının sözde kaldığı, inanılmaz dezenformasyonların yapıldığı bu süreçte, doğru bilgiye ulaşmak neredeyse imkânsız hale getirildi.

Sonunda, «yandaş medya” haberciliği Ergenekon davasının başlangıcında iddialara kayıtsız kalan hatta o iddiaları bir ölçüde destekleyen gazetecileri bile hedef almaya başladı. Bunun üzerine gazetecilerden ve gazeteci örgütlerinden tepkiler yükselmeye başladı.

Ergenekon Davası AKP hükümetinin muhaliflerine yönelik büyük bir operasyondur. Bu operasyonun ABD gizli istihbarat kaynaklarından desteklendiği iddiaları muhalefete mensup milletvekilleri tarafından açıklandı.

Basın «haber kutsaldır” anlayışı ile siyasal iktidarın denetimindeki savcılığın- polisin servis ettiği, sızdırdığı haberleri sürekli manşetlere taşıyarak, sanıklar aleyhine bir kamuoyunun yaratılmasında birinci dereceden rol oynadı, « özgürlüğü” gerçeğin katli için kullananlara alet oldu.

Hukuk devletinin temel ilkesi güçler ayrılığıdır. Buna göre yargı, yürütmeden ayrı ve bağımsız bir konumdadır. Anayasa hukukunun ve demokratik işleyişin bu temel ilkesine karşın AKP hükümetinin denetimindeki savcılık ve polisi kullanarak, karşıtları hakkında büyük bir kampanya yürütmesinde basının büyük bölümü tetikçilik yapmıştır.

Basının topluma yabancılaşması, ideolojik-kültürel-enformatif düzlemde Batı’ya bağımlılığı, Türk demokrasisinin en büyük sorunlarından biridir.Ergenekon davasının geleceği Türkiye’nin siyasal-demokratik kaderini şekillendirecektir.