Obama ve İmkansızın Peşinden Koşma Sanatı

Siyaset mümkün olanı yaratma sanatıdır derler. Ne var ki, İsrail’in yönetici çevreleri halktan da aldıkları yoğun destekle Filistin’de etnik temizliği sürdürürken Obama geçen hafta ABD’nin İsrail devletine olan desteğini yineleyerek siyaseti imkansızın peşinden koşma sanatına dönüştürdü. Obama İsrail ziyareti sırasında İsrail’in nasıl birçok yoldan Filistinliler´i Küdus dahil olmak üzere Batı Şeria’daki evlerinden ederek sömürgelerini arttırdığıyla ilgili eleştirilerde bulunmadı. İsrail’in yeni yerleşimlerin durdurulması gibi koşullar öne sürmeden müzakerelerin başlatılması yolundaki çağrısı onu Filistinliler ile yakınlaştırmadı.

ABD’nin siyaseti bölgedeki ülkeleri İsrail’le ilişkilerini normalleştirmeyi ve dolayısıyla bu ülkenin Orta Doğu’da bir anomali olarak kalmamasını amaçlıyor. Ancak İsrail Siyonist ideolojiyle yönlendirilen, kendi nüfusu ile Orta Doğu halkları arasındaki ayrımı muhafaza eden bir «Yahudi” devleti olarak kaldıkça bu hedef nasıl gerçekleşecek? Obama hangi mantıkla barışın etnik temizlik yolu ile gerçekleştirilebileceğini düşünüyor? Obama’nın İsrail’in Filistin halkına karşı işlemeyi sürdürdüğü tüm suçları meşrulaştırması siyaseti imkansızın peşinden koşma sanatı haline getiriyor.

Bu aşamada Obama’nın ziyaretinin gerçekte neyi amaçladığı sorusu akla takılıyor. Aşağıdaki olaylar bu bağlamda konu ile yakından ilgili gözüküyor. (1) Obama İsrail’e İran nükleer konusuyla ilgili olarak ne yapmak isteyeceğine kendi karar vermesini söylediğinde aslında ABD İran işini İsrail’e bıraktı; (2) Obama Avrupalılar´ın Suriye devletine karşı savaşanları silahlandırmasına yeşil ışık yaktı; (3) Erdoğan ve Netanyahu Obama’nın uzlaşmaları konusunda verdiği nasihatler çerçevesinde telefonda birkaç kelam ettiler ve çok daha önemlisi Israil hükümeti Mavi Marmara’da öldürülenler için özür diledi; (4) CIA Suriye’deki isyancılara istihbarat aktarmakta ve onların Suriye devletine karşı verdiği mücadeleye yardım etmektedir.

Bu olaylar Afganistan ve Irak fiyaskolarından sonra bölgedeki gücünü tekrar toparlamaya çalışan ABD’nin çatışmayı tırmandırma çabasının bir başlangıcı niteliğinde gözüküyor. Yayılan bölgesel kaosun ortasında savaş ihtimalleri arttı. Geçenlerde Lübnan Başbakanı Miqati’inin istifası bölgede kötüleşen durumun bir örneğini teşkil ediyor. ABD bu şekilde davranarak bölgedeki çıkarlarını korumak konusunda ısrarlı olan Ruslar ve Çinliler´le çatışma riskine girdiğinin de farkındadır. Rusya ve Çin karşısında küresel politik, ekonomik ve askeri pozisyonunu iyileştirme yarışında olan ABD’nin durumu tırmandırması karşısında göze aldığı ciddi tehlikeler söz konusu.

ABD’nin jeopolitik stratejisine karşı işleyecek birçok faktör varken zaman en önemli unsura dönüşmüş durumda gözüküyor. Küresel düzeyde finansal ve ekonomik krizin yaratacağı fırtınalar ABD’nin ve İsrail’in bu kaosun parçası olan ana değişkenleri kontrol etmesini imkansız kılacaktır. Örneğin, Avrupa’daki finans krizinin derinleşmesi küresel finans sitemine de baskı yapacak ve ABD bundan doğrudan etkilenecektir. Üstelik BRIC ülkelerinin yarattığı sıkıntıların artması bir yana ABD Arap dünyasından kendisine yönelik artan dirençle de karşı karşıyadır. Türkiye’de, Ürdün’de ve Filistin’de siyasal hareketlerin nasıl gelişeceğini kimse garanti edemez. Mısır, Lübnan ve Kuzey Afrika’da olacaklar ABD’nin hayrına olmayabilir. Obama’nın kendinden öncekilerden daha akıllıca bir strateji uygulayarak devam ettirdiği oğul Bush yıllarının Tam Spektrumlu Hakimiyet stratejik hedefi ona karşı birleşen küresel ve bölgesel güçler dikkate alındığında gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir iştir.

ABD stratejisinde aşilin topuğu krizlerle dolu kapitalist sistemde iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Bunlardan biri küresel, ekonomik diğeri bölgesel ve politiktir. Vaatler büyüktür ama gelecek, bölge insanlarının yıkımı dışında Amerikan stratejik amaçları için zafer vaat etmemektedir. Obama’nın dünya sahnesindeki politik manevraları aslında imkansızın peşinde koşmaya daldığını ortaya koymaktadır.

Bunları da sevebilirsiniz