İslam´da Bilimsel İlerleme ve Gerilemenin Tarihsel Nedenleri Üzerine Tezler- 2

Bilim ve teknolojik gelişmenin temelinde, siyasi istikrar ve ekonomik refahın yattığı söylenebilir. İslam dünyasında bilimsel gerilemenin nedenleri arasında da, elbette, devletin siyasi çözülmesi ve ekonomik yaşamın giderek kötüleşmesi aranmalıdır. Bununla birlikte, maddi nedenler dışında, dünyayı algılamada öne çıkan ideolojik yaklaşımların da payı unutulmamalıdır. Bu bağlamda, insan aklının kullanımını Tanrı’nın bir armağanı olarak değerlendiren ve dini inançların en derin noktalarına bile akıl sayesinde ulaşabileceğini varsayan Mutezile hareketinden sonra birkaç yüzyıl içinde, İslam dünyasında Eşaricilik ve özellikle Gazalicilik düşünce akımlarını da dikkate almak zorunluğu vardır. Anılan akımların, aklın kullanımını reddettiği ve bağımsız bilimsel düşünceye karşı tavır gösterdiği biliniyor.

İslam´da Bilimsel Gerilemenin İçsel ve Dışsal Nedenleri

İslam Dünyasında Gazalici Düşünce Akımının Egemen Olması

Özakıncı, 2006’ya göre; Gazali, İhya-i Ulum ud-Din (Din Bilimlerinin Dirilmesi) kitabında, us yürütmeye dayalı eğitim ve öğretiminin, din duygularını öldürdüğünü savladı, bilimsel düşüncenin egemenliği kırılmadıkça dinsel duyguların dirilmeyeceğini ifade etti. Tanrı katındaki bilgilere usa dayanan bilimsel düşünceyle değil, tasavvufçuların sema ve zikir gibi us dışı kendinden geçme yöntemlerle ulaşabileceğini inancını savundu. Gazali, kitabında genç Müslümanlar´a şöyle sesleniyordu: «Ey oğul!.. Elinden geldiğince, hiç kimse ile herhangi bir konuda düşüncel tartışmaya girişme! Çünkü düşüncel tartışma, birçok yıkımlara neden olur. Zararı yararından büyüktür. Çünkü düşüncel tartışma ikiyüzlülük, kıskançlık, büyüklenme, düşmanlık, böbürlenme gibi çok kötü huyların kaynağıdır.”

Filozofların Tutarsızlığı (Tahafüt’ül-Felasife) adlı kitabında (Gazali,1981) ise, felsefenin gereksizliği hatta zararı üzerinde durdu. O’na göre: «…Akıl ile inancı uzlaştırmaya çalışmak boşunadır. Akıl ile inancın karşıtlığını kabul etmeyen düşünürler, kaçınılmaz olarak hakikatten uzaklaşacaktır. Tanrıyı akıl ile açıklamaya çalışmak, Tanrıyı yadsımaktır. Neden-sonuç ilişkisinin araştırılması, Tanrı’nın iradesini yadsıma sonucunu verebilir. Akıl ve felsefe sorularına yanıt bulmaya çalışırken çelişkiye düşüldüğüne göre hakikate ulaşmak imkansızdır.”

Gazali

Gazali, usa dayalı düşünceye şöyle karşı çıkıyordu: «Aristo’nun felsefesini aktarırken, hem bu filozofları hem de onların İslam filozofları arasındaki İbni Sina ve Farabi gibi yandaşlarını imansızlar olarak addetmeliyiz… Örneğin bir parça pamuğun ateşle yandığını ele alalım, İnançsız düşünürler, pamuğu yakan şeyin ateş olduğunu söyleyeceklerdir. Bunu inkar ediyor ve diyoruz ki: o pamuğu yakan ateş değil, pamuktaki siyahlığı ve kısımlarının ayrışmasını yaratan Tanrı’dır. Çünkü ateş, bir eylemi olmayan cansız bir şeydir; ayrıca ateşin yanmanın aracı olduğunu gösteren ne gibi kanıt vardır ki? Gerçekte Tanrı’dan başka bir neden yoktur, pamuğu yakan Tanrı’dır.”

İslam Dünyasında Bilim Anlayışının Etkisi

İslam dünyasındaki bilim anlayışının bilimsel gerilemeye etkisi, üç nedene dayalı olarak ifade ediliyor. Bunlar öyle sıralanabilir: Birincisi, mahfiyatçılık ya da aşırı tevazu, insan bilgisi her zaman sınırlıdır, hata, eksik ve yanlışlarla doludur. Her şeyi Tanrı bilir. Bu her İslam bilimcisinde bir normdur. İkincisi, İslam bilimcilerinde belli bir yöntem yoktur. Örneğin, El Biruni her konuda 180 eser verdiği halde, her konuyla ilgili ayrı bir yöntem getirmiştir. Üçüncüsü ise, İslam bilimcileri araştırdıkları konulara büyük bir saygı duyarak, olguyu anlamaya çalışırlar, ancak onlara egemen olmak istemezler (Serdar, 1980; Akt., Türkcan, 2009).

Haçlı Seferleri

Haçlı Seferleri’nin, usa dayalı bilimci Bağdat yönetimini, Gazali gericiliğine sarılmaya ittiği söylenebilir (Özakıncı, 2006). Haçlılara karşı, Müslüman devlet yönetimi, sorgulayan, tartışan ve düşünenler yerine, kendilerine buyrulanı hiç sorgulamaksızın yerine getirecek insanlara gereksinim duymuşlardır. Bu bağlamda, toplumu egemenlikleri altına alabilmek için tarikat ve tekkeler biçiminde örgütleyerek, Haçlılar´a karşı kullanmaktan başka kurtuluş yolu bulamamışlardır. Üstelik bir ikilem olarak tarikatçılık ve tekkeciliğin Haçlılar´dan öğrendikleri söylenebilir. Bilindiği üzere Haçlı seferleri sırasında, Hospitalier Tarikatı, Emplier Tarikatı, Töton Tarikatı Şövalyeleri ve St. Jean Tarikatları Şövalyeleri gibi örgütler vardı. Gazaliciler, Haçlılar gibi, us dışı sufi tarikatlarla örgütlenerek savaşın sürdürülmesini savunuyorlardı. Bir başka deyişle devlet, dışta Haçlı saldırılarına ve içte mezhep çatışmalarını denetlemek için «sultanım ya da şeyhim ne buyurursa doğrudur” anlayışına uygun Müslümanları yeğlemişlerdi.

Yeni Kaynakların Bulunamaması

İslam dünyası, Avrupalılar gibi keşiflerle, bir başka deyişle yeni kıtaların istilasıyla yeni kaynaklar bulamamışlardır. Tükenmiş kaynaklarla ve eski tarz bilim yapma yolları ile baş başa kalmışlardır. Avrupa ile yarış sonunda, bilimsel üretimde geri kalmışlardır. Bu, Avrupa’nın yükselmesine ve başta İslam dünyası olmak üzere diğer ülkelerin kaybetmesini ortaya çıkarmış bulunmaktadır.

Doğu´dan Gelen İstilalar

Bilimin gerilemesini Doğu’dan gelen istilalara (Türkler ve özellikle Moğollar) bağlayan yaklaşımlar da vardır. Bunlara göre; ”İstilalarla, sulama tesisleri yıkılmış, tarım çökertilmiş ve şehirler yağmalanmıştır. Bu şekilde ekonomik refah ve siyasi istikrar yıkıntıya uğradığı için bilimi ve teknolojinin gelişmesi zaman içinde dumura uğramıştır.” (Hassan ve ark.,1988,Akt., Türkcan, 2009).

İslam’da bilimin gerilemesini Doğu’dan gelen istilalara neden olduğu saptamasının bilim tarihini kurucularından Sarton ve Koyre tarafından başlatıldığı görülüyor. Anılan saptamada, İslam’ın «Altın Çağı”’nın yıkılışını, Türkler’in ve Moğollar’ın üstüne atarak, Avrupalı Hristiyan dünyasının temize çıkarma isteğinin yattığı söylenebilir (Özakıncı,2006).

Bununla birlikte, Gazali’den önce Müslüman Türkler´in ilerici ve akla dayalı bilimci olduğu görülüyor. Yusuf Has Hacip’in kaleme aldığı Kutadgu Bilig’de usa ve bilgiye dayalı birçok söz vardır (Hacip,1974):


Yusuf Has Hacip

« Ey bilgin düşünür, amacım söz söylemekti, us (akıl) ve bilgiden söz etmek istedim: Us karanlık gecede ışık saçan bir çıra gibidir; bilgi seni aydınlatan bir ışıktır. Kişi usla yükselir, bilgiyle büyür; us ve bilgi ile kişi saygı görür….Kitaplar yazılmasaydı, felsefe ve bilgileri biz nasıl öğrenebilirdik?…Çok kitap okumalı, konuşmayı bilmeli, şiirden anlamalı, gökbilimden ve tıptan anlamalı, aritmetiği ve geometriyi kavramış, alan ölçümü bilimini bilmelidir.”

Bilimsel Çalışmaların Kurumsallaşamaması

İslam dünyasında, zengin insanlar ve kimi zamanlar sultanlar, bilimcilere bilim evleri, rasathaneler kurulmasına karşılık bilimsel araştırmalar Batı’daki akademiler gibi kurumsallaşmıştır. Üstelik bunlar hiçbir zaman zenginlik elde etmek için çalışmamış ve devamlılık sağlayacak bir gelir düzeyine erişmemişlerdir. Buralarda parlak bilimciler yetişmesine karşılık bu birimler bilimcilere gelir ve konum güvencesi verememişlerdir.

Kaynaklar

Gazali, 1981. Tehafül-ül-Felasife” Filozofların Tutarsızlığı” (Çeviren: Karlığı, ) 1. basım. İstanbul

Hacip, Y. H., 1974. Kutadgu Bilig.(Çeviri;Arat,R,R) TTK Yayınları. İkinci Baskı,Ankara

Özakıncı, C., 2006. İslam’da Bilimin Yükselişi ve Çöküşü. Otopsi Yayınları, İstanbul.

Türkcan, E., 2009. Dünya’da ve Türkiye’de Bilim, Teknoloji ve Politika. İstanbul Bilgi Üniversitesi.

Bunları da sevebilirsiniz