Tütün Kontrolü

Bu yazıya konu olan kavramla Türkiye’nin tanışıklığı, 15 yıl öncesine dayanmaktadır. Ülkemizde tütün denetimi sürecinin ilk kez 1996 yılında çıkartılan 4207 sayılı yasayla başladığı söylenebilir. Her ne kadar başlangıç 1996’ya uzansa da Tütün Kontrolü’nün ivme kazanması son yıllarda söz konusu olmuştur. Özellikle 2009 yazında yaşama geçirilen kapalı ortamlarda tütün ürünleri kullanımı yasağı önemli bir dönüm noktasıdır. Türk toplumunun bu yasaklamaya karşı tepkisi öngörülenden ve beklenenden çok daha olumlu, duyarlı ve sahiplenici bir çerçevede gerçekleşmiştir.

Tütün kontrolü sürecinde gelişmiş ülkelerin deneyiminin tersine, yasaklamanın hızla yaşama geçirilmesi önde gelen eleştiri konularından birisi olmuştur. Bu eleştirilerin yanı sıra tütün kontrolü sürecini yaşam biçimini sınırlama gibi baskıcı uygulamaların izleyeceği kuşkularının varlığında sigara yasaklarıyla kendisini gösteren denetim sürecinin kendisini sigara tüketiminde azalma ve içici oranlarında düşme ile gösterdiği de yadsınamaz bir gerçektir. (1) Güçlü bir yasa koyucu ve uygulayıcı otoriteye, akademik çevrelerin işbirliği ve toplumun kabulü eklenerek varılan bu olumlu noktanın yeterli olamayacağı ve mutlaka daha ileri adımlar atılması gereği üzerinde her kesimin uzlaşı içinde olduğu söylenebilir.

Bu süreçte sigara kontrolü yaklaşımının güçlü yanlarının yanı sıra zayıf noktalarından ve karşı karşıya olduğu tehditlerden de söz etmek gerekir. 2000´li yılların başında onarımı için katkıda bulunduğu Ankara’daki 1. Meclis’in kapısına plaketini astırmış bir tütün endüstrisinin varlığı akıldan hiç çıkartılmamalıdır. (2) Bu ayıplı duruma ancak mahkeme süreciyle son verilebilmişken endüstrinin bugün de pek çok hayır kurumu ve vakıfa parasal destekçilik yaptığını bilmekte yarar vardır. Tütün endüstrisi kendileri açısından sayısız olumsuzluğun zincirleme olarak yaşama geçtiği günümüzde henüz son sözünü söylemiş ve pes etmiş değildir. Tütün endüstrisinin gücü, yaşanmışlıklarla da doğrulanabileceği gibi, ortadadır. Ancak, bu gücün yenilmez bir armada olmadığının da altı çizilmelidir. Çok değil 1990’lı yıllarda tütün endüstrisinin gelişmiş ülkelerde % 36’ya varan pazar payının, günümüzde üçte birlik oranda bir azalmayla % 24’e geriletildiğini bilmekte yarar vardır. Gelişmiş ülkelerden kovulan tütün endüstrisi ne yazık ki, küresel küçülme yerine yasal boşluklardan ve duyarsızlıktan da yararlanarak kendisine az gelişmiş dünyayı hedef seçmiştir.(3)

Tütün endüstrisinin gelişmiş ülkelerden uzaklaştırılması süreci iyice irdelenmeyi hak eden bir olgudur. Bugün Türkiye’de sigara konusundaki her türlü yasaklamayla sağlanan olumlu gelişmelere karşın 15 yaş üstü nüfusta içicilik oranının % 20’lere indirilmesi hedefine erişilememiştir. Tam da bu noktada bir şeylerin eksik kaldığının farkında olunmalıdır. İçine düştüğü çıkmazlara karşı kendisine yeni stratejiler belirlemekte gecikmeyen tütün endüstrisi azalan pazar payını artırmak için şimdilerde gençleri ve kadınları yeniden hedefine koymuş görünmektedir. (4)

ABD ve Avustralya öncülüğünde kendisini gösteren ve Avrupa’da Finlandiya ile başlayan tütün endüstrisine yönelik olarak hukuksal düzlemde savaşım süreci tütün endüstrisinin biraz zorlamayla biraz da kendiliğinden başka yerlere yönelmesi sonucunu doğurmuştur. Özellikle tütün ürünlerinin bağımlılık yapıcı etkilerinin yanı sıra kansere ve başkaca önemli hastalıklara yol açtığının bilimsel olarak kanıtlanması bu sürecin ivme kazanmasını sağlamıştır.

Tütün kontrolü konusunda son derece hevesli ve kararlı bir görünüm sergileyen Türkiye’nin de tütün endüstrisini hukuksal düzlemde sorumlu tutan yasal düzenlemeleri yapma zamanı gelmiştir. Tütün yasakları olgusunu sahiplenişi ve bu konuya duyarlılığıyla başarıda önemli pay sahibi olan toplumumuzun endüstriye yönelik bir bilinçlenme gereksinimi içinde olduğunun altını çizmek durumundayız. Bu konuda 1999 yılında açılmış olan bir dava ne yazık ki sonuca ulaşamamıştır. (5)

Bu noktada tütün kontrolü konusundaki bir hatadan ve bir de eskiklikten söz edilebilir. Önemli hata TEKEL gibi kamu denetimi altında olan, tütün ürünü üretse de çok uluslu şirketler gibi sınırsız kazanç hırsı içinde olmayan bir aygıtın etkisizleştirilmiş olmasıdır. Daha da kötüsü bu önemli kamusal kurumun özelleştirme adı altında pazarda karşıtsız kalan çok uluslu şirketlere altın tepsi içinde sunulmuş olmasıdır. Böylelikle, tütün kontrolünde stratejik önemde bir aygıtın kullanımından vazgeçilmiştir.

Tütün kontrolündeki önemli eksiklik ise artık bilim tarafından da insan sağlığına olan zararları çok açık şekilde ortaya konmuş olan tütünün içiciye ulaşmasını sağlayan tütün endüstrisinin sorumluluğuna yönelik yasal düzenlemelerin yapılmasındaki gecikmedir. Kazancı her şeyin önüne koyan endüstrinin canını yakacak olan ve bu yolla caydırıcı olması öngörülebilecek bu önemli düzenlemenin bir an önce yaşama geçirilmesi tütün kontrolü alanındaki başarının sürdürülebilir ve geliştirilebilir olması bakımından anahtar rol oynayacaktır.

Şu an için bir ütopya gibi görünen tütünsüz bir dünya ve yaşam ülküsünün ayakta tutulabilmesi hedefine erişilebilmesi otoritenin, bilimcilerin ve toplumun da en az tütün endüstrisi kadar özgüvenli ve akılcı bir yaklaşım içinde olmasını gerektiriyor. Bu alanda yapılacak olan yasal düzenlemeler aynı zamanda tütün kontrolü konusundaki içtenliğin ve kararlılığın sınanması bakımından da önemli bir gösterge olacaktır.

Kaynaklar

(1)SWOT Analizi, Prof Dr Oğuz KILINÇ, Türk Toraks Derneği-Tütün Kontrolü Sempozyumu, Tütün Kontrolü Paneli sunumu, 15-17 Kasım 2012, Çeşme.

(2)http://haber.sol.org.tr/yazarlar/mehmbozkurt/savas-karargahi-birinci-meclis-27344

(3)http://www.ssuk.org.tr/content.php?haber_id=1015

(4)http://tobaccocontrol.bmj.com/content/14/1/22.full

(5)www.ssuk.org.tr/…/tutun_sirketlerine_karsi_saglik

Bunları da sevebilirsiniz