Sistem Düşüncesine Yeni bir Yaklaşım

Geçen iki denemenin de konusu olan sistem olgusunu irdelemeyi onun toplumsal boyut kazanmış bir sürece dönüşmüş halini temsil eden 1970’lerin sonuna doğru ortaya çıkarak tüm dünyayı sarsmış olan önemi yüksek bir olay ile ilişkilendirerek sürdürmek istiyorum.

Bu, dünyada yüzyılda bir ortaya çıkma özelliğinin yanı sıra evrensel bir karaktere sahip ve kazandığı ivmeyle küresel sistemik değişime neden olmuş olan ‘68 Hareketi’dir. Aynı zamanda hareket, ortaya çıkardığı «sınırsız” özgürlük ortamından kaynak alan anlıksal etkinliklerin zirve yaptığı bir dönemdir de. Bu bakımdan toplumsalın sistem boyutu göstermesi yönü ile konuyu ele almanın doğru olacağını düşünüyorum.

Dünya tarihinin yaklaşık on, on beş yılına denk düşen bu devrimsel dönemde küresel olarak pek çok alan ve yönde yepyeni akım, görüş, fikir, inanç, kuram, öğreti gibi pek çok anlıksal etkinlik ortaya çıkmıştır. Sonuçta da bunlara bağlı kurumsallaşmalar, okullaşmalar ya belirmiş, ya serpilmiş ya da yaygınlaşarak yerleşikleşmiştir.

Sözünü ettiğim bu sistemik nitelikli anlıksal gelişmelere, bilim, felsefe ve sanatın bütünündeki yayılmışlıklarına bakarak kendi alanlarının temsilcileri olmaları mahiyeti ile kaos kuramı, standard elektrozayıf kuram, biyo yapısalcı kuram, psiko-bilişsel kuram, postmodernist öğreti ve anarşist bilim kuramı tipik örnekler olarak gösterilebilir.

İşte ‘68 Hareketi’ sonrasının bu olağanüstü devrimsel ortamında, topluma yönelik bilim ve bilgi kümeleri için felsefi kökenli bütünselci bilgi sağma yöntemleri olarak bilinen eleştirel ve tinbilimsel yaklaşımlar ile birlikte modern düşüncenin yöntemsel üçlü sacayağından biri olan sistem düşüncesinin uygulamalarında da anlıksal değeri yüksek bir dönüşüm yaşanmıştır.

Ortaya koyduğu anlam bakımından yorumlanacak olursa bu dönüşüm için, bilimsel kökenden gelmesi ve toplumsal sorunlara yönelik olması nedeni ile anlıksal dünya için önemli dönüştürücü bir yenilik, hatta düşünsel bir devrimdir diyebiliriz.

1960’ların sonuna gelinene dek, sistematik sorgulama gerektiren toplumsala yönelik soyut sistem incelemeleri bir tarafa bırakılmak zorundaydı. Somutlarsa geleneksel olarak «katı” diye bilinen yöntem ile incelenirdi. Oysa o sıralarda düşünsel dönüştürücü bir gelişme olarak ortaya çıkan «yumuşak yöntem” (İngilizcesi: SSM, soft systems methodology) sayesinde toplumsala yönelik soyut sistemler de sistem bazlı incelenebilirliğin kapsamına girmiştir.

Olaya toplumsal temellerin ele alınması açısından bakıldığında bu yolla çok daha karmaşık sistemlerin, yani hiyerarşik, üçten çok terimli ve doğrusal olmayan; başka bir deyişle de toplumsal -düşünsel kapsamda elle tutulamayıp gözle görülemeyen soyut- karmaşık sistemlerin incelenebilmesinin önü açıldığı görülür. Önceleri sadece insan bilgisel kökenli bir yaklaşımla gerçekleştirilebilen bu tür inceleme soruşturmaları böylece doğa bilimsel yaklaşımla da yapılabilir hale gelmiştir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki artık «klasik” HSM yöntemiyle ontik sistemler, yeni SSM yöntemi ile ise epistemik sistemler kolayca incelenir olmuştur.

Buradan hareket ile daha temel bir görüngeden bakarak yapılacak bir değerlendirme ile HSM’nin (bu İngilizce kısaltmanın Türkçesi «Katı Sistemler Yöntemi”dir) daha çok nicel, SSM’nin (Türkçesi: Yumuşak Sistemler Yöntemi) ise nitel ıralı dizgelere yönelik olduğu söylenebilir.

Vurgulanması gereken başka bir husus daha bulunmaktadır: Önce de sözü edildiği gibi, toplumsal-yapısal sorunlara iki yüz yıldan beri tin bilimsel veya eleştirel bakış ile -sonuç alınamasa bile- mutlak çözüm odaklı olarak yaklaşılmıştır. Şimdi ise, SSM ile gerçeğe daha uygun bir ele alış niteliği olan -sadece iyileştirme amaçlı olsa bile- bir olanak yaratılmış bulunmaktadır.

Diğer bir anlatımla, insanoğlunun ilerleme çabalarında, insan ve toplum bilimlerine ilaveten doğa bilimsel kökenli bir görüngüden hareket ile toplumun sorunlu durumlarına eskisi gibi sonu bir türlü gelmeyen «salt çözüm odaklılık” yerine gerçekten sonuç alıcı hedefe yönelmiş bir «iyileştirme odaklılık” geçmiştir diyebiliriz.

Sonuç olarak özetle; ele alış ve irdeleme biçimleri ile SSM yönteminin, 21. yy’da, toplumsal sorunlara önceki iki yüzyılda yapıldığı gibi salt çözüm bulmak için yaklaşmak yerine hayalperestlikten uzak, çok daha gerçekçi bir anlayışla peyderpey iyileştirmeler bulmak olanağını yaratmış olduğunu belirterek bu denemeyi bitiriyorum.

Bunları da sevebilirsiniz