İki Büyüğün Etrafında Dönen Türk Futbolu/Sporu

Türkiye’de futbolun/sporun ortaya çıkışından itibaren ön planda olan ve Osmanlı imparatorluğunun son döneminde başladığı hakimiyetini Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan günümüze kadar sürdüren iki önemli kulüp var: Galatasaray ve Fenerbahçe.

Ülkemizde ilk kez İzmir’de oynanmaya başlayan futbolun, örgütlenme ve gelişimi İstanbul’da hızlanmıştır. Türkiye’de futbolun yaygınlaşması ve sevilmesinde üç büyükler (Fenerbahçe-Galatasaray ve Beşiktaş) olarak adlandırılan kulüplerin büyük etkisi olmuş ve bu kulüpler Türk futbolunun şekillenmesinde etkili olmuşlardır. Milli mücadele öncesi ve sonrasında yapmış oldukları karşılaşmalarda elde ettikleri başarılarla, tüm yurda yayılan bir taraftar kitlesi elde etmeyi başarmışlar ve üç büyükler olarak Türk futbolunun biçimlenmesine katkıda bulunmuşlardır. Bu takımların daha fazla taraftarlarının bulunması yapılan yayınlarda ön planda tutulmalarına ve bu suretle de medyaya daha çok tiraj ve rating kazandırmalarına yol açmaktadır. Televizyonda yayınlanan spor programlarında bu takımların haberleri belli bir sıra içerisinde verilir: ilk önce Fenerbahçe daha sonra Galatasaray ve en son da Beşiktaş. Gazetelerde bu takımlara yönelik sayfalar ayrılır. Maç naklen yayınlarında Anadolu kulüplerini üç büyüklere karşı yaptıkları karşılaşmalar dışında ekranlarda nadiren görebilirsiniz. Türk futbolunun yapılanması üç büyükler denilen kulüpler çizgisinde gerçekleşmiş ve ülkedeki taraftar dağılımları da bu doğrultuda şekillenmiştir. Bu kulüplerin ülkemizin her yöresine yayılmış bulunan geniş bir taraftar kitlesi bulunmaktadır. Böylesi bir yapılanma ise ister istemez Türk futbolunun kalitesinin ve heyecan düzeyinin dünyadaki örneklerinin geride kalmasına neden olmaktadır. Futbolu güzel kılan yanlarının başında her an her şeyin olabileceği gerçeği gelir. Oysa ülkemizdeki ligin üst sıralarında kimlerin olacağı her daim bellidir, bu ise futbolun büyüsünün daha başından yok olmasına ve heyecanın düşmesine yol açmaktadır. Bugüne değin süren lig mücadelesinde üç büyüklerin dışında sadece iki şampiyon çıkabilmiştir; Trabzonspor ve Bursaspor.

Üç büyükler arasında oynanan ve derbi maçlar olarak nitelendirilen müsabakalar her zaman heyecanlı ve gözde olmuştur. Ancak özellikle Galatasaray- Fenerbahçe maçlarının havası biraz daha farklı olmuştur. Türkiye’nin batıya açılan penceresi olarak nitelendirilen ‘Mektebi Sultani’ den doğup gelişen Galatasaray’ın, Fenerbahçe’nin duraklama devresine girdiği 1984-85 sezonu sonrasındaki periyotta hem ligde hem de Avrupa kupalarında elde ettiği başarılı sonuçlar; Galatasaray-Fenerbahçe maçlarının anlam ve önemini bir kat daha arttırmıştır. Bu takımların mücadelesi bir anlamda gelecekteki seyirci potansiyelini ve başarıları bugünden sahiplenme anlamını taşımaktadır. Fenerbahçe elde ettiği lig şampiyonlukları ve başarılarla uzun yıllar boyunca en fazla taraftara sahip olan takım unvanını korumuştur, buna karşın Galatasaray son on beş yıldır hem ligde hem de Avrupa’da elde ettiği başarılarla özellikle çocuklar ve gençler arasındaki popülaritesini arttırmış ve Fenerbahçe iktidarını tehdit eder bir hüviyete bürünmüştür Fenerbahçe-Galatasaray maçları her zaman iddialı ve tansiyonu yüksek maçlar olmuşlardır. Bu maçların çeşitli kesimler açısından farklı anlam ve öneminin olduğunu görmekteyiz:

1) Futbolcular İçin; Fenerbahçeli ve Galatasaraylı futbolcular için bu karşılaşmalarda oynamak son derece önemlidir. Bir de bu maçlarda gol kaydederlerse işte o zaman gerçek Fenerbahçeli ve Galatasaraylı olmaktadırlar. Bu karşılaşmalar futbolcuların kendilerini ispat edebilecekleri geniş bir izleyici kitlesi ve bu müsabakaları kitlelere ulaştıran medyada kabul bulmak için en önemli fırsattır.

2) Yöneticiler İçin; Her iki takım yöneticisi için de bu müsabakalar her şeyin üzerinde yer almaktadır. Bu maçlarda alınacak başarısız sonuçlar yönetimlerin istifasına kadar gidebilecek büyüklüktedir. Onun için bu maçlarda elde edilen başarılara ödenen primler de daha yüksektir.

3) Medya İçin; Türkiye’nin en fazla taraftara sahip iki takımının birbirleriyle oynadıkları müsabakalar medya için bulunmaz bir fırsattır. Bu maçların naklen yayınlanması geniş bir izleyici kitlesi kısaca rating ve tiraj demektir. Onun içinde maç öncesi ve sonrasında kullanılan dile çok dikkat etmek gerekmektedir. Zira her iki kulübün taraftarı da incitilmemelidir.

4) Türk Futbolu İçin; Türk futbolunun bu iki güzide kulübü yaptıkları karşılaşmalarla Türk Futbolu için bir geleneğin oluşmasını sağlamışlardır. Futbolun ülke genelinde ilgiyle takip edilmesinde bu takımların büyük katkıları olmuştur.

5) Taraftarlar İçin; En önemli kesimi en sona bıraktım. Her iki kulüp taraftarı birbirleri için olmazsa olmazlardır. Takımlarının bu karşılaşmalarda elde edeceği galibiyet birçok Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarını şampiyonluktan bile daha çok sevindirebilmektedir. Taraftarlar için şampiyon olunmadığı bir yıl ezeli rakiplerini yenmiş olmak bir nebze de olsa teselli kaynağı olmaktadır.

Fenerbahçe ve Galatasaray bugüne kadar Türkiye liglerinde şampiyon olmak ve birbirlerinin önüne geçebilmek için mücadele ettiler, bu yarış bundan sonra da devam edecek ancak medyanın etkinliğini daha fazla hissettirdiği son dönemde bu rekabetin şekli ve kamuoyuna yansıma şeklide değişti. Medya her an bu iki takımı karşı karşıya getirebilecek fırsatları kollamakta hatta bu süreci bizzat şekillendirecek etkinliklerde de bulunabilmektedir. Özellikle 3 Temmuz 2011 tarihi sonrasında başlayan süreç beraberinde bu iki kulüp arasındaki rekabetin ve karşılıklı açıklamaların farklı bir boyuta taşınması ile sonuçlandı. Geçmişte yöneticilerin ön planda olduğu tartışmalar, medyanın da etkisiyle teknik direktörlere hatta futbolculara kadar uzanan bambaşka bir biçime büründü. İki takım arasındaki rekabet ülke futbolundaki diğer bütün takımların hatta milli takımın bile önüne geçti. Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumunda oynanan milli maçlarda Galatasaraylı futbolculara, Türk Telekom Arena Ali Sami Yen Stadyumunda oynanan karşılaşmalarda ise Fenerbahçeli futbolculara reva görülen galiz küfürler ve hakaretler milli formanın bile önüne geçti. Olmayan bir kavga sosyal medya üzerinden yaratılmaya, milli takım futbolcuları birbirlerine düşürülmeye özen gösterildi. Son örnek ise Fatih Terim ile Aykut Kocaman arasında yaşanan ya da yaşandığı varsayılan demeçler üzerinden medya gündemine sokulan polemik oldu.

Futbol sahalarından rakip taraftarları çıkarttığımızdan bu yana futbol sahalarında şiddetin azalmayıp tam tersine artmaya devam ettiği gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda, futbola yön vermesi gereken kanaat önderleri konumundaki teknik direktörlerin, başkanların ve yöneticilerin açıklamalarına özen göstermeleri gerekmektedir. Şiddet yasası diye adlandırılan yasal düzenlemeler ile sadece taraftara odaklanan anlayışın, taraftarlar arasındaki husumeti körükleyen yönetici, teknik adam ve futbolcular ile bu yayınları kamuoyuna rating ve tiraj kaygısı ile aktaran medyayı da mercek altına almasında büyük fayda olacaktır. Türkiye’de futbol farklı bir aşamaya geçmek istiyorsa futbolu özgürleştirecek ve adaleti sağlayacak düzenlemeleri hayata geçirmek zorundayız. Sorunların çığ gibi artığı futbol dünyamızda bu iki takım arasındaki suni gündem, gerçeklere ulaşmamızı ve çözüm yolları üretmemizi engellemektedir.

Bunları da sevebilirsiniz