Schubert Seven Kedi

Efes Antik Tiyatro’nun merdivenlerinde bir kedi… Sokak hayvanlarının yok edilmesini içeren yeni yasa teklifinden bihaber kuyruğunu toplamış sağdan sola, Schubert’in Bitmemiş Senfoni’sini dinliyor, huzur içinde. Uluslararası İzmir Festivali’nin son etkinliğini de bu konser oluşturuyor. İzleyiciler gerçekten şanslı, zira biletler hiç de her meraklının kalkıp gidebileceği fiyat aralığında değil; öte yandan bir öyle bir böyle seyreden havalar o gece için gayet uygun bir sıcaklıkta ve gözyüzünde tek bir bulut bile yok. Şef Simon Rattle eşliğinde Berlin Filarmoni Orkestrası yazdan kalma bir sonbahar gecesinde şanslı birkaç bin dinleyiciye tarihi bir performans sergiliyor. Tarihi olmasının nedeni arka sırada oturanların söylediği gibi ‘bu adamlar bir daha burada çalmaz, biz de dinleyemeyiz’den biraz daha farklı. Antik dünyanın en büyük açık hava tiyatrosunda yaklaşık 200 yıl önce bestelenmiş parçaların seslendiriliyor olması ve aslında gökyüzündeki o yıldızlar için tüm bu yılların hiç öneminin olmaması. Çünkü aslında onlar bize parlarken kendi zaman dilimlerinde kaybolup gittiler bile.

Konser seyircilerin henüz tiyatroya girişlerini tamamlamamaları nedeniyle yaklaşık on beş dakika geç başlıyor. Daha önceden yerlerini alanlar arasında fısıldaşmalar var: ‘cık cık cık Türk seyircisi işte’. Sonunda başladığında herkes çıt çıkarmadan konseri dinliyor; çok yakındaki uçuş alanından kalkıp tiyatronun üstünden dört defa geçen bir veya birer kez geçen dört planör ve tiyatronun hemen arkasında çalıştırılan resmi bir aracın motor sesi ise Kahpe Bizans’taki dövüş sahnesinde görüntüye giren uçak absürtlüğünde. Efe-Fora Baltacıgil kardeşlerin konseri dinleyen yakınları ise en az diğer dinleyiciler kadar endişeli, planör seslerinin bu iki genç yeteneğe üstün gelme çabası karşısında. Buna rağmen çok başarılılar. Seyircinin ‘bu ülkede iyi şeyler de oluyor’ mutluluğu alkışlardan belli oluyor. İkinci bölümde planörler susuyor, ağustos böceklerinin seslerine bırakıyor, yerini. Konser alanındaki ışıklar yıldızlara doğru bir yol yapıyor.

Geriye kalan

İkinci bölümde orkestra Beethoven’dan 7. Senfoni’yi çalarken biz sanki Mermerli Yol’da yürüyüş yapıyoruz. Mayınsız zamanların yürüyüş yolları. Bir zamanlar başka bir medeniyet vardı burada; onun birkaç yüzyıl öncesinde denizin ulaştığı noktalardı. Bizden birkaç yüzyıl sonra bambaşka birileri bambaşka şarkıları söylüyor olacaklar belki de aynı basamaklarda. Yeni basamaklar yapmak yeni şarkılar bırakmak ise bizim elimizde. Her ne kadar bugünlerde bu yolu tercih etmek yerine, tarih kitaplarında birer başlık olarak kalacak çatışmalar ve kavgaları tercih etsek de. O gece gördük ki, geriye sadece bir hoş seda kalıyor gökyüzünde; medeniyetler, devletler, insanlar değişiyor ama güzellikler saklanıyor geleceğe.

Huzurla kafamı kaldırıp gözyüzüne baktığımda bir yıldız kayıyor, ya da o ışıkların içine giren bir beyaz kuşun hareketlerini yıldız kaymasına benzetiyorum, gerçekte ne olduğu önemli değil. Bir dilek diliyorum: Bu topraklarda hep barış şarkıları çalsın ve biz o orkestraları yönetecek şefleri ayakta alkışlayalım diye.

Bunları da sevebilirsiniz