Gıda Fiyatlarında Spekülasyon Kimin İşine Yarıyor-2

«Gıda Fiyatlarında Spekülasyon Kimin İşine Yarıyor?-1” adlı yazımda, sırasıyla şu konulara değinmiştim; «Kapitalist ülkelerde gıda piyasası çok az sayıda gıda tekellerinin denetimindedir. Türkiye’de de gıda sanayisi ve dev Alış Veriş Merkezleri (AVM)’ler, şirket birleşmeleri ve satın almalarla birlikte yabancılaşıyor ve tekelleşiyor. AVM’lerin ürünlerin kalitesi, fiyatları, dağıtımı ve ödeme koşulları ile raf alanı gibi konularda belirleyici olması ise hem üreticinin, hem de tüketicinin aşırı sömürülmesine ortaya çıkartıyor.” Bu yazımda «Gıda fiyatlarında yükselişinin çiftçilerin işine yarıyor mu?” konusu ile «Gıda şirketleri tarımsal yapıyı nasıl dönüştürmek istiyor?” konusu tartışmaya açılacaktır.
Gıda Fiyatlarında Yükseliş Küçük Çiftçilerin İşine Yarıyor mu?
Dünyada, kent emekçilerinin yanında küçük çiftçilerde de açlık yaygınlaşıyor. Gıda fiyatlarında yükseliş çiftçilerin işine yaramıyor. Dünyada, 500 milyon çiftçi açlık çekiyor.Fakirleşen çiftçilerde intiharlar artıyor. Örneğin, son 15-20 yıl içinde onbinlerce Hintli çiftçi intihar etmiştir. İngiltere’de en yüksek intihar çiftçilerde gözlemleniyor..Türkiye’de de intihar eden çiftçilerinin sayısı giderek yükseliyor.Çiftçilikten kaçma başlamıştır. Genç nüfus çiftçilik yapmak istemiyor. Ortalama çiftçi yaşı, ABD’de 58, Japonya’da 60 olmuştur. Türkiye’de genç nüfus, çiftçilikten uzak kalmaktadır. Egemen kapitalist sistem nedeniyle;
• Dünyada her yıl 40 milyon hektar tarım toprağı kayboluyor.
• Gıda şirketlerinin egemenliğindeki piyasalar, büyük ölçekli üretim yapan tarım işletmelerinden yana işliyor, bu durum ise kırsal gelişmeye, yoksullukla mücadeleye katkı yapan ve ekosistemi korumaya yardımcı olan küçük çiftçilerin zararına oluyor.
•Üçüncü Dünya Ülkeleri´nde işbirlikçi hükümetler ve onları denetleyen yabancı yatırımcılar, küçük çiftçilerin topraklarına zorla el koyuyorlar. Zorla el koyma, Afrika’da yaygın.
Küçük Çiftlik Yok mu Edilmek İsteniyor?
Dünyada iki tarım sistemi var. Bir yanda, aile işgücünün egemen olduğu küçük çiftçilik, bir yanda ise endüstriyel tarıma yönelmiş dev tarım işletmeciliği. Ancak dev tarım işletmeciliği, işsizlik ve açlık yaratıyor. Samir Amin adlı namuslu bir bilimci bunu şöyle açıklıyor;”…Dünya nüfusunun yarısı kırsal kesimde küçük çiftçilikle geçiniyor. Sistem, bunların ürettiği tarımsal üretimi 30 milyon dev tarımsal işletmelerle karşılayarak köylü tarımını tasfiye etmek istiyor. Ancak,elli yıllık bir zaman dilimi içinde (dünyada), yılda yüzde 7’lik sürekli bir büyüme hızı gibi hayalci bir hipotez gerçekleşse bile, bu rezervin (yani kentlere gelen üç milyar insanın) üçte birini bile emmeyi beceremez. Yani kapitalizmin (dev kapitalist işletmeler) doğası gereği, köylü sorununu çözemez ve ortaya koyduğu tek perspektif, gecekondulaşmış bir dünya ve beş milyardan fazla insandır.” Durum, Samir Amin’in olumsuz öngörüsü doğrultusunda şekilleniyor.
Bununla birlikte endüstriyel tarımı denetleyen tarım ve gıda şirketleri, insanlığı doyurmaya ve istihdamı sağlamaya yetmiyor. Onların tek istemleri, karlılığı en yüksek düzeyde sağlamak ve gıda krizi çıkartarak üçüncü dünya ülkeleri insanlarını denetim altına almak. Gıda krizini ise kuraklığa bağlıyorlar. Elbette, kimi dönemler, iklim değişikliğinin körüklediği üretim yetersizliği olabilir. Ancak dünyada yeterli üretim var. İşlerine geldikleri zaman, ellerindeki gıda stoklarını döküyorlar, örneğin sütlerle tarlalarını suluyorlar, fazla tereyağlarını hayvan yemi şeklinde bile kullanıyorlar Temel sorun paylaşım. ABD’nin ünlü Dışişleri Bakanı Kissinger «Petrolu denetlerseniz ülkeleri, gıdayı denetlerseniz insanları denetlerseniz.” dememiş miydi? Bu bağlamda,sistem ellerinde biriken gıda ve tarımsal girdi stoklarını eritmek için Üçüncü Dünya Ülkeleri´nin tarımını da damping uygulamalarıyla çökertiyorlar. Kısaca, üçüncü dünya ülkelerinde de gözlemlenen yoksullaşmayı ve büyük ölçüde dağılmakta olan köylü toplumlarının yaşadığı krizi, endüstriyel tarım yaratıyor. (Ed., M.Kaymakçı, Açlık ve Emperyalizm.İlkim Ozan Yayınları)
Türkiye’de de durum iç açıcı değil. Tarımda çağdaşlaşmanın ve verimliliğin en iyi olduğu Ege Bölgesi’nde bile tarımsal üretim geriliyor, çiftçiler giderek yoksullaşıyor. İşte size birkaç tespit;
•Çiftçilerin büyük bir kesimini oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmelerin çoğu icralık durumda.
•Borçlarını zamanında ödeyemeyen çiftçiler sırayla cezaevine girmeye başlamışlar.
•Tarım toprakları dolaylı yollarla yabancılaşıyor, özellikle dev süt sığırcılığı işletmeleri yaygınlaşıyor.
•Köylüler çay parası yerine yumurta veriyorlar.
•Köylüler, hal tüccarlarının ve fabrikaların topraklı kölesi olmuş.
•Köylüler, hastalarını doktora götüremiyorlar.
•Ve iflas eden, para kazanamayan köylüler çiftçiliği bırakıyor, şehirlere kaçıyorlar.
Her iki yazı sonunda temel tespitleri şöyle yapabiliriz;
1- Gıda krizini tarım ve gıda şirketleri çıkartıyor. Onların tek istemleri, karlılığı en yüksek düzeyde sağlamak ve gıda krizi çıkartarak Üçüncü Dünya Ülkeleri insanlarını denetim altına almak.
2-Gıda krizininin nedeni kuraklık değil. Elbette, kimi dönemler, iklim değişikliğinin körüklediği üretim yetersizliği olabilir. Ancak dünyada yeterli üretim var. Temel sorun paylaşım.
3-Kapitalist ülkelerde gıda piyasası çok az sayıda gıda tekellerinin denetiminde. Türkiye’de de gıda sanayisinde şirket birleşmeleri ve satın almalarla birlikte yabancılaşma ve tekelleşme egemen bir durum aldı.
4- Sistem, köylü tarımını tasfiye etmek istiyor. Ancak köylü tarımının tasfiyesi, dünyayı kaosa sürüklüyor. Kapitalizmi savunanlar bunu görmüyor.
«Gıda Fiyatlarında Spekülasyon Kimin İşine Yarıyor?-1” adlı yazımda, sırasıyla şu konulara değinmiştim; «Kapitalist ülkelerde gıda piyasası çok az sayıda gıda tekellerinin denetimindedir. Türkiye’de de gıda sanayisi ve dev Alış Veriş Merkezleri (AVM)’ler, şirket birleşmeleri ve satın almalarla birlikte yabancılaşıyor ve tekelleşiyor. AVM’lerin ürünlerin kalitesi, fiyatları, dağıtımı ve ödeme koşulları ile raf alanı gibi konularda belirleyici olması ise hem üreticinin, hem de tüketicinin aşırı sömürülmesine ortaya çıkartıyor.” Bu yazımda «Gıda fiyatlarında yükselişinin çiftçilerin işine yarıyor mu?” konusu ile «Gıda şirketleri tarımsal yapıyı nasıl dönüştürmek istiyor?” konusu tartışmaya açılacaktır.

Gıda Fiyatlarında Yükseliş Küçük Çiftçilerin İşine Yarıyor mu?

Dünyada, kent emekçilerinin yanında küçük çiftçilerde de açlık yaygınlaşıyor. Gıda fiyatlarında yükseliş çiftçilerin işine yaramıyor. Dünyada, 500 milyon çiftçi açlık çekiyor.Fakirleşen çiftçilerde intiharlar artıyor. Örneğin, son 15-20 yıl içinde onbinlerce Hintli çiftçi intihar etmiştir. İngiltere’de en yüksek intihar çiftçilerde gözlemleniyor..Türkiye’de de intihar eden çiftçilerinin sayısı giderek yükseliyor.Çiftçilikten kaçma başlamıştır. Genç nüfus çiftçilik yapmak istemiyor. Ortalama çiftçi yaşı, ABD’de 58, Japonya’da 60 olmuştur. Türkiye’de genç nüfus, çiftçilikten uzak kalmaktadır. Egemen kapitalist sistem nedeniyle;

-Dünyada her yıl 40 milyon hektar tarım toprağı kayboluyor.
-Gıda şirketlerinin egemenliğindeki piyasalar, büyük ölçekli üretim yapan tarım işletmelerinden yana işliyor, bu durum ise kırsal gelişmeye, yoksullukla mücadeleye katkı yapan ve ekosistemi korumaya yardımcı olan küçük çiftçilerin zararına oluyor.
-Üçüncü Dünya Ülkeleri´nde işbirlikçi hükümetler ve onları denetleyen yabancı yatırımcılar, küçük çiftçilerin topraklarına zorla el koyuyorlar. Zorla el koyma, Afrika’da yaygın.

Küçük Çiftlik Yok mu Edilmek İsteniyor?

Dünyada iki tarım sistemi var. Bir yanda, aile işgücünün egemen olduğu küçük çiftçilik, bir yanda ise endüstriyel tarıma yönelmiş dev tarım işletmeciliği. Ancak dev tarım işletmeciliği, işsizlik ve açlık yaratıyor. Samir Amin adlı namuslu bir bilimci bunu şöyle açıklıyor;”…Dünya nüfusunun yarısı kırsal kesimde küçük çiftçilikle geçiniyor. Sistem, bunların ürettiği tarımsal üretimi 30 milyon dev tarımsal işletmelerle karşılayarak köylü tarımını tasfiye etmek istiyor. Ancak,elli yıllık bir zaman dilimi içinde (dünyada), yılda yüzde 7’lik sürekli bir büyüme hızı gibi hayalci bir hipotez gerçekleşse bile, bu rezervin (yani kentlere gelen üç milyar insanın) üçte birini bile emmeyi beceremez. Yani kapitalizmin (dev kapitalist işletmeler) doğası gereği, köylü sorununu çözemez ve ortaya koyduğu tek perspektif, gecekondulaşmış bir dünya ve beş milyardan fazla insandır.” Durum, Samir Amin’in olumsuz öngörüsü doğrultusunda şekilleniyor.

Bununla birlikte endüstriyel tarımı denetleyen tarım ve gıda şirketleri, insanlığı doyurmaya ve istihdamı sağlamaya yetmiyor. Onların tek istemleri, karlılığı en yüksek düzeyde sağlamak ve gıda krizi çıkartarak üçüncü dünya ülkeleri insanlarını denetim altına almak. Gıda krizini ise kuraklığa bağlıyorlar. Elbette, kimi dönemler, iklim değişikliğinin körüklediği üretim yetersizliği olabilir. Ancak dünyada yeterli üretim var. İşlerine geldikleri zaman, ellerindeki gıda stoklarını döküyorlar, örneğin sütlerle tarlalarını suluyorlar, fazla tereyağlarını hayvan yemi şeklinde bile kullanıyorlar Temel sorun paylaşım. ABD’nin ünlü Dışişleri Bakanı Kissinger «Petrolu denetlerseniz ülkeleri, gıdayı denetlerseniz insanları denetlerseniz.” dememiş miydi? Bu bağlamda,sistem ellerinde biriken gıda ve tarımsal girdi stoklarını eritmek için Üçüncü Dünya Ülkeleri´nin tarımını da damping uygulamalarıyla çökertiyorlar. Kısaca, üçüncü dünya ülkelerinde de gözlemlenen yoksullaşmayı ve büyük ölçüde dağılmakta olan köylü toplumlarının yaşadığı krizi, endüstriyel tarım yaratıyor. (Ed., M.Kaymakçı, Açlık ve Emperyalizm.İlkim Ozan Yayınları)

Türkiye’de de durum iç açıcı değil. Tarımda çağdaşlaşmanın ve verimliliğin en iyi olduğu Ege Bölgesi’nde bile tarımsal üretim geriliyor, çiftçiler giderek yoksullaşıyor. İşte size birkaç tespit;

-Çiftçilerin büyük bir kesimini oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmelerin çoğu icralık durumda.
-Borçlarını zamanında ödeyemeyen çiftçiler sırayla cezaevine girmeye başlamışlar.
-Tarım toprakları dolaylı yollarla yabancılaşıyor, özellikle dev süt sığırcılığı işletmeleri yaygınlaşıyor.
-Köylüler çay parası yerine yumurta veriyorlar.
-Köylüler, hal tüccarlarının ve fabrikaların topraklı kölesi olmuş.
-Köylüler, hastalarını doktora götüremiyorlar.
-Ve iflas eden, para kazanamayan köylüler çiftçiliği bırakıyor, şehirlere kaçıyorlar.

Her iki yazı sonunda temel tespitleri şöyle yapabiliriz;

1- Gıda krizini tarım ve gıda şirketleri çıkartıyor. Onların tek istemleri, karlılığı en yüksek düzeyde sağlamak ve gıda krizi çıkartarak Üçüncü Dünya Ülkeleri insanlarını denetim altına almak.
2-Gıda krizininin nedeni kuraklık değil. Elbette, kimi dönemler, iklim değişikliğinin körüklediği üretim yetersizliği olabilir. Ancak dünyada yeterli üretim var. Temel sorun paylaşım.
3-Kapitalist ülkelerde gıda piyasası çok az sayıda gıda tekellerinin denetiminde. Türkiye’de de gıda sanayisinde şirket birleşmeleri ve satın almalarla birlikte yabancılaşma ve tekelleşme egemen bir durum aldı.
4- Sistem, köylü tarımını tasfiye etmek istiyor. Ancak köylü tarımının tasfiyesi, dünyayı kaosa sürüklüyor. Kapitalizmi savunanlar bunu görmüyor.

Bunları da sevebilirsiniz