Anayasa Tartışmalarının Öğrettiği: Önderlik ve Milli Anayasa

İki aydır bu sayfada anayasa üzerine bir tartışma yürütüyoruz. Bu tartışmaların özü, sanıldığının aksine, anayasanın tamamen ideolojik olduğu ve farklı anayasa modellerinin farklı egemenlik teorilerinin ve bu teorilerin pratikte ait olduğu sınıfların çarpıştığıdır. Dolayısıyla anayasa tartışmalarının pratikteki anlamı, belirlenen ilke ve modellerin kimin modeli olduğu, tarafların bu ilke ve modelleri hangi güçlere dayanarak hayata geçireceği, tarafların kendi ´´halk´´, ´´demokrasi´´, ´´adalet´´ ve ´özgürlük´´ tanımlarının neler olduğu ve bu tanımların anayasaya girmesinin pratik sonuçlarının neler olacağının belirlenmesidir.

Anayasa Mücadelesinin Tarafları

Anayasanın kimin olacağı girişilen siyasi mücadelenin odaklarının açığa çıkarılmasıyla belirecektir. Türkiye´de AKP´nin getirmeye çalıştığı anayasanın taraftarlarının sayılmasıyla görülecektir ki bu anayasa bir koalisyon anayasasıdır. Koalisyonun güçleri ve sözcüleri:

Siyasi partiler düzeyinde: AKP, BDP, Yeni CHP´dir.

Silahlı güçler düzeyinde: ABD, NATO, İsrail (MOSSAD´ın ses kayıtlarının Hatay semalarında cami hoparlöründen çıkarak gezinmesi buna işarettir), El Kaide, Türkiye Hizbullahı´dır.

Medya düzeyinde: Fethullahçı ve AKP´nin sözcüsü olan medya organları ve NTV gibi dolaylı olarak bu sürece destek veren holding medyası.

Yargı düzeyinde: Özel Yetkili Mahkemeler´dir.

Bu açıdan bakınca koalisyonun esas bileşenleri ulusal düzeyde TÜSİAD-MÜSİAD işbirliği, AKP, BDP, Yeni CHP ve uluslararası düzeyde Atlantik İttifakı (ABD, NATO, İsrail)dır.

Bu ittifakın karşısında ise:

Siyasi partiler düzeyinde: İşçi Partisi, CHP ve MHP´nin yurtsever damarı, TKP, Milli Görüşün AKP ile arasına mesafe koymuş grubu, BDP´nin bölünmeye karşı olan halk tabanıdır.

Silahlı güçler düzeyinde: Türk Ordusu´nun henüz sindirilmemiş tabanı,

Medya düzeyinde: Aydınlık, Ulusal Kanal, Yurt, Sözcü, Cumhuriyet ve medyanın çeşitli kademelerinde meşruiyet kazandırmak için henüz kovulmamış olan yurtsever kalemler,

Yargı düzeyinde: Güç kazanıldığı takdirde AKP´nin önderlerini yargılayabilecek savcı ve hakimler.

Özetle, yurtsever, milliyetçi, Atatürkçü, sosyalist ve komünist kesimler.

Temelde yukarıdaki gibi resmedilebilecek iki cephenin anayasa tartışmalarının kritik konularında nerede durduklarına bakalım:

Atlantikçi ittifak:

1- Ekonomide özelleştirmeci, mali sermayenin hizmetinde bir devletçilik politikasını,

2- Siyasi açıdan faşist, yobaz, etnikçi-cemaatçi bir yurttaşlık modelini savunan yeni muhafazakar bir anayasayı,

3- İdari açıdan eyalet sistemini ve beraberinde başkanlık sistemini içeren bir anayasayı,

4- Uluslararası ilişkiler bağlamında açıkça emperyalistlerin uşağı olan bir devleti savunmaktadır.

Özetle, bu ittifak, yurttaşlığa karşı cemaatçiliği, kamuculuğa karşı neoliberal ekonomiyi, anti-emperyalizm temelinde yeşerecek olan bir dayanışmacılığa karşı emperyalizmin taşeronluğunu, Misak-ı Milli´ye karşı eyalet sistemini ve bölünmeyi savunmaktadır.

Milletin Anayasası İçin Milli Örgüt

Atlantik ittifakına karşı Avrasyacı, yurtsever seçenek karşılaşılan bütün somut tehditlere karşı somut önlemlere sahip olmalıdır. Bölgemizdeki tehditlerin üstesinden hamasetle, olağanüstü bir savaş hazırlığıyla gelinemez. Savaşmayı göze alarak fakat savaşmaya gerek kalmayacak denli caydarıcı bir güç haline gelmenin yolu uluslararası dayanışmadır. Bu anti-emperyalist dayanışmanın gereklilikleri paket programıyla birlikte gelmektedir. ABD-İsrail-NATO ittifakına karşı tek alternatif olan bölgesel (Irak, İran, Suriye, vb.) ve küresel (Irak, İran, Suriye, Rusya, Çin, Hindistan, Latin Amerika) ittifaklarıyla bir bütün olarak, emperyalizmin salt dışsal bir etki yaratmaması nedeniyle aynı zamanda bir iç tehdit de olan, dış tehdide karşı konulabilir.

Bu açıdan bakıldığında uluslararası dayanışmanın içteki çelişmelerin çözümünü hem zorunlu hem de olanaklı kıldığını görebiliriz. Bu türden bölgesel ittifakları kuran Türkiye´nin içte ırkçı olması ve kapsayıcı bir milliyetçiliği benimsememesi mümkün değildir. Böylesi bir ittifak milli kimliği savunmayı ve milli devleti sağlamlaştırmayı zorunlu kılmaktadır. Milli çıkarları esas almak da böylesi birlikleri zorunlu kılmaktadır.

Bu türden bir ittifakın diğer önemli bir sonucu da içte uluslararası mali sermayenin denetimini kırmayı ve uluslararası alanda da farklı ekonomik işbirliklerini dayatmaktadır. Bunun anlamı, yükselen Avrasya uygarlığının kamucu ekonomik modelinin Türkiye şartlarında yeniden tasarlanmasıdır. Uluslararası dayanışma, yurtiçinde küçük üretici, işçi, köylü, memur ve aydın sınıflar arasında dayanışmayı beraberinde getirmektedir, bunun tersi de aynı ölçüde zorunludur. Bu sınıfların dayanışması bu türden birlikleri zorunlu kılmaktadır.

Ortadoğu coğrafyasında, istikrarlı, milli bir devlete sahip olma gerekliliğinin diğer bir sonucu da kavmiyetçiliği, cemaatçiliği aşan enternasyonalizmi ve yurttaşlığı benimsemektir.

Özetle, Türkiye´nin emekçi sınıflarının, kısacası Türk Milleti´nin hayatın dayatması sonucu önlerinde beliren seçenek kamucu bir ekonomi, yurttaşlık temelinde bir birlik, uluslararası mali sermayenin denetiminden çıkmak için zorunlu olan uluslararası ekonomik işbirlikleri ve uluslararası mali sermayenin denetiminden çıkabilecek bir örgütlenme biçimidir, bir partidir. Böyle bir siyasi önderliğin yokluğundan tüm bunlar birer temenniden (ya da yakınmadan) öteye gidemeyecektir. Gerekli olan siyasi önderlik ise Ergenekon, Balyoz ve diğer yargılamalarda belirmektedir. Mahkumlar ve sanıklar esasından mali sermayenin denetiminden en uzakta yer alan siyasi figürlerdir. Bu siyasi kişileri ve temsilcisi oldukları halkı kucaklayabilecek örgütlenme Türk Millleti´nin siyasi özlemleri ekseninde milleti seferber eden bir önderlik olacaktır. Bu önderliğin yokluğu önderlik altına girmeyen yığınlarının temennilerinin uğultusundan başka birşey getiremez. Ancak böylesi bir örgütlenmeyle demokratik süreç başlayabilecek ve gerçek anlamda bir halk iktidarı hayata geçebilecektir.

Bunları da sevebilirsiniz