Sevgili dostlar, Birinci AKP Hükümeti döneminde Türkiye-AB ilişkileri neredeyse balayı tadındaydı. O zamanlar (2002-2007) AB ülkelerindeki iktidarlar, Türkiye’yi daha iyi anlıyorlardı. Merkel ve Sarkozy yoktu.
AB’nin iki lokomotif ülkesinde ne zaman ki, muhafazakâr partiler ve onların Türkiye karşıtı liderleri iktidara geldi, ilişkiler bozuldu. Buna Türkiye’nin isteyerek ya da istemeyerek de olsa katkısı oldu. Zaman zaman bu ikiliden ve özellikle de Sarkozy’den Türkiye’yi zor durumda bırakacak ya da AB’den soğutacak hamleler görüldü. Bazen bu politikalara aldanıldı. Örneğin Fransa’da, «Ermeni tehcirinin inkârına ceza uygulanmasına” anayasa mahkemesinin kararını beklemeden hemen itiraz ettik. İşi, Fransız mallarını boykota kadar götürdük. Adamlar zaten böyle bir tepki istiyorlardı ve bizde buna alet olduk. Neyse ki, Fransa anayasa mahkemesindeki aklı başında yargıçlar yasayı iptal ettiler.
Merkel-Sarkozy (Merkozy deniyordu) ikilisi sadece Türkiye-AB ilişkilerini bozmadılar, Avro bölgesi üzerinden diğer AB ülkelerini yıllarca sömürüp, kriz anında onlara sadaka verir gibi yaptılar. Her fırsatta başta Yunan halkı olmak üzere İtalyan, İspanyol gibi krizden mağdur olan halklarla da dalga geçer gibi konuştular. Kısacası AB’yi de yoğun bakıma taşıdılar.
Şimdilerde hem AB’nin kendi içindeki, hem de Türkiye ile ilişkileri sanki değişecekmiş gibi görünüyor. Merkel’in koltuk değneği yok artık. Mitterand’dan 17 yıl sonra, François Hollande ile zafere koşan sosyalist partinin Fransası’nda, AB ile işler eskisi gibi yürümeyecek. Seçim sırasında Hollande krizden çıkma reçetesi olarak yatırım yapacağını, bu yolla işsizliği azaltacağını, kamu sektörüne önem vereceğini ve Afganistan’dan asker çekeceğini işledi. Bir anlamda bir önceki seçimde Sarkozy’ye mağlup olan Segolene Royal´ın da intikamını alan yeni liderin işleri zor görünüyor. Nitekim Merkel’le daha ilk buluşmasında bu ortaya çıktı ve aralarında hiç de sıcak rüzgârlar esmedi.
Merkel’in kendi ülkesinde yapılacak seçimlerde gitme olasılığı yüksek görünüyor. Bu durum, Merkel’in Hıristiyan Demokratları ve iş çevrelerine yakın Özgür Demokratların, en kuzeydeki eyalet Schleswig-Holstein’da seçimi kaybetmeleri ile belli oldu. Muhtemelen Sarko’dan sonra Merkel de canı pahasına savunduğu Avro bölgesinin ikinci büyük kurbanı olacak. (Bizde de 2000 krizinin faturası, 2002 seçimlerinde o zaman iktidarda olan partilere kesilmişti).
İkinci büyük kurban derken, Yunanistan’ı unuttuğum sanılmasın. Yunanistan’da da kriz sırasında iktidarda olan PASOK gitti. Seçimlerden solcu SYRIZA Partisi ve ırkçı parti güçlenerek çıktı. Hükümet kurulamayınca seçimler yenilenecek ve muhtemelen ikinci raundu SYRIZA kazanacak.
Yunanistan’dan başlayarak, Almanya ve diğer AB ülkelerinde sol partilerin iktidara gelmesi, Hollande’nin işini kolaylaştırır mı? Doğal olarak programları aşağı yukarı benzer olan bu partilerin iktidarında da benzer politikalar uygulanacak. Bu da AB’ni ya krizden çıkaracak, ya da bir sonraki seçimde sol partileri sandığa gömecek. Bekleyip göreceğiz.
Bu arada seçimi ilk kazanan sosyalist lider olarak Hollande’in diğer sol hükümetlere de önderlik edeceği su götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Türkiye-AB ilişkilerine gelince; bu hiçbir zaman Merkozy dönemindeki kadar negatif olmayacak. Bunun olumlu işaretlerini şimdiden aldık bile.