Bilindiği üzere 4 Mart 2012’de, Rusya Federasyonu’nda başkanlık seçimi gerçekleştirildi. Resmi sonuçlara göre, birinci sıraya % 63.06 oyla Birleşik Rusya Partisi’nin başında olan Başbakan Vladimir Putin yerleşti. İkinci sırada, Rusya Komünist Partisi lideri Gennadi Zyuganov yer aldı (% 17.18), üçüncü sırada iş adamı Mihail Prohorov (% 7.98) yer alırken, onları % 6.22 oyla Liberal Demokrat Partisi’nin başkanı Vladimir Jirinovskiy ve % 3.85 oyla, Adaletli Rusya Partisi lideri Sergey Mironov izledi.
Görüldüğü gibi, Başbakan Vladimir Putin, seçimleri büyük bir başarı ile kazandı ve en az 6 sene Rusya Federasyonu’nun başında kalacak gibi görülüyor. Fakat uzmanlara göre, belki de Vladimir Putin söz konusu süreci tamamlamayacak ve daha erken bir zaman içerisinde görevi bırakacak.
Konuyu anlamak için, biraz geriye gitmek gerekir. 2008’in mart ayında Vladimir Putin’in varisi olarak Dmitriy Medvedev seçilmişti. Mevcut tarihten itibaren, çeşitli dedikodular ve spekülasyonlar başlamıştı.
Önceleri, «Acaba, Dmitriy Medvedev emanetçi bir başkan mı? Yahut kendi varlığını mı ortaya koyacak?” gibi konular gündeme geldi. Bize göre bu saptamalar yanlıştı. Vladimir Putin’i ve Dmitriy Medvedev’i Rusya Birlik Partisi aday göstermişti, yani bu siyasi bir seçimdi ve büyük bir çekişmeden ya da karşı durmadan söz etmek doğru değildi. Bu ikiliye o süreçte Rus toplumu «tandem” diyordu.
Kuşkusuz, farklı modellerden de söz etmek mümkündür. Ünlü Rus stratejisti, bir zamanlar Dmitriy Medvedev’in beyin ekibinin kurucusu olan İgor Yurgens, 2008 yılında Dmitriy Medvedev’in Putin’in yerine aday gösterildiği seçimden önce: «2007 yılının ortalarına kadar, başkan adayı konusu kapanmamıştı. İki isim vardı; Sergey İvanov (askeri sanayi kompleksinden sorumlu Başbakan Yardımcısı ve Rus vatansever eliti tarafından desteklenen kişi, otoriter yapıya sahip ve halen etkisini kaybetmeyen bir siyaset adamı) ve Dmitriy Medevedev (liberallerin umudu, Batı’nın sıcak baktığı seçenek ve Vladimir Putin’in oldukça güvenilen arkadaşı). Aralarında bir nevi mücadele yaşanıyordu ve Putin olayı kenardan izleyerek şu karara vardı: ‘Bir liberali görev başına getirirsek, hem Batı hem de yerel entelektüeller ile iyi bir diyalog kurabiliriz. Dmitriy, kendi kişisel özelliklerine göre, Sergey’den bu görevi daha iyi yapar’ demişti.
Şunu eklemek gerekir ki, dört yıl boyunca, tüm dünya ve Rusya, bir soruya yanıt arıyordu: Dört yıldan sonra ne olacak? Dmitriy Medvedev göreve devam edecek yahut Vladimir Putin üçüncü kez ülkenin başına geçecek. Tandem üyeleri ise, şöyle yanıt veriyorlardı: «Zamanı gelince, otururuz, düşünürüz ve karar veririz. Zaman geldi ve karar verildi.
Fakat eskisi gibi olmadı, eskiden susanlar, şimdi sokaklara döküldüler. Neden?
Rusya’daki Siyasi Ortam
Rusya’da ilginç bir yapı oluştu. Bir taraftan resmi muhalefet, diğer taraftan kayıtta bulunmayan siyasi güçler (onlara Rusya’da «sistem dışı muhalefet” denilmektedir). Oysa, mevcut siyasi akımda da, farklı düşüncelerin toplanması söz konusudur.
Burada, hem Boris Yeltsin döneminden kalan, eski başbakan yardımcısı Boris Nemtsov’un önderliğinde ‘genç reformcular’ grubu yeni solun lideri Sergey Udaltsov ve de aşırı milliyetçilerin önderi Aleksandr Navalnyj yer almaktadır.
Bu madalyonun bir tarafıdır. Madalyonun diğer tarafını, muhaliflerle aynı eksende hareket eden bir takım Sivil Toplum Kuruluşları (STK’lar), medya kuruluşları ve çoğu Batı tarafından desteklenen ‘kozmopolit’ içeriğe sahip olan cisim/yapılar (burada SSCB son başkanı Mikhail Gorbacev’da bulunmaktadır.) oluşturmaktadır. Fakat daha ilginç olan şey, Sovyet sisteminin aşırı karşıtları olan entelektüel çevreler (esasen Moskova ve Sankt Petersburg kentlerinde yoğunlaşmış, orta sınıf temsilcileri) ile birlikte, sosyalizmi canlandırmak isteyen komünistler aynı çerçevede hareket etmeleridir.
Rusya’daki Karşıt Güçlerin Tek Sloganı: «Gidiniz”
Bazı yorumcular, şunu sormaktadırlar: «Rusya’da Arap Baharı, yahut Gürcistan’da ve Ukrayna yaşanan Turuncu Devrim’in gerçekleşmesi söz konusu mudur?” Bu sorunun yanıtı şöyle olabilir, şartlar oluşursa belki de oluşur. Neden belki de? Rusya, arazi olarak büyük bir ülkedir ve bundan dolayı çok geniş mekânsal sosyo-ekonomik ve siyasal çeşitliliklere sahiptir. Yani ortak bir toplumsal davranış için güçlü bir nedenin gerekliği söz konusu olmalıdır (siyasi yahut ekonomik kriz). Diğer taraftan, Rusya’da Arap ülkelerinden farklı olarak, demokratik bir yapı mevcuttur; yani tüm eksiklere rağmen, her şey konuşulur ve tartışılır, dolayısıyla sosyal enerjinin çıkış delikleri bulunmaktadır ve bir volkan patlaması söz konusu değildir.
Turuncu Devrimler’e gelince, söz konusu olay biraz zaman alabilir. Eğilim o yönde gelişmeleri göstermektedir, fakat her şey net ve açık değildir. Yalnız şunu görmekteyiz ki, karşıt güçler ilginç bir taktik uygulamaktadır. Yani, «şunu yahut bunu yapın” biçiminde hiçbir şey talep etmemektedirler. Tek sloganları GİDİNİZ: «Ya yeni parlamento seçimi yapınız ya gidiniz”, «Ya yeni başkanlık seçimi yapınız, ya gidiniz”dir. Vladimir Putin’e karşı bir nevi yıpratma siyaseti uygulanmaktadırlar ve bu yönde oldukça başarılı olmuşlardır.
Tek bir eksiklik var, sloganları oldukça kırıcı ve kabadır. Bu politik holiganlık dediğimiz bir yöntemdir. Maalesef, 1917 yılın Ekim Devrimi’nden itibaren Rus toplumu, söz konusu yöntemi oldukça iyi benimsemişti ve yaklaşık 100 yıl geçmesine rağmen, halen söz konusu davranışlardan vazgeçmemektedir. Biz bunu SSCB’nin yıkılmasında seyrettik, biz bunu çeyrek asırlık bir süreden sonra şimdi de görmekteyiz.
Rusya’da kişisel olarak aktörler değişse de, statü olarak değişim görmediğimiz doğrudur. Geçmiş yüzyılda, 80’li yılların sonlarında olduğu gibi şimdi de önde gidenler arasında, Moskova’nın ve St. Petersburg’un eliti ve Batı’dan (özellikle ABD) manevi ve mali destek alan STK, medya kuruluşları ve siyasi partiler (sol yönlüleri hariç) yer almaktadır. Örneğin, 2012 yılı ocak ayında, ABD Moskova Büyükelçisi Michael A. McFaul göreve atandığı günün sabahında, ilk randevusunu Rusya’nın sistem dışı muhaliflerine vermişti. Yorumunu siz yapın…