Rawls’un Adalet Teorisi ve Feminizm

Siyaset felsefecisi John Rawls’un Adalet Teorisi adlı eserinde bahsettiği «hakkaniyet olarak adalet” (İng. justice as fairness) kavramı, son birkaç onyılda siyaset kuramında pek çok tartışmanın konusu oldu. Rawls’un anayasal demokrasiler için güçsüz bir temel olduğuna inandığı faydacılık (utilitaryanizm) teoremine karşı bir alternatif olarak ortaya attığı hakkaniyet olarak adalet anlayışı, toplum sözleşmesi kavramının «başlangıç konumu”ndan (İng. original position) yola çıkan, «daha genel ve soyut bir tercümesine” dayanıyor (1999, xii). En basit şekliyle başlangıç konumu, tarafların ne tür bir sosyal ve siyasi yapı altında yaşamak istediklerine karar verdikleri varsayımsal bir durum anlamına geliyor. Tarafların ardında bulundukları «cehalet perdesi” (İng. veil of ignorance), onlardan toplumdaki konumlarını, sınıflarını ve statülerini, malvarlıklarını ve yeteneklerini, zeka ve fiziksel güç seviyelerini, «iyi” anlayışlarını ve kişiliklerinin kendine has özelliklerini gizliyor. Taraflar, Rawls’a göre, cehalet perdesi kalktığında sahip olacakları konum hakkında en ufak bir fikir sahibi olmamaları sebebiyle iki prensipte karar kılıyor (Rawls 1999, 53):

-Her insanın diğer insanların sahip olabileceği benzer özgürlüklerle uyumlu olacak en kapsamlı şekilde temel özgürlüklere eşit olarak sahip olmaya hakkı vardır.

-Sosyal ve ekonomik eşitsizlikler ancak herkesin yararına olmaları ve eşitsizlik yaratan mevki ve makamların herkese açık olması halinde mazur görülebilir.

Rawls’un başlangıç konumuna gelen en önemli eleştirilerden biri bahsi geçen tarafların bireyler değil, «aile reisleri” olmalarıdır. Rawls’a ilk feminist eleştiriyi yapan Jane English (1977), buna dikkat çekerek Rawls’un tarafları kişisel çıkarlarını gözeten ve aynı zamanda aile reisi olan bireyler olarak görmemizi amaçlamadığını, tarafların aileleri temsil ettiklerine güçlü bir vurgu yapıldığını yazar. Karşımıza benzer bir argümanla çıkan Susan Moller Okin (1989), aile reislerinin her zaman olmasa bile çoğunlukla erkek oluşuna parmak basar. Okin’e göre bu vurgu, «Rawls’un kuramının temel öznesi olan ‘birey’in oldukça geleneksel bir ailenin erkek reisi olduğu” varsayımına yol açar (Kymlicka 1991).

Aile reisi varsayımındaki en büyük problem Rawls’un adalet teorisinin aileye uygulanması olasılığını ortadan kaldırmasıdır. Aile yaşamının -Okin’e göre gerekçelendirilmeksizin- adil olduğu farz edilmektedir (Okin 1989, 97-99). Aile reislerinin ailelerinin tüm üyelerinin çıkarlarını temsil ettikleri varsayılmaktadır. Ailede çocuk istismarı ve ihmalinden şiddete, evlilik içi tecavüze kadar çeşitli adaletsizliklerin var olması olasılığı göz önünde bulundurulmamaktadır. Ayrıca, ailede ekonomik eşitsizliklerin sebep olduğu güç dinamikleri de görmezden gelinmektedir.

Will Kymlicka (1991), kanunen kadınların çocuk bakımını üstlenmek zorunda olmamalarına rağmen beklentinin çoğunlukla bu yönde olduğuna ve bunun dikkate alınması gerektiğine işaret eder. Çocuk bakımı yasal olarak kadınların eve ekmek getirmelerini engellememektedir, ancak çok zaman aldığından kadınların iş olanaklarını kısıtlamakta ve işe alınma şanslarını azaltmaktadır. Kymlicka, bunun kız çocukların eğitim ve diğer vasıfların peşini bırakmalarına neden olabileceğini öne sürer. Bu kızlar daha sonra eşit olmayan bir gelir potansiyeli ile evlilik yapacak ve evlilikleri süresince erkekler sahip oldukları vasıfları artırmaya devam edecek, böylece eşler arasındaki gelir eşitsizliği gittikçe büyüyecektir. Okin’e göre ailede erkeklerin kadınlar üzerindeki ekonomik baskınlığı kendini aileyi ilgilendiren kararların erkekler tarafından verilmesi olarak göstermektedir (Kymlicka 1991). «Adil aile” varsayımı bunları göz önünde bulundurmamaktadır.

Rawls aileyi çocukların ahlaki gelişiminin temeli olarak sunar. Ona göre aile çocuklara sevgi, güven ve şefkat aşılamakta, rehberlik etmektedir. Okin bu argümanın aile içi yaşamın adil olduğuna dayandığına işaret eder ve durumun böyle olmaması halinde çocukların ahlaken gelişemeyeceğini ve adalet hislerinin oluşamayacağını öne sürer (Okin 1989, 100). Okin’in bir diğer eleştirisi ise Rawls’un çocukların yetiştirilmesinden kimin sorumlu olacağına dair hiçbir şey söylememesi, sorgusuz sualsiz birilerinin onlara bakacağını varsaymasıdır (Kymlicka 1991):

«Rawls ve diğer kuramcılar nasıl o hale geldiklerinden hiç bahsetmeden olgun, bağımsız insanları teorilerinin öznesi olarak alıyorlar. Biliyoruz ki, insanlar ancak çok fazla ilgi ve emek sonucu gelişir ve olgunlaşır. Bu ilgi ve emeğin çok büyük bir kısmı kadınlara aittir. Ancak adalet kuramcıları «emekten” bahsettiklerinde karşılığı parayla ödenen emeği kastederler. Bu kuramcılar toplumsal cinsiyetli ailede kadınların karşılığı parayla ödenmeyen çocukları büyütme ve sosyalleştirme işini yapmaya devam ettiklerini varsayıyor olmalılar, yoksa kuramlaştıracakları ahlaki özneler var olmazdı. Ancak görünüşe bakılırsa bunlar onların kuramları dışında gerçekleşiyor. Alışılmış bir şekilde, ailenin kendisi adalet kuramcısının ulaştığı teorinin ışığında incelenmiyor.”

Liberal feminist Okin’in Rawls’un toplumsal cinsiyetin rolünü göz ardı ettiği ve ailenin adil olduğunu varsaydığı, dolayısıyla adalet teorisini aile içi yaşama uygulamadığı yönündeki eleştirileri Rawls’un adalet teorisine yapılan en güçlü feminist eleştiri olarak önemini koruyor.

Referanslar

English, Jane. «Justice Between Generations.” Philosophical Studies 31, no. 2 (1977): 91-104.

Kymlicka, Will. «Rethinking the Family.” Philosophy and Public Affairs 20, no. 1 (1991): 77-97.

Okin, Susan Moller. Justice, Gender and the Family. New York: Basic Books, 1989.

Okin, Susan Moller. «Political Liberalism, Justice, and Gender.” Ethics 105, no. 1 (1994): 23-43.

Rawls, John. A Theory of Justice. USA: Harvard University Press, 1999.

Bunları da sevebilirsiniz