Futbol: Dostluk, Kardeşlik mi?

Sporun/futbolun dostluk, kardeşlik içeren bir alan olduğunu sık sık duyarız, ancak her ne hikmetse son zamanlarda yaşadığımız örnekler, durumun böyle olmadığını gösteriyor. Şike sürecinin yarattığı gerilim, futbol sahalarında yaşanan şiddet dalgasının bir nebze olsun sona ermesine yardımcı oldu. Buna karşın, ligin bitiminde «Süper Final” adı verilen uygulama ile birdenbire yeniden bir gerginliğin içerisine giriverdik. Tabii burada Futbol Federasyonumuzun oynanacak olan bu maçlardaki heyecanı gözetmek pahasına aldığı bir takım tedbirlerin de büyük etkisi oldu. Pazar gecesi ‘ırkçılık’ tartışmaları ile pazartesi gecesi ise, ‘sahaya atlayan taraftarlar’ ile geçti. Her iki olayı birlikte ele aldığımızda, ülke futbolunun geleceği açısından bir hayli karamsar bir tablonun tüm futbolseverleri beklediğini söyleyebiliriz. Önce ‘ırkçılık’ konusu ile başlayalım; kendimize söylediğimiz bir yalan var: Bu ülkede ırkçılık yoktur. Irkçılığı sadece ten rengi üzerinden anladığınız takdirde böylesi bir noktaya ulaşabilirsiniz. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri’nin yaşadığı farklı ırkların bir arada bulunma durumunu yaşamadık. Buna karşılık etnik kökeni, dinsel inanışları nedeniyle sürekli olarak ötekileştirilen insanların yaşadığı bir ülke olduğumuz gerçeğini görmezden gelmek, bir açıdan işimize geliyor. Futbol sahaları, bu ötekileştirme mekanizmalarının en hızlı işlediği yerlerin başında geliyor. Geçtiğimiz yıllarda Bursaspor ile Diyarbakırspor takımları arasında yaşanan olayları, ya da Hrant Dink’in öldürülmesi sonrasında çeşitli stadyumlarda atılan sloganları unutmamalıyız.

Taraftarların sahaya atlayıp, futbolculara ya da hakemlere yönelik tepkilerini göstermelerini, sadece birkaç kendini bilmezin eylemi olarak görme anlayışından da artık uzaklaşmamız gerektiğinin farkına varmak zorundayız. Kendilerine mikrofon uzatılan yöneticilerin, «taraftarlarımızın tepkilerini yaşadıkları strese veriyoruz” şeklindeki açıklamaları, yaşananların tekrarlanmasından başka bir işe yaramıyor. Çünkü tıpkı ırkçılık olayında olduğu gibi, belirli klişelere dayanarak yapılan konuşmalar sonucunda bir tekrar dili yaratılıyor ve bu dil aracılığıyla var olan iktidar kalıpları güvence altına alınıyor. Özellikle ırkçılık üzerine televizyon ekranlarında konuşan bazı yorumcuların kullandığı ifadelerin ne kadar bayağı ve yaşananları normalleştirmeye çalışan bir anlayış üzerinde temellendiğini görmek çok daha üzüntü verici. Çünkü bu gibi anlayışlar nedeniyle toplumsal hayatımızda büyük tehlikeler oluşturan ırkçılık gibi, şike, doping, güce tapınma vb. anlayışların normalleştirilmesi sağlanıyor. Futbolun dostluk, kardeşlik olduğunu söyleyen zihniyet kalıpları, ne yazık ki birlikte futbol izleyebilecek kültürü üretemediği gibi ötekileştiren bir kültürün yayılmasına da aracılık ediyor. Süper Final’e kalan takımların taraftarlarının deplasmana gidemediği «Süper Final”ler dostluğu, kardeşliği, umudu yeşertmek yerine öfkeyi, şiddeti ve nefreti beslemek suretiyle, oyunun özüne zarar veriyor.

Bunları da sevebilirsiniz