Yeni TÜBİTAK Başkanı Din Âlimi mi?

Yeni TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Yücel Altunbaşak, 13 0cak 2012 tarihinde ulusal gazetelerin Ankara temsilcileri ile bir toplantı yapmış. Gazetelerin yazdığına göre, toplantıda Evrim Kuramı ile ilgili bir soru sorulmuş. Başkan bu soru üzerine, «Evrime inanan var, inanmayan var” şeklinde bir cevap vermiş.

TÜBİTAK ve Bilimin İşlevi Ne?

TÜBİTAK, Türkiye’de AR-GE konusunda üniversitelere en büyük desteği veren, bir anlamda eşgüdümü sağlayan bir kurum. Bu bağlamda, bilimsel yöntem, buluş ve yenilik üretmekle görevli. Bilim temelde, insanoğlunun kendisini ve çevresini daha iyi tanıma, gerektiğinde etkiyebilme ve onu egemenliği altına alma şeklindeki istek ve içgüdüsünden kaynaklanır. Bilim, kuramlarla gelişir. Kuramlar, bu amaçla yapılan araştırmaların en üst düzeyde ürettikleri yeni bilgilerdir. Bilimin de en basit olarak yaptığı iş, projeyle ortaya atılan tezin neden-sonuç ilişkisini araştırmaktır. Nedenin derinliklerine inildikçe sonuçlarda değişebilir. Bu nedenle bilimde sabitlik, donmuşluk yoktur, sürekli değişim vardır. Bir başka deyişle bilimde, inanmak veya inanmamak yerine; doğrulamak veya yanlışlaşmak söz konusudur (Bakınız: İsmet Berkan, «Evrime inanan var inanmayan var” demek TÜBİTAK Başkanı’na mı düşer? Hürriyet, 17 Ocak 2012)

TÜBİTAK Başkanı, bilim insanı kimliğiyle oraya atandı. Biz öyle biliyoruz. Ancak, Başkan’ın cevabından,”Onun bilim kişisi kimliğinden daha çok inanç dünyasının özelliğinden dolayı”, o koltuğa atandığı izlenimi ortaya çıkmış bulunuyor. Anımsatmak isterim. Başta doktora ve doçentlik tezim olmak üzere, birçok araştırmam TÜBİTAK tarafından desteklenmiş bir akademisyen olarak, çalışmalarım da inançlarımın doğruluğu ya da yanlışlığını bulma konularında koşmadım. Ortaya attığım tezlerin geçerliliğini bilimsel yöntemlerle araştırdım. TÜBİTAK’ da o yıllarda bu geçerli idi.

Bilim Alanı Farklı, İnanç Alanı Farklı

Bilim alanı ile inanç alanı farklıdır. Bilim ile inanç çatıştığında veya bilim dışlandığında bilimsel ilerleme durur, önce taşeronluk, daha sonra toplumsal gerileme başlar. Hıristiyanlık dünyasında inanca ait doğmalar aklın önüne geçtiğinde bunun acı örnekleri yaşanmıştır. Buna kimileri Ortaçağ karanlığı diyor.

İslam Dünyası’nda ise hala yaşanmakta olan zaafların, yıkımların ve de kavgaların arkasında yaşanan durumun arkasında yatan nedenlerinden birisi de budur. Biraz açalım: İslam Dünyası’nda da bilimin gerilemesinde, temelleri Gazali tarafından dile getirilen bilimin dine aykırı olduğu iddiasının olduğu söylenebilir. Ona göre; «Akıl ile inancı uzlaştırmaya çalışmak boşunadır. Akıl ile inancın karşıtlığını kabul etmeyen düşünürler, kaçınılmaz olarak gerçeklikten uzaklaşacaklardır. Tanrı’yı akıl ile açıklamaya çalışmak Tanrı’yı yadsımaktır. Neden-sonuç ilişkisinin araştırılması, Tanrı’nın iradesini yadsıma sonucunu verebilir. Akıl ve felsefe sorulara yanıt vermeye çalışırken çelişkiye düşüldüğüne göre, gerçeğe ulaşmak olanaksızdır”. Gazali’nin kitaplarında felsefenin gereksizliği, hatta zararı üzerinde durulduğu bilinir.

Evrim Kuramı, zaman süreci içinde, taksonomi, paleontoloji, karşılaştırmalı anatomi, fizyoloji, antropoloji ve embriyoji bilim dallarının gelişmesiyle daha yüksek düzeyde geçerliliğini kanıtlamıştır. Burada, Evrim Kuramı tartışmasının daha da ötesinde, TÜBİTAK Başkanı’nın doğal bilimlere bakış açısı irdelenmelidir. Bilim kişisi, bilime neden-sonuç ilişkisi gözüyle bakmak zorundadır. Aksi durumda, inancın bilim ile çatıştırılması Türkiye’nin var olan potansiyelini geriletebilir. Üzülerek belirtelim ki bu doğrultudaki adımlar giderek hızlanıyor. Ancak Yeni Gazalicilik, çıkar yol değildir.

Bunları da sevebilirsiniz