VAN (ONE) MİNUTE

Aslında tüm olanlar 25 saniyede gerçekleşti fakat herkes için bütün yaşadığımız ve yaşayacaklarımız üzerine toplu bir değerlendirme imkânı oldu. Depremler niçin bu kadar yıkıcı olur sorusu etrafında verilen cevaplara göre yine birleşmesi gereken yürekler,birbirinden ayrıldı.

Fotoğraf:Savaş Onur Şen

Kimi malzemeden çalan mütahidleri suçlarken, kimi Allah’ın gazabı olarak değerlendirdi. Kimi siyasetçilerin hemen yöreye gitmesi üzerine reklam yaparken, kimisi yandaşlara yapılan yardım ayrımcılığını gündeme getirdi. Kimi artık birlik olma zamanı söylemlerini dillendirdi kimi ise şehitler üzerinden ırkçılık yaptı. Ey Van depremi sen nelere kadirsin, bütün Türkiye’ye bir «oneminute” dedin ve sen daha dinlenmedin, dinlenemedin. Yersiz yurtsuzlaştın söylenemedin…

Depremler aslında bizim kurduğumuz, inandığımız, güvendiğimiz bütün değerleri yıkarlar. Çünkü biz kapitalizm içinde mülke inanırız. Mülkün değişim ve birikim aracı olan paraya da taparız. Mülke dışarıdan gelecek her türlü saldırı için ordular kurar, mülkü korumak için bankalar, borsalar ve siyasal organizasyonlar kurarız. Kendimizi güvence altına almak için yatırım yapar ve yatarız. «Yatırım” yaptıkça aslında onun verdiği güvenle daha da derin bir uykuya yatarız. Gündelik hayatımızda para ve birikim ibadetimize dönüşür. Yaratıcısı ile bağı sürekli olan inançlı bir kişinin duyduğu huzur ve güvenin bir benzerini «birikim” sahibi yaşamayı umut eder. Böyle inanan için ruhsal alana dair düşüncelerimiz maddi birikim doğrultusunda şekillenir. O kadar ki madde taparlığın bir etkisi olarak Tanrısallığı bile birikimle yaşayabileceğimize inanırız. Bonus namazlar bonus oruçlar tutarız bonus gecelerinde ve bir ikramiye çıkması gibi şeytan evliyalarına yüz süreriz. Cumhuriyet devrimi ile itibarsızlaşan bütün Tanrı ile aldatanlara biat ederiz. Tanrı ve ruhsal alan hakkında düşünmeyiz, akletmeyiz. İman denilen şeyin abartılı bir gösterişe dönüşmesini bekleriz, saçma sapan şeylere ağlayan insanlara mistik itibarlar verir, çadırlarında yanan çocukları görmeyiz. 4X4 cipe binen türbanlının pasaportunu açık saçla çektirmesini zulüm sayar, 14 yaşında ikinci eş olarak 60 yaşında zenginepeşkev çekilen kız çocuğunu görmeyiz. Artık bizim için maddi uygarlıktan gayrısı anlamsız ve güvensizdir. Her halimizle paranın, mülkün ve gücün müminlerine dönüşüveririz.

Fotoğraf:Savaş Onur Şen

Depremle sadece binalar değil, bizim güven duyduğumuz ve inandığımız değerler de yıkılır. Çünkü deprem gerçektir ve deprem de yıkılanlar ise gerçek değerler değil bize hayatı kolaylaştıracak paylaşmamız gereken değerlerdir. İnsan mülk ve para gibi tali değerleri asli değerler haline getirince deprem varlığın elinde avucunda ne var almış olur. Bir bakıma eski taptıkları her şeyden mahrum kalır -Tanrısız kalır- ve bir başka açıdan insanın paylaşmakla, vermekle, emekle yücelebileceği bilgisi ile gerçek inanca temas edebilir.

Ey insanlar Van bize «bir dakika ey insanlar” diye seslenmiştir. Eğer biz hala, mal ve mülk sevdalılarına toplum içinde itibar gösteriyorsak, her türlü çıkarı bir fırsat gibi gören kişiyi akıllı-işbilir insan olarak kabul ediyorsak, siyasal yandaşlığı ve yandaşlığa bağlı adam kollamayı makul kabul ediyorsak, ancak birikimle geleceğimizi güven altına alabileceğimize inanıyorsak bu seslenişi duymamışız demektir.

Van seslenmiş ve sesi artık duyulamaz olmuştur. Memlekette iktidara sahip olanlar, siyasal hesapları doğrultusunda hareket etmiş, bir kez daha en acı ortamı bile bir ayrılık bir fitne ortamına çevirmiştir. İktidarlar yıkımın sorumlularını korumuş, afet bölgesi ilan edilmesi gereken yeri boşaltmamış, halk kendi imkânları ile Van’dan kaçmıştır. Kaçtığı yerde de ya sürgün kampı gibi olan yerlerde ikamet etmiş ya da tanıdık ve akraba bağlarıyla insanların yanında bir sığıntı gibi kalmak zorunda kalmışlardır.

Fotoğraf:Savaş Onur Şen

Depremle birlikte aslında kapitalizmin insanlığın kurduğu en vahşi sistem olduğu bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Ancak hayvanlar âleminden örnek alınarak kurulabilecek bir sistem olan bu sistemde insanın yüce değerlerine dair en ufak bir iz bile yoktur. Depremden sonraki süreçte kapitalizmin müminleri sadece kendilerini korumak için deprem evleri siparişine başladılar bile fakat gerçekten insanlık ideallerine inanan, Tanrısallığın insan vicdanı vasıtasıyla görünür olduğunu düşünen ve gerçekten paraya değil sadece Allah’a tapanlar bu süreçte aynı Van gibi sesini duyuramamıştır.

Paraya tapanların «One Minute” söylemleri haksız olanın suratına tokat gibi söylendiği için halkın gönlünde olumlu bir tesir yarattı. Söyleyeni birkaç yıl öncesinde İsrail cesaret nişanı almasına rağmen «İsrail karşıtı”olarak kahraman yapıldı. Van’ın «oneminute” i niçin hem Türkiye hem de dünya için bir tesir yaratmadı? Osmanlının sancağı Van, Karakoyunluların başkenti ve Aşık Emrah’ın memleketi Erdis’te (Erciş) yaşananlar nasıl oldu da bizlere bir ateş yakmadı? Halkın akın akın gönderdiği yardımlar niçin dağıtıl(a)madı? Yardımları dağıtmayın emrini görevlilere kim verdi? AKP ile BDP’nin ayrılıkçı çalışmaları ve depremzedeyi senin benim adamım diye sınıflandırmasının önüne niçin geçilemedi? Yardım için gelen malzemeler dağıtılmayıp niçin yağmaya gizlice müsaade edildi? İnsanların göç etmesinde herkes kendi imkânlarına terk edilip en ufak bir yardım bile gerçekleştirilmedi? Köylerdeki yıkım ve sefalet niçin TV’lerde yer almadı? Yağma görüntüleri gösterilirken, fazla battaniye istemeyen insanın hali niçin gizlendi? Niçin Türkiye’nin dört bir yanından Van’a giden insanların gözlem ve yaşadıkları anlatılmazken, acılar üzerine başarısız bir iktidarı başarılı olarak gösterme çabaları devam etti? Deprem günü bölgeye giderek, halkı «onurlandırıp” görevini yaptığını düşünen iktidarın, TOKİ projeleri ile para kazanmaya çalışan yandaşçılığı niçin örtüldü? 1999’dan beri deprem için toplanan paraların yandaşlara harcandığı, tek yaptıkları iş olan yol yaptık diyerek niye gizlendi? Her şeyi rant olarak gören anlayış bir kez bile olsun hakim medyada eleştiril(e)meyip, yaşananları «yuh”layanlar hep bir ağızdan niçin provakatör ilan edildi? Niçin güvenli evler yapınca sorunun çözüleceği anlayışı herkese empoze edilmeye çalışıldı? Merkezinde mülk biriktirme ve para kazanma olan bu düzenin söz konusu problem karşısında kaldığı çaresizlik neden dillendirilmedi? Pir Sultan Abdal’ın dediği «Bozuk düzende sağlam çark olmaz” sözü niye bir çığlık olarak yükselmedi? Niye problemlerin hepsinin temel bir sapmadan, insan aklına vicdanına uymayan bir yapıdan kaynaklandığı vurgulanmadı? Sorular soru sorarlar…

Çünkü biriktirme ve güç sevdalıları hiçbir zaman mazlumdan tarafa olup zalime karşı durmazlar. Güçlü gibi görünene bağırmak bile başka bir güç hesabından dolayıdır. Yoksa bu biriktirme sevdalıları, oturdukları evlerden, taktıkları takılara, uçtukları uçaklardan yedikleri içtiklerine kadar her şeyin güç ve gösterişle gerçekleştiğine inanmış inandıkları değerlerin müminleridir. İşte bu müminler gerçek «Düşkünün elinden tutmaz, fakiri kollamaz ve açı doyurmaz”. «Bunların gözleri vardır görmezler, kulakları vardır ama duymazlar”. Bunlar ancak dışarıdan gelecek şiddetli bir sarsıntı ile ancak İsrafil’in suru gibi uyandırıcı ve gerçeği aktaran ses ve eylemlerle kendilerine gelir.

Van’ın çığlığı inandıklarımızı sorgulamak, neye taptığımızı anlamak ve insanı yüceleştirebilen bir dünya kurmanın mümkün olduğunu anlamak için bir uyanış çığlığıdır. Van’da yaşanan her şey doğal, tabiatsal ve jeolojik bir olgudur. Fakat dünyada dünyaya ait, dünyanın bir parçası olan insanın yapıp ettikleri Van’da yaşananı trajik bir hale getirmiştir. İnsan dünyayı unutarak, insanın dünyadaki sınırları ve zorunluluklarını göz ardı ederek, seven ve paylaşan bir varlık olduğunu görmezden gelerek bir canavara dönüşmüş ve bu canavarda kendisini besleyen sistemi yutmuştur.

Bunları da sevebilirsiniz