Ters Köşe 2

Kentler yaşayan organizmalardır ve hafızalarında kentin bütünlüğünü oluşturan pek çok alanın izleri yer alır. Sosyolojik açıdan kentlerin yarattığı takımların ve o takımların tarihsel süreç içerisindeki aldığı mesafeler, size kente ve kentin insanlarına dair önemli ipuçları sunar. Spor/futbol kulüpleri sadece sportif etkinliklerde bulunan ve sporcularını bu etkinliklere hazırlamakla görevli olan birimler değillerdir. Bu kulüpler aynı zamanda içinde yaşadıkları kentin, ülkenin tarihine tanıklık etmeleri nedeniyle önemli işlevleri de yerine getirirler. Bu tanıklığın güçlenmesine neden olan, bu birimlerin kendi takipçi ve destekçilerini yetiştirmek suretiyle farklı bir anlam dünyasını yaratabilme potansiyelleridir. Bu açıdan İzmir’in markaları olan futbol takımlarının tarihi aynı zamanda kentin tarihinden izler taşımaktadır. Çünkü bu takımlar, içinden çıktıkları kentleri temsil eden ve kent insanının içinde yaşadığı yerle bütünleşmesinde aracılık yapan önemli sosyal organizasyonlardır. Bir kentin sporunda/futbolunda, o kentin geçmişinden gelen kültürel değerler kadar, yönetsel ve ekonomik zihniyetlerinden doğrudan etkisi bulunmaktadır. İzmir’in marka takımlarının son otuz yılda yaşadığı başarısızlığın arkasında sadece bu takımların yönetsel zafiyetleri ve başarısızlıkları yer almamaktadır. Bu sonucun arkasında İzmir kentinin değişen dünya ve ülke dengeleri içerisinde siyasal, ekonomik ve kültürel alandaki yönetsel zafiyetleri ve başarısızlıkları da bulunmaktadır.

1980 sonrası yaşanan son otuz yıllık dönemde İzmir kentinin ülke ekonomisi içerisindeki etkinliği her geçen yıl biraz daha azalmaya başlamıştır. İstanbul’dan sonra ülkenin ikinci büyük ekonomisine sahip olan kent; yanlış yatırım politikalarından-kötü yönetimlere-merkezi hükümetlerle olan çekişmesine kadar pek çok alandaki etkenler nedeniyle kan kaybetmiştir/kaybetmeye devam etmektedir. Kent olarak İzmir’in önce ekonomik açıdan ardından da sosyal ve kültürel alanlarda(sanat-müzik-spor) yaşadığı gerileme süreci kentin medyasından, futboluna, sanayicisinden, üniversitesine kadar her alanda etkisini göstermiştir.

Küreselleşmenin yarattığı yeni dinamikler sonrasında bilgiye ulaşma ayrıcalığı giderek azalmış ve ülke içerisinde atılım gerçekleştirmek suretiyle dönemin gereklerini yerine getiren kentler arayı hızla kapatmışlardır. Gaziantep-Bursa-Kayseri-Denizli-Antalya gibi pek çok kentin son on beş-yirmi yıl içerisinde yaşadığı büyük dönüşüm sonrasında küresel sermaye ile entegrasyonu başarabilen pek çok firmayı ortaya çıkartmaları, bu kentlerin her alanda atılım yapmalarına olanak sağlamıştır. Futbol da bu alanlardan bir tanesi olarak temsil açısından önemli bir göstergedir. Bir kentin şekillenmesinde ve diğer kentlerle baş edebilmesinin yollarından bir tanesi futbol takımından geçmektedir. Süper Ligde takımı olmayan kentlerin gelişmişlik düzeylerine rağmen geride kalması kaçınılmaz bir durumdur. Bu açıdan Türkiye’nin son 20 yılda gelişen kentleri aynı zamanda futbol takımları açısından da gelişme kaydetmişlerdir. Bunun en uç noktası 2009-2010 sezonunun şampiyon olarak kapatan ve Türkiye’nin 5.büyüğü olarak adlandırılmaya başlanan Bursaspor’dur. Bu başarısı sonrasında Bursaspor kulübü federasyon ve yayıncı firmadan daha fazla katkı payı almış ve belki de hepsinden önemlisi Şampiyonlar Ligine katılarak kentin ekonomik değeri ile zihinsel algısında başarı çıtasının yükselmesini sağlamıştır.

Göztepe ve Karşıyaka kulüpleri arasındaki rekabetin yıllar sonra yeniden oynanan karşılaşma ile kamuoyunun gündemini meşgul etmesi bile İzmir’in, futbol açısından ne kadar önemli bir kent olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bu iki takımın rekabeti sadece ülke içinde değil ülke dışında da ses getirmekte ve yakından takip edilmektedir. İzmir ve Ege bölgesi futbolcu yetiştirme açısından her dönem çok verimli alanlar olmuştur ancak bu başarıyı futbol kulüpleri düzeyinde ne yazık ki gösterememişlerdir. 1980 sonrası değişen Türkiye şartlarına ayak uydurma konusunda ise son derece başarısız bir sınav vermişlerdir. Futbolcu yetiştiren ancak yetiştirdiği değerlere sahip çıkamayan bir kentin ve o kentin kulüplerinin sadece transferlerle başarı kazanacaklarını düşünmeleri hayalperestliktir. İzmir kulüpleri kötü yönetilmektedir ve bu kötü yönetimin cezasını hem kulüpler hem de bizatihi İzmir kentinin kendisi ödemek zorunda bırakılmaktadır.

İzmir markasının yanında İzmir futbol takımlarının birer marka olarak yaşatılmaları, bu kentin bir anlamda kendisiyle olan sınavıdır. Bu zorlu mücadeleyi başarıyla tamamlama potansiyeline sahip olan İzmir kentinin, yapması gereken elindeki insan kaynağı ve sermayesini doğru bir biçimde harmanlayacak organizasyonları gerçekleştirmekten geçecektir. Çünkü kendi gücünü, içinden çıktığı yerin potansiyeli ile birleştirebilen ve bunu kurumsallaştırabilecek atılımları gerçekleştirebilecek olan kulüpler ve kentler farklı bir aşamaya transfer olmaktadırlar. 2015 yılında Expo’ya ev sahipliği yapacak olan İtalya’nın Milano kentinin tanıtımında, Milan ve İnter gibi dünyaca ünlü iki futbol kulübüne sahip olmasının da etkisi olduğunu göz ardı etmemeliyiz. Marka kentler ve çoğu zaman bu kentler içinde adından daha fazla söz ettiren marka takımlar önümüzdeki dönemin habercileri olarak, sadece ekonomik anlamda değil kültürel ve sosyal anlamda da belirleyici olacaklardır. Bu yeni durumun kent ekonomisi, insanı ve sermayesi açısından getirisinin farkına varan bireyler/kurumlar buna yönelik adımları hızla atmaktadırlar. Futbol takımları ve kent olarak İzmir, bir duraklama içinden geçmektedir ve yaşanan sürecin alternatifi yine kentin bünyesindedir. İzmir kenti ve insanı da elindeki potansiyeli bu doğrultuda kullanmalı ve kısa-orta ve uzun vadede takımını ve kentini nerede görmek istediğini belirledikten sonra kent kimliğinin yaratılmasında kulüp kimliğinin ne denli etkili ve önemli olabilecek bir alan olduğunun farkına varmalıdır.

Bunları da sevebilirsiniz