Analiz 24

Amerika nüfusunun kayda değer bir bölümü üzerinde yoğun ekonomik müdahaleler artık kalıcı bir hal aldı. Söz konusu müdahaleler, son dört yıldır ölçek olarak oldukça ciddi bir boyut alırken, teknokratik bir titizlikle uygulandılar. Bu zamana değin aşamalı bir şekilde uygulamaya geçirildiler; halk büyük bir maharetle «pasif” kılındı. Geniş ölçekli herhangi bir sivil direniş engellendi. Bir yandan da halkın büyük bölümünün yaşam standartlarında gözle görünür bir düşüş yaşandı. Bu süreçten en fazla zarar gören 55 milyon Amerikalı, dönemsel mali desteklerden dolayı bu zamana dek pek seslerini çıkarmadılar.
Küresel ekonomik elit, Amerikan kamuoyunu idare etmede çok daha stratejik davrandı. Keza refah, kaynaklar ve gücü sürekli olarak konsolide etmelerinin önünde potansiyel olarak en büyük tehdit onlardı.
Görece olarak daha küçük ve daha az güçlü ülkelerde, gıda fiyatlarındaki ve yaşam maliyetlerindeki ani artış ise isyanlara yol açtı. Tunus, Cezayir, Arnavutluk ve Mısır ilk başkaldıranlar arasındaydı. İsyan, Kuzey Afrika ve Orta Doğu´ya hızlı biçimde yayılırken, dünyanın büyük bölümünde de adem-i merkeziyetçi şekilde bir yayılma sergiliyor.
Avrupa’daki halk isyanları tüm euro bölgesini tehdit etmektedir.
ABD´de ise halk teknokratik düzeyde ve yoğun bir baskı altında tutuluyor. Giderek daha ciddi bir hal alan ekonomi ve hükümet politikaları, halkın elinden refah, güç ve hakları sistematik biçimde alıyor. Yoğun propaganda ve dezenformasyon sonucu ABD halkının dikkati etkin biçimde dağıtılıyor, tecrit ediliyor, bölünüyor.
Bu zamana değin gösterilen tüm bu çabaların başarısına karşın, süre giden ve sürekli şiddeti artan ekonomik yoksunluk karşısında sivil ayaklanmalar kaçınılmaz bir hal almaktadır.
68.3 milyon Amerikalı, karnını doyurmak için gıdaya erişme mücadelesi verirken, nüfusun % 90´ının geliri düşmüştür. Amerikalı milyonerlerin refahı ise daha önce emsali görülmemiş düzeylere erişti. Mali danışmanlık şirketi Deloitte´in gerçekleştirdiği kapsamlı bir çalışmaya göre, ABD’li milyonerlerin refah düzeyi hali hazırda 38.6 trilyon dolar. Ayrıca araştırmaya göre, deniz aşırı hesaplarda gizlenen 6.3 trilyon dolarlık bir meblağ da söz konusu.
Toplamda bu refahın büyük bölümü, nüfusun yüzde birinin onda birlik bölümünün elinde bulunuyor.
Bu bağlamda genel itibariyle bakıldığında Amerika´da en zengin 400 kişinin geliri, 154 milyon Amerikalının toplam geliriyle eşdeğer. Bu da ülkenin yarısına karşılık geliyor. ABD nüfusunun en zengin %1´lik kesimi, ülkedeki tüm refahın %40´ına sahip.
Tasavvur edilmesi ne kadar dehşet verici de olsa, ABD´de yoksulluktan ölenlerin sayısı, muhtemelen birçok Avrupa ülkesinden daha yüksek. FED´in (Amerika Merkez Bankası) ekonomi politikaları ise ABD´de ayaklanmalara neden olmaktadır. İşin özü şu ki, küresel ekonomi planlamacıları kasten soykırımvari ekonomi politikaları uygulamaktadır.
Küresel mali elit ile zamanında boy ölçüşen Che Guevara´ nın dediği gibi, «Bir Rockefeller´ in ortaya çıkması için gereken yoksulluk ve yoksunluk miktarı ve bu denli büyük bir servetin elde edilmesi için gereken ahlak yoksunluğunun boyutları, genellikle gözden kaçırılıyor. İnsanların tüm bunları görmesini sağlamak her zaman pek mümkün olmuyor´´.
Trilyonlarca dolar, kasti olarak dünya nüfusunun yüzde birinin en zengin onda birlik bölümüne doğru akarken, geri kalan geniş kitleler yoksulluk içinde kıvranıyorlar. Bu tablo karşısında şöyle bir çıkarımda bulunmamız kaçınılmaz; teknik olarak karşımızda neofeodal bir faşist devlet bulunuyor.
Zengin, hiçbir zaman bu denli zengin olmamıştı. Rüşvet yiyen politikacılar ise, yoksul ve orta sınıfa yönelik bu denli acı politikalar üretmemişti.
Faşizm şekil değiştirdi. İnsanları bir araya getirip soykırım kamplarına gönderirken elinizi kana bulamaya artık gerek yok. Bunu, dünyanın geri kalanından tamamen tecrit edilmiş halde, şirketinize ait jetin içinde bir jakuzide yan gelip yatarak, ekonomi politikaları yoluyla da yapabilirsiniz.
Tüm imparatorlukların başına geldiği gibi, açgözlülük ve kibir dip dalganın ne boyutta geldiğini görmeyi engellemektedir.
Ezilmiş kitleler öyle bir noktaya geliyorlar ki, artık bu koşullar altında yaşamak imkânsızlaşıyor. İçine düşülen umutsuzluk hali toplumun geneline yayılıyor, ta ki kritik bir sayıya erişene dek. İşte o noktada imparatorluklar çökmeye başlıyor.
Ne kadar gizlense de adem -i merkeziyetçi bir hal alan küresel bir ayaklanma başladı.
Hoş geldin Üçüncü Dünya Savaşı.
Peki siz değerli okurlar, tarihin hangi noktasında konumlanmak istiyorsunuz? Tarafınız nedir?
Hareket eden bir trenin üzerinde tarafsız kalamazsınız.
Aydınlık bir ay dileklerimle.

Amerika nüfusunun kayda değer bir bölümü üzerinde yoğun ekonomik müdahaleler artık kalıcı bir hal aldı. Söz konusu müdahaleler, son dört yıldır ölçek olarak oldukça ciddi bir boyut alırken, teknokratik bir titizlikle uygulandılar. Bu zamana değin aşamalı bir şekilde uygulamaya geçirildiler; halk büyük bir maharetle «pasif” kılındı. Geniş ölçekli herhangi bir sivil direniş engellendi. Bir yandan da halkın büyük bölümünün yaşam standartlarında gözle görünür bir düşüş yaşandı. Bu süreçten en fazla zarar gören 55 milyon Amerikalı, dönemsel mali desteklerden dolayı bu zamana dek pek seslerini çıkarmadılar.

Küresel ekonomik elit, Amerikan kamuoyunu idare etmede çok daha stratejik davrandı. Keza refah, kaynaklar ve gücü sürekli olarak konsolide etmelerinin önünde potansiyel olarak en büyük tehdit onlardı.

Görece olarak daha küçük ve daha az güçlü ülkelerde, gıda fiyatlarındaki ve yaşam maliyetlerindeki ani artış ise isyanlara yol açtı. Tunus, Cezayir, Arnavutluk ve Mısır ilk başkaldıranlar arasındaydı. İsyan, Kuzey Afrika ve Orta Doğu´ya hızlı biçimde yayılırken, dünyanın büyük bölümünde de adem-i merkeziyetçi şekilde bir yayılma sergiliyor.

Avrupa’daki halk isyanları tüm euro bölgesini tehdit etmektedir.

ABD´de ise halk teknokratik düzeyde ve yoğun bir baskı altında tutuluyor. Giderek daha ciddi bir hal alan ekonomi ve hükümet politikaları, halkın elinden refah, güç ve hakları sistematik biçimde alıyor. Yoğun propaganda ve dezenformasyon sonucu ABD halkının dikkati etkin biçimde dağıtılıyor, tecrit ediliyor, bölünüyor.

Bu zamana değin gösterilen tüm bu çabaların başarısına karşın, süre giden ve sürekli şiddeti artan ekonomik yoksunluk karşısında sivil ayaklanmalar kaçınılmaz bir hal almaktadır.

68.3 milyon Amerikalı, karnını doyurmak için gıdaya erişme mücadelesi verirken, nüfusun % 90´ının geliri düşmüştür. Amerikalı milyonerlerin refahı ise daha önce emsali görülmemiş düzeylere erişti. Mali danışmanlık şirketi Deloitte´in gerçekleştirdiği kapsamlı bir çalışmaya göre, ABD’li milyonerlerin refah düzeyi hali hazırda 38.6 trilyon dolar. Ayrıca araştırmaya göre, deniz aşırı hesaplarda gizlenen 6.3 trilyon dolarlık bir meblağ da söz konusu.

Toplamda bu refahın büyük bölümü, nüfusun yüzde birinin onda birlik bölümünün elinde bulunuyor.

Bu bağlamda genel itibariyle bakıldığında Amerika´da en zengin 400 kişinin geliri, 154 milyon Amerikalının toplam geliriyle eşdeğer. Bu da ülkenin yarısına karşılık geliyor. ABD nüfusunun en zengin %1´lik kesimi, ülkedeki tüm refahın %40´ına sahip.

Tasavvur edilmesi ne kadar dehşet verici de olsa, ABD´de yoksulluktan ölenlerin sayısı, muhtemelen birçok Avrupa ülkesinden daha yüksek. FED´in (Amerika Merkez Bankası) ekonomi politikaları ise ABD´de ayaklanmalara neden olmaktadır. İşin özü şu ki, küresel ekonomi planlamacıları kasten soykırımvari ekonomi politikaları uygulamaktadır.

Küresel mali elit ile zamanında boy ölçüşen Che Guevara´ nın dediği gibi, «Bir Rockefeller´ in ortaya çıkması için gereken yoksulluk ve yoksunluk miktarı ve bu denli büyük bir servetin elde edilmesi için gereken ahlak yoksunluğunun boyutları, genellikle gözden kaçırılıyor. İnsanların tüm bunları görmesini sağlamak her zaman pek mümkün olmuyor´´.

Trilyonlarca dolar, kasti olarak dünya nüfusunun yüzde birinin en zengin onda birlik bölümüne doğru akarken, geri kalan geniş kitleler yoksulluk içinde kıvranıyorlar. Bu tablo karşısında şöyle bir çıkarımda bulunmamız kaçınılmaz; teknik olarak karşımızda neofeodal bir faşist devlet bulunuyor.

Zengin, hiçbir zaman bu denli zengin olmamıştı. Rüşvet yiyen politikacılar ise, yoksul ve orta sınıfa yönelik bu denli acı politikalar üretmemişti.

Faşizm şekil değiştirdi. İnsanları bir araya getirip soykırım kamplarına gönderirken elinizi kana bulamaya artık gerek yok. Bunu, dünyanın geri kalanından tamamen tecrit edilmiş halde, şirketinize ait jetin içinde bir jakuzide yan gelip yatarak, ekonomi politikaları yoluyla da yapabilirsiniz.

Tüm imparatorlukların başına geldiği gibi, açgözlülük ve kibir dip dalganın ne boyutta geldiğini görmeyi engellemektedir.

Ezilmiş kitleler öyle bir noktaya geliyorlar ki, artık bu koşullar altında yaşamak imkânsızlaşıyor. İçine düşülen umutsuzluk hali toplumun geneline yayılıyor, ta ki kritik bir sayıya erişene dek. İşte o noktada imparatorluklar çökmeye başlıyor.

Ne kadar gizlense de adem -i merkeziyetçi bir hal alan küresel bir ayaklanma başladı.

Hoş geldin Üçüncü Dünya Savaşı.

Peki siz değerli okurlar, tarihin hangi noktasında konumlanmak istiyorsunuz? Tarafınız nedir?

Hareket eden bir trenin üzerinde tarafsız kalamazsınız.

Aydınlık bir ay dileklerimle.

Bunları da sevebilirsiniz