Özelleştirme ve Yabancılaştırma Sürecinde Tarımsal Su

Su, canlı yaşam için vazgeçilmez bir araçtır. Ancak, dünyada kullanıma uygun suyun yeterli olmadığı söylenebilir. Göstergesi yıllık yenilenebilir su miktarıdır. Buna göre; yılda kişi başına 1000 m3 altında su tüketen ülkeler «su fakiri”, 1000-3000 m3 arasındaki ülkeler «su kısıtı” ve 10000 m3 üstünde olan ülkeler «su zengini” olarak kabul ediliyor. Türkiye’de ise yılda kişi başına düşen su miktarı 1500-1600 m3 dolayındadır (Anon, 2008; www.tuik.gov.tr).

Suyun kullanımı ve yönetimi, anılan özelliği nedeniyle dünyada önemli bir konu durumuna gelmiştir. Bu bağlamda Dünya Su Konseyi (DSK) kurulmuştur. DSK üye yapısında devletlerin su ve çevre ile ilgili kurumları, çokuluslu ya da yerel su şirketleri, Birleşik Milletler’e bağlı kuruluş ya da enstitüler ve vakıflar vardır (www.tr.vikipedia.org/wiki).

DSK, diğer uluslararası örgütler gibi, küreselleşmeye, bir başka deyişle yeni liberal politikalara hizmet eden bir kuruluş niteliğindedir (Salihoğlu, 2009).

Tarımsal sulama da, dünya nüfusunun artması ve su kaynaklarının kirlenmesi ile birlikte trilyonlarca dolarlık bir rant kaynağına dönüşmüştür. Bu nedenle de su, uluslararası tekellerin av konularından birini oluşturmaktadır.

Yazıda, Türkiye’de tarımsal su kullanma ve yönetiminin özelleştirilme sürecine nasıl dönüştürülmekte olduğu özetlenecektir. Ancak konunun kavranabilmesi için DSK’in düzenlemekte olduğu Dünya Su Forumları (DSF) kararlarını irdelemekte yarar vardır.

Dünya Su Konseyi Kararları

DSK politikaları en somut biçimiyle, DSF’nin belgelerinden izlenebilir. DSK,1997 yılından itibaren beş forum düzenlemiştir. Bunlar sırasıyla,1997’de Marakeş/Fas,2000’de Lahey/Hollanda, 2003’de Kyoto/Japonya, 2006’da Meksiko/Meksika ve 2009’da İstanbul/Türkiye’dir.

Forumlarda alınan kararları şu başlıklar altında özetlenebilir:

– Su kaynaklarını paylaşmak

– Suyu fiyatlandırmak

– Suyu iyi bir «yönetişim” ile yönetmek

Alınan kararlar biraz daha açıldığı zaman ortaya çıkan görünümüm şunlar olduğu görülecektir:

– Dünya su kaynakları küresel aktörler tarafından yönetilsin

– Suda kamu çıkarı değil, kar peşinde koşan şirketlerin çıkarları söz konusu olsun

– Suyun bedelini ödemeyen yoksulların suları kesilsin

Örneğin, İstanbul´da yapılan 5. Dünya Su Formu´nda alınan kararla, dünyayı gelecekte büyük bir kuraklık bekliyor bahanesi öne atılarak suyun tasarruflu kullanılması ilkesi öne çıkartılıyor ve Avrupa Birliği’nin uyum yasalarında «su kullanma mutabakatı” kararıyla suyun uluslararası kullanıma açılması isteniyor. Özce, yapılacak özelleştirmelerle su da tıpkı tohum gibi uluslararası firmaların kazanç kapısı haline getirilecektir.

Suyun kullanımı ve yönetiminin kimlere teslim edileceğine ait çok sayıda bilgi vardır. Üstelik sahiplenecek şirketler bunu saklamayı bile düşünmemektedir. Örneğin, 2009 İstanbul Su Forumu’nun destekleyicilerinden biri «Superlit” şirketidir. Şirket, yayımladığı bülteninde şöyle demektedir: «Superlit; sosyal sorumluluk bilinci ve 5. Dünya Su Forumu’na verdiği destek doğrultusunda, foruma katılmaları için Avusturya, Bulgaristan, Rusya, Suriye, Romanya başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinden gerek ticari gerekse idari kurum yetkililerini Türkiye’ye davet ederek 5. Dünya Su Forumu kapsamında, forum haftası boyunca misafir etmekten memnunluk duymuştur.” (www.superlit.com)

Türkiye’de Suyun Yönetimi

Türkiye’de tarımsal su tesislerinin kurulması, bakım ve onarımı ile dağıtımı konusunda doğrudan bağlantılı kurum ve kuruluşların başlıcaları, Devlet Su İşleri (DSİ), Sulama Kooperatifleri ve Sulama Birlikleri’dir.

Devlet Su İşleri

Devlet Su İşleri’nin (DSİ) temel görevi, su kaynaklarının ekonomiye katkısını sağlayacak etkinlikler yapmaktır. Bu bağlamda;

– Sulama tesisleri kurmak, kurulan tesislerin bakım ve onarımlarını yapmak,

– Enerji üretmek,

– Taşkınlara karşı tarım arazilerini korumak,

– Yeraltı sularından yararlanmak için açılacak kuyuların özeliklerini belirlemek,

– Nüfusu 100 bini aşan yerleşim birimlerin içme ve kullanma suyu gereksinimleri için tesisler yapmak şeklinde özetlenebilir (www.dsi.gov.tr; Anon, 2008).

DSİ’nin Genel Müdürlük dışında 26 bölge örgütü ve 4000’den fazla teknik kadrosu vardır. DSİ, suyun dağıtım işini ilk yıllarda Toprak Su Genel Müdürlüğü kapsamında kurulan Toprak Su Kooperatifleri aracılığıyla gerçekleştirdi. Toprak Su Genel Müdürlüğü, 1985 yılında Yol Su Elektrik Genel Müdürlüğü ile birleştirildi ve daha sonra kapatıldı. DSİ, özelikle 1993’den sonra tesislerinin, sulama birliği, sulama kooperatifi, belediye ve köy tüzel kişileri (KTK) gibi çiftçi organizasyonlarına devrini hızlandırdı. Devirde en yüksek paya, sulama birlikleri sahip olmuş, bunu kooperatif,belediye ve KTK izlemiştir (Çakmak ve ark., 2005).

Bu bağlamda Dünya Bankası ile 1998´de imzalanan anlaşma doğrultusunda sulama yatırımı ve yönetiminde «Sulama Yönetiminde ve Yatırımlarında Katılımcı Özelleştirme” olarak yeni bir döneme girildi. DSİ’nin özelleştirme uygulamasında bugün yüzde 96´lık bir düzeye ulaşılmış ve Türkiye’de 500´ün üzerinde sulama birliği kurulmuştur (Yıldız ve Özbay, 2008). Böylece Türkiye´nin en büyük gizli özelleştirmesinden biri gerçekleştirilmiştir. Bununla birlikte, bu uygulamadan beklenen sonucun alınamadığı, sulamada verimliliğin ve sürdürülebilirliğin sağlanamadığı da açıktır. Dünya Bankası uzmanları tarafından hazırlanan 2006 tarihli raporda «Dünyada çok övülen sulama projelerinin çiftçilere devri belki de çok aşırı, çok erken ve çok hızlı olmuştur” denmektedir.

Sulama Kooperatifleri

Sulama, tarımda verimliliğin artırılmasında en önemli etmendir. Bu nedenle, özellikle kurak ülkelerde su kaynaklarının ortaklaşa işletilmesi düşüncesi çok eskilere, olasılıkla tarih öncesine kadar gitmektedir. Bugün, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çoğunda su tesislerinin yönetimi, sulama kooperatifleri ile gerçekleştirilmektedir (Mülayim, 2010; www.tuskoop.org).

Türkiye’de sulama kooperatifleri, 1963 yılından itibaren «Toprak Su Kooperatifleri” adıyla kurulmaya başlamıştır. Daha sonra bu kooperatiflerin adı «Sulama Kooperatifleri”’ne dönüştürülmüştür Anılan kooperatifler, 1163 sayılı Kooperatifler Yasası’na göre çalışmalarını sürdürmektedirler.

Sulama Kooperatifleri’nin başlıca etkinlikleri şunlardır:

– DSİ’den alınan suyun tarımda kullanımı sağlamak

– Tarım arazilerinin tesviyesini yapmak

– Sulama tesislerini kurmak, işletmek, bakımlarını yapmak ve yaptırmak

Sulama Kooperatifleri, «Türkiye Sulama Birlikleri Merkez Birliği” adıyla üst örgütlenmesine sahiptir. Merkez Birliği’ne bağlı 27 Bölge Birliği ve 2500 birim sulama kooperatifi vardır.

Sulama Birlikleri

Sulama Birlikleri, ilk başlangıçta diğer hizmet birlikleri gibi, 26 Mayıs 2005 günlü 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Yasası´nda öngörülen kurallara göre yönetiliyordu. Yasada, Birlikler Bakanlar Kurulu Kararı’yla kuruluyor ve Birlik Meclisleri Mahalli İdare Meclisleri’nin seçeceği üyelerden oluşuyordu. Birlik gelirlerinin bir kesimi, İl Özel İdare Bütçeleri ile diğer kamu kurum ve kuruluş bütçelerinden ayrılacak ödeneklerden sağlanıyordu. Yönetimi, organları ve yapısı, aynen köylere hizmet götürme birlikleri gibi idi. Bu nedenle, kamu kuruluşu niteliğindeki bu birliklerin yönetimi, devletin denetimindeydi. Devletin, birlikler ile yeni bir örgütlenmeyi gitmesinin amacı, olasılıkla sulama kooperatiflerine rakip olacak ve onların yerine geçecek kuruluşları oluşturmaktı.

Bugün gelinen noktada, 22 Şubat 2011 günlü Resmi Gazete´de 6172 sayılı «Sulama Birlikleri” adlı bir yeni bir yasa yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Yasa, temel olarak tarımda kullanılan suyun rantının uluslararası tekellerin emrine sunulmasını sağlayacak önemli değişiklikler içermektedir.

Yeni Sulama Birlikleri Yasası’nın getirdikleri şunlardır:

– DSİ’de sulama alanından kısa sürede kademeli olarak çekilecektir.

– Yasaya göre sulama birliklerine üye olabilmek için tapu sahipliği ya da en az 5 yıl araziyi kiralamış olmak şartı getirilmektedir.

– Birlikler ekilecek ürünü belirleyeceklerdir.

– Birliklere de şirketlerdeki gibi yönetim ve oy kullanmada sahip olunan tapu miktarı ve kullanılan su oranına göre temsil etme hakkının verilmektedir.

– Sulama birlikleri, yap-işlet-devret ile iç ve dış borç alma yetkileriyle donatılmıştır.

– Yasada Sulama Birlikleri’nin kurulmalarında Bakanlar Kurulu’nun yetkisi ortadan kaldırılmış, üye olmak isteyen su kullanıcılarının birlik ana statüsü hazırlaması yeterli görülmüştür. Karar ve yönetim organlarından da devlet çıkarılmış, karar organı olan Meclis üyelerinin, birlik üyelerince; yönetim organı olan Yönetim Kurulunun ise Birlik Meclislerince seçilmesi öngörülmüştür (www.mevzuat.adalet.gov.tr).

Sulama Birlikleri Yasası ile olası gelişmeler ise şöyle özetlenebilir (Kaymakçı, 2011a; Kaymakçı, 2011b; Sev, 2011):

>Sulama Birlikleri, özel bir işletme yapısına sahip olacaktır. İl Özel İdareleri ile örgütsel bağı koparılacaktır. DSİ’nin bütçelerini onama ve yeni yatırımlara izin vermesi, sınırlı bir vesayete dönüşecektir.

>Yasa ile getirilen en önemli olumsuzluklardan biri ise, birliklerin kamu kaynaklarından aldıkları payın kesilecek olmasıdır. Birlikler yeni yatırımları ile bakım ve onarım gibi giderlerini katılım payları ve su kullanıcılarından alacakları hizmet bedelleriyle karşılamak zorunda kalacaklardır.

>Yasa ile birliklerden tarımsal sulamayı yönetmeleri istenmektedir. Ancak çiftçilerin bilgi birikimi ve yönetim yetenekleri, büyük ölçekli yatırımları/projeleri yönetecek düzeyde değildir. Devlet katkısı olmasına karşın Birlikler bugüne değin tarımsal sulamada başarılı olamamışlardır. Yeni yatırımlar bir yana, var olan tesisler de çürümeye terk edilmiştir. Su kaçakları çok fazladır. Borçları nedeniyle elektrikleri kesik olduğu için birlikler de sulama kooperatifleri gibi sulama yapamamaktadırlar.

>1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre kurulmuş olan sulama kooperatifleri, 2 yıl içerisinde tasfiye edilecek ve durumları kanuna göre düzenlenecektir.

>Böylece suyun mülkiyeti ve bedelinin, dolaysıyla ülke tarımsal üretimlerinin belirlenmesinde güçlülere ve büyük sermayedarlara egemenlik hakkı devir edilecektir. Özce, tarımsal sulamanın ticarileştirilmesi ve yabancılaştırılması kaçınılmaz olarak gündeme getirilecektir.

Ne Yapmalı?

*Türkiye´nin tarımsal üretimlerdeki bağımsızlığı ve ağırlıklı olarak gıda egemenliği, kırsalda yaşayan çiftçi ve köylülerin yerlerinde kalıp üretimde devamlılığını sağlaması ile olasıdır. Birlik Yasası, tarımda uygulanan diğer politikalar gibi küçük ve orta ölçekli işletmelerin tasfiyesine yöneliktir. 6172 sayılı yasanın Türkiye üretim yapısına göre düzenlenmesi gerekiyor. Burada, sulama kooperatifleri ile sulama birlikleri arasında yeğlenecek kurumun ne olması konusunda bir karar verilmelidir.

*Bize göre, demokratik niteliklerinden dolayı sulama etkinliğinde de kooperatif kurumlar öne çıkarılmalıdır. Aslında çıkarılan Birlik Yasası, şimdiki durumda salt sulama kooperatiflerinin tasfiyesine yönelik bir etkinlik olarak gözlemlenebilir. Ancak, uzak erimde demokratik kooperatifçiliğinin mülgasına yol açacak gelişmelerin ilk habercisidir. Bu nedenle, kooperatifçilerin bu yasaya karşı tavır geliştirmeleri kendileri için kaçınılmaz bir zorunluluktur.

*İller Bankası’nın yeniden 1980 öncesi konuma getirilmesi gerekmektedir. Şimdiki durumda, kamu kredileri sağlayan bir kurum olmaktan çıkarılmış, uluslararası piyasadan sağlanan krediyi, kredi ölçütleri doğrultusunda yerel yönetimlere dağıtma işlevini üstlenen aracı bir kurum durumuna dönüştürülmüştür (Anon, 2011).

*Su Yasası taslağı çalışmalarına yol göstermek amacıyla başta kooperatifler olmak üzere tarımla ilgili bileşenler, toplum ve meslek örgütleri ve sendikalar, ancak ağırlıklı olarak küçük ve orta ölçekli işletmelerin sahipleri «Türkiye Su Meclisi” oluşturmalıdır (Salihoğlu, 2009).

*Endüstriyel tarım yerine, daha az su ya da kurak koşullara yapılabilecek tarım sistemlerine yönelmelidir. Bilindiği üzere endüstriyel tarım, şirket tohumları, kimyasal ilaç ve gübre kullanımını gündeme getirmekte, bu durum ise aşırı su kullanımına neden olmaktadır (Özkaya,2009). Yerel tohum ve damızlıkların kullanılması, korunması ve geliştirilmesi, gelecekte iklim değişiklikleriyle çevre koşullarında ortaya çıkabilecek olumsuzluklara karşı en uygun özdek olmaları gibi nedenle de zorunludurlar.

*Hidroelektrik Santralleri (HES)’ler yapılmak istenmesinin ardındaki neden, suyun özelleştirilmesine yöneliktir. Elektrik üretimindeki payları yüksek değildir. HES’lerin inşasıyla karşılanacak en yakın tehlike doğanın tahribatı olacaktır. Bu nedenlerle, HES’lere karşı mücadele eden toplumsal güçlerle, kooperatifler arasında dayanışma artırılmalıdır (Özkaya,2011).

Kaynakça

Anon., 2008.Türkiye’de Su Yönetimi: Sorunlar ve Çözümler. TÜSİAD, İstanbul

Anon, 2011. Hidroelektrik Santraller Raporu. TMMOB Yayınları

Çakmak,B., Yürdem,H., Gökalp,Z., Erdoğan,F.C., Demir,G., Kumbaroğlu,Ş., 2005. Sulama Araç, Yöntem ve Organizasyonları.Türkiye Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi Bildirisi, 3-7 Ocak 2005.Ankara.

http://www.dsi.gov.tr

http://www.kamudan.com Sev, A.K., 2011Sulama Birlikleri ile Ne Amaçlanıyor?

http://www.mevzuat.adalet.gov.tr

http://www.tuskoop.org

http://www.tr.vikipedia.org/wiki

http://www.tuik.gov.tr

http://www.superlit.com

Kaymakçı,M., 2011a. Suyun Sahibi Kim? Üretici Gazetesi 6 Ağustos.2011

Kaymakçı,M., 2011b.Yeni Sulama Birlikler Yasası ile Tarımsal Su Yabancıların Denetimine Mi Girecek? Üretici Gazetesi; 11 Kasım 2011

Mülayim,Z.G., 2010. Kooperatifçilik.Yetkin Yayınları,Ankara

Özkaya,T., 2009. Tarımsal Su Politikaları Bildirisi (Basılmamış)

Özkaya,T., 2011. Dereleri Yok Edecek Yasa Durdurulmalı.Üretici Gazetesi

Salihoğlu,S., 2006. Dünya Su Konseyi, Su Forumları ve İstanbul 2009. Jeoloji Mühendisleri Odası2006/3 Haber Bülteni

Yıldız,D., Özbay, Ö., 2008. Su ve Toprak.USİAD 1. Baskı, İstanbul

Bunları da sevebilirsiniz