Arap Baharı, İhvan, El Kaide ve Türkiye Üzerine

Türkiye’nin yakın çevresinde, «Arap Baharı” olarak da adlandırılan ve başta Kuzey Afrika coğrafyası olmak üzere Suudi Arabistan dışındaki Arap Yarımadası ve Ortadoğu’nun önemli bir bölümünü etkisi altına alan halk hareketler; siyasal, toplumsal, ekonomik ve hatta stratejik açıdan 21. yüzyılın en önemli kırılma noktasını oluşturacak gibi görünmekte.

Arap Baharı, soğuk savaş döneminin başından bugüne uzanan süreçte kemikleşen ve kemikleştikçe de yozlaşan tek adam yönetimlerinin ortadan kaldırılması ve demokratik süreçlerin hız kazanması anlamında umutların yeşermesine neden olsa da, orta ve uzun vadede dünya üzerinde yeni bir ortaçağa zemin hazırlıyor.

Bunu görünür kılan unsur, halk hareketlerinin yaşandığı ve yaşanmakta olduğu ülkelerde büyük bir toplumsal tabanı bulunan, kısaca «İhvan” olarak adlandırılan İhvan-ı Müslimin, yani Müslüman Kardeşler Örgütü.

Yapılacak ilk serbest seçimlerde İhvan’ın ya da İhvan’ın siyasal yapılarının; Tunus’tan Mısır’a, Suriye’den Filistin’e kadar Arap coğrafyasında iktidarı ele almasına kesin gözüyle bakılıyor.

Bu, Sünni totaliter anlayışın bütün Ortadoğu coğrafyasında meşru bir şekilde iktidara gelmesi anlamını taşıyor. Serbest seçim süreçlerinin meşrulaştıracağı bu totaliter anlayışların iktidara taşınmasını, Sünni Arap blokunun Şii İran’a karşı stratejik bir zaferi olarak görmek de olası.

Bu süreç -Suriye ve Suudi Arabistan’da kırılma yaşamazsa- görünür bir gelecekte Ortadoğu ve Arap coğrafyası Sünni Arap Bloku ile Şii İran, Irak ve Körfez ülkeleri ile Suudi Arabistan’ın Şii bölgeleri arasında çok ciddi bir konfrontasyon (cepheleşme/çatışma) zeminini de ortaya çıkarmış olacak.

Öte yandan, Usame bin Ladin’in öldürülmesi, ihvanlaşma sürecinin sadece Arap coğrafyası ile sınırlı olmadığını da gösterdi. El Kaide’nin ikinci adamı olan Eymen El Zevahiri’nin İhvan-ı Müslimin’in içinden çıktığı ve örgütle yakın ilişki içinde olduğu dikkate alındığında, kısa süre içinde El Kaide’nin de ihvanlaşma sürecinden nasibini alacağı düşünülüyor.

Bunların yanı sıra El Fetih ile yapılan anlaşma sonrasında İhvan’ın Filistin kanadı olan Hamas’ın önünün açılması, kısa süre sonra Filistin sorununun çözümünde de İhvan’ı önemli bir oyuncu yapacak gibi görünüyor. Kaldı ki Ortadoğu’nun kanayan yarası olan Filistin sorunun çözümünde İhvan’ın rol üstlenmesi, stratejik ve siyasal açıdan bütün bölgede önemli bir kazanım elde etmesini de sağlamış olacak.

Türkiye’de ise İhvan-ı Müslimin’e hiç de uzak olmayan bir iktidar, 2002 yılından bu yana yönetimde bulunuyor. Batı’nın kendi ekonomik ve stratejik çıkarlarını korumak için «demokrasi” gibi evrensel kavramların arkasına sığınarak desteklediği bu yapıların benzerlerinin, Ortadoğu coğrafyasından sonra dünyanın diğer az gelişmiş bölgelerinde farklı isimlerle ortaya çıkacağına da kesin gözüyle bakılıyor.

Tablonun bütününe bakıldığında, Sünniliğin muhafazakâr yapısına dayanarak oluşturulacak/dönüştürülecek toplumsal yapılarla yeni bir ortaçağın kapısı da aralanmış olacak. Sözün özü, «Arap Baharı” ile başlayan dinselleşme ve totaliter rejimleri demokrasi adına meşrulaştırma süreci, dünya üzerinde gerçek demokrasi arayışlarının sonbaharı olacak gibi görünüyor.

Bunları da sevebilirsiniz