Âlim Ses Verdi Gündem Değişti

Takvim yaprakları 11 Şubat 2011 gününü gösteriyor.
Balyoz Darbe Planı Davası’nın 13. duruşmasında savcı, Gölcük Donanma Komutanlığı’ndan edinilen belgelere dayanarak 186 sanık için tutuklama istiyor. Beş saat süren bir değerlendirmeden sonra mahkeme heyeti, aralarında emekli general ve amirallerin de bulunduğu 163 sanığın tutuklanmasına karar veriyor. Bu sanıklardan mahkemede hazır bulunan 134’ü duruşma sonunda tutuklanıyor. Muvazzaf askerler Hasdal Askeri Cezaevi’ne, emekli sanıklar ise Silivri Cezaevi’ne konuluyor.
Türkiye, Hürriyet gazetesinin «Şok Tutuklama” manşetiyle okuyucularına duyurduğu bu olaya kilitlenmiş iken; Selçuk Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Orhan Çeker’in 15/16 Şubat günü basın-yayın organlarına düşen sözleri gündemi değiştiriveriyor.
Amiyane tabiriyle Balyoz Davası’na olan kamuoyu ilgisi güme gidiyor.
Çeker’in bazı kadınlarımız ve kadın örgütlerinin tepkisine neden olan sözleri şunlar: «Sorunun odağında kim var? Kadın var. Kardeşim sen dekolte (açık giysi) giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmayacaktır. Tahrik ettikten sonra sonucundan şikâyet etmen makul değildir. Bu konuda suçu işleyenleri savunduğum anlaşılmasın. Elbette işlenen suç son derece iğrençtir. Lakin bu suçun işlenmesinde dekolte ve tahrik edici kıyafetler giyinen kadının da etkisi küçümsenmeyecek kadar büyüktür. Bu konuda tabii ki erkek suçludur, ama kadının da suçu göz ardı edilirse meseleyi çözümde yanlış adım atmış oluruz. Bu olayda her iki taraf da suçludur” (Hürriyet, 16 Şubat 2011).
Ağızdan Çıkan Söz Yaydan Çıkan Oka Benzer. Geri Alınamaz
«Anlayana uzun uzadıya açıklama yapmaya gerek yok. O leb demeden leblebiyi anlar” anlamında kullandığımız bir atasözümüz var: «Arife Tarif Gerekmez”. Ben yukarıdaki alıntıyı okuyan herkesin arif, yani bilgili olduğunu varsayıyorum.
Bu bağlamda söz konusu âlimin 18 Şubat günü, avukatıyla birlikte kişisel web sitesine (www.orhanceker.com) kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla koyduğu bir açıklama bana göre hiçbir anlam ifade etmemektedir.
Hal böyle olmakla birlikte, bir yanlışı düzeltmek ve birkaç hususa değinmeyi gerekli görüyoruz. Web sitesindeki açıklamada, «Kadın suça ortaktır” ifadesinden adli suç kastedilmemiş, ahlaki erdemlere aykırılık ve örfen suç yani «günah” kastedilmiştir. Zaten müvekkilim İlahiyat Fakültesi’nde İslam Hukuku öğretim üyesi olduğu için, ifadelerinin de adli açıdan değil, dini açıdan yorumlanması bir zorunluluktur,” deniliyor.
Öncelikle ‘örf’, Şeriat’ta (ayetler/hadisler/icma-i ümmet) var olmayıp, insan ve gelenekten kaynaklanan hukuk kurallarının bütünüdür. Bu sebeple ‘günah’ın (aynı ‘sevap’ gibi) örfen suç olması mümkün değildir.
İkincisi, Anayasasında da açıkça yazdığı üzere Türkiye bir hukuk devletidir (md. 2). Bazılarının ağzından düşürmediği «ileri demokrasi” (sadece «demokrasi” hedefimize ne oldu? Anlamak mümkün değil), ancak çağdaş hukuk üzerinde yükselebilir. Bu sebeple âlimin açıklama yaparken, İslâm Hukuku (Şeriat) bağlamında konuştuğunu peşinen söylemesi, ulusal birlik ve beraberliğe her zaman olduğundan daha çok gereksinim duyduğumuz şu günlerde fevkalade önemlidir.
Son olarak, niye tüm kadınlarımız ve kadın örgütlerinin değil de, sadece bazılarının tepki gösterdiği üzerinde durup düşünmeliyiz. Bu ülkede dekolte giymeyen kadın ve kızlarımız, tecavüz ve tacize maruz kalmıyorlar mı? Yeri gelmişken, tanınmış sosyologlarımızdan Nilüfer Göle’nin, «Mahremin Göçü” başlıklı kitabında (Hayykitap, İstanbul 2011), muhafazakâr giyim-kuşamın sembollerinden biri hakkında söylediklerine kulak verelim: «Başörtüsü dişiliği ortadan kaldırmıyor. Başörtüsü daha dişi… Çünkü bir kere kadın unisex (her iki cinse de uygun) olmaktan çıkıyor. Üstelik daha da görünürleşiyor” (Milliyet, 25 Şubat 2011).
Soruyorum: Karnı aç olanların pastırma, sucuk, peynir ve bal gibi ürünlerle dekore edilmiş şarküteri vitrinlerinden; araba sahibi olmayanların oto-galeri vitrinlerinden tahrik olup camları indirmesi ve istediğini alması hak mıdır? Sorunun odağında mal sahipleri mi var?
Aman dikkat!
Atasözlerimiz Kadınlarımız Hakkında Ne Diyor?
Bilindiği üzere atasözleri, halkların yüzyıllar öncesine giden deneyimlerinden süzülmüşlerdir. İşte bu nedenle verdikleri mesajın doğruluğu genel kabul görür. Ancak ben her zaman böyle olduğunu düşünmeyenlerdenim.
Önemli dilcilerimizden Ömer Asım Aksoy’un, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü başlıklı çalışmasına (Cilt 1, İstanbul: İnkılâp Kitabevi 1988), ‘kadın’ bağlamında göz atınca, haklı olduğumu bir kez daha anladım.
İşte yazılanlar:
«Kadın erkeğin şeytanıdır”.
«Kadının fendi erkeği yendi”
(Kadınlar kurnazlıkta erkeklerden üstündürler. Çeşit çeşit oyunlarla her zaman erkekleri yenerler” anlamında).
«Kadının şamdanı altın olsa mumu dikecek erkektir” («Kadın ne denli bol, değerli çeyizle gelirse gelsin evin bütün eksiklerini erkek sağlar; giderlerini erkek karşılar” anlamında).
«Kadın kocasını isterse vezir, isterse rezil eder”.
«Kadın kocasının çarığı, anasının sarığıdır” (Kadın kocasının çıkarıp attığı çarık gibi terk edilebilir bir durumdadır. Ama annesi onu her zaman baş tacı eder” anlamında).
«Kadın var arpa ununu aş eder, kadın var buğday ununu keş eder”.
«Kadın malı, kapı mandalı”.

Evet, atasözlerimizde kadın ve kızlarımızın durumu bu.
Daha fazla içinizi karartmak istemediğimden «kaşık düşmanı” ile başlayıp, «eksik akıllı” ile devam eden deyimlerimizi hiç sıralamıyorum.

Bunları da sevebilirsiniz