Bereketli Hilal’den Günümüze Elementlerin İzinde

Asur ticaret kolonileri

Elementler tarih boyunca uygarlıklara yön ve biçim vermiş. Günümüzde her geçen gün kızışan elementler savaşının geçmişte de izdüşümleri olduğu kuşkusuzdur.

Değişen element adlarıdır.

Örneğin, bakır, tunç ve demir bir dönem çağların adı olmuştur. Bu çağların açılıp kapandığı dönemlerde doğal olarak bu elementlerin doğada bulunup, çıkartılması kadar bulunamadığı yerlere götürülmesi önem taşımıştır. Bu elementleri bir şekilde edinebilenler uygarlaşma yolunda sıçrama yapabilmişlerdir.

Uygarlığın sıfır noktası Bereketli Hilâl’de elementlerin izini sürmek bugüne uzanan serüveni anlamaya yardımcı olabilir.

MÖ 2000’de başlayan Asur kaynaklı ticaret etkinlikleri bölgenin ve dünyanın uygarlık süreçlerine önemli katkılar sunmuştur.

Asur’da kendisini gösteren monarşi-aristokrasi-demokrasi karması yönetsel anlayışın bu etkinlikleri olumlu etkilediği yönünde görüşler olduğunu anımsatmakla yetinelim.

Ticaretin örgütlülüğü ve o günün koşullarında Karadeniz kıyılarına ve bugünkü Afyonkarahisar’a uzandığı göz önüne alındığında devlet yapısının olumlu katkısı daha iyi anlaşılacaktır.

Asurlular 40 kadar ticari merkez oluşturmuşlar. Bunların 30’u günümüz Türkiye sınırları içinde kalmıştır. Asurlular bu merkezleri liman ya da karum/wabartum olarak adlandırmışlar.

Develerin taşıma amacıyla kullanımının MÖ 1200’de başladığı düşünülürse Asurlular ticaret için başka bir canlı kullanmak zorundaydı. Bu amaçla her birinde sayıları 250’ye varan eşek kervanlarını kullandılar. Her bir kervanın Anadolu’ya gidişi ve dönüşü 3 ay sürmekteydi.

Kalay ticareti

Asurlular, Anadolu’ya baharat, ipek ve değerli taşlar gibi nesneler taşımış olsalar da uygarlığı etkileyen ve Anadolu’nun önde gelen beklentisi olan kalayı ilk sıraya yazmak doğru olacaktır. Latince adı Stannum (Sn) olan kalay, uygarlığı biçimlendiren birincil ticari ürün olmuştur denebilir.

Bakırla 1’e 10 karıştırıldığında elde edilen bronz ya da tunç bir çağa adını verecek denli önem taşımıştır. Tunç, savaş araçları üretiminde de önemli üstünlük öğesi olmuştur. Belki de böylelikle bölgede güçlü siyasal oluşumların ortaya çıkmasının yolu açılmıştır.

Anadolu’ya gelen kalayın Türkmenistan ve Afganistan kaynaklı olduğu yapılan arkeolojik çalışmalarla kanıtlanmıştır. Asurlular, uzaklardan gelen ve Anadolu’da aranan bir ürünü taşıyarak önemli bir iş yapmışlardır.

Bu noktada, şu bilgiyi de eklemekte yarar var. Asurlular için kalay ticareti çok kazançlı olmamakla birlikte Anadolu’daki alıcılar diğer ürünlerin ticareti için kalay getirilmesini zorunlu kılmışlardır. Kazançlarını güvence altına almak isteyen Asurlular bu koşula uymak zorunda kalmışlardır.

Kalayla birlikte getirilenler

Doğudan, Anadolu’ya taşınan ve kalaya göre ikincil önemde olan ipek ve değerli taşlar Anadolu seçkinlerinin statülerini sağlamlaştırmada önemli işlev görmüşlerdir.

Asurluların, Anadolu’ya taşıdığı bir diğer önemli değer yazıdır. Başka yerlerde dayanıksız gereçler üzerine yazılan ve günümüze ulaşmayan yazı örneklerinin tersine Asurluların kil tabletleri bugüne ulaşmakta güçlük çekmemiştir.

Bugün, Asur ticaret kolonilerine ilişkin bir şeyler biliyorsak Kaniş’te bulunan kil tabletlere çok şey borçlu olduğumuz kuşkusuzdur.

Elle tutulup gözle görülemeseler de Asur ticaret kolonileri düşünce ve deneyim de taşımıştır Anadolu’ya.

Anadolu’ya yerleşen Asurluların buradakilerle melezleşmesi de bir başka karşılıklı değişim öğesi olmuştur.

Anadolu’dan götürülenler

Anadolu’ya getirilenlerin karşılığında Asurlular geriye altın, gümüş, bakır, obsidyen ve yün götürmüşlerdir. Verimli topraklara sahip Mezopotamya yeraltı kaynakları bakımından son derece yoksuldur ve dolayısı ile dışa bağımlıdır. Asurlu tüccarlar geri dönerken bu yoksunluğu giderecek ürünler taşımışlardır.

Asur ticaret kervanlarının güvenliği geçtikleri yerlerin yönetimince karşılanmıştır.

Assur ticaret kolonileri ticaret aracılığıyla bölgenin kalkınmasına ve varsıllaşmasına önemli katkıda bulunmuştur.

Eşeklerin çektiği arabalarla yapılan ticaret düzgün ve engebesiz bir yol gerektirince bayındırlık hizmetleri bu ticaretin bir diğer kazanımı olmuştur.

Kervanların geçiş yollarındaki yönetimlere vergi ödemeleri zorunluydu. Bu zorunluluk, farklı yolların izlenmesi ve vergiden bağışık kalınması seçeneklerini taşımıştır gündeme. Bu da kaçakçılığı doğurmuştur.

Asur ticaretinin sona ermesi ve geçmişten bugüne element egemenliği

Yaklaşık 200 yıl süren Asur ticaretinin sonlanması üzerine farklı görüşler dile getirilmektedir.

Kesin olmasa da ticaret yollarında kendisini gösteren güçlü devletlerin ortaya çıkmış olması bu sonlanmada öne çıkan öğe olarak değerlendirilmektedir.

Asur ticaret kolonileri aracılığıyla yaşama geçirilen alışveriş günümüzün petrolüne eşdeğer görülüyor kimi kaynaklarda. Doğrudur kuşkusuz.

Ancak, ben bir adım öteye geçerek Asur ticaretinin temel öğeleri olan elementlerin oynadığı rolü günümüzün seyrek elementlerininkiyle özdeşleştiriyorum.

Günümüzde, her ne kadar petrol baskın rolünü korusa da seyrek elementlerin önemi hızla artmaktadır. Hem teknoloji ürünlerinde giderek artan kullanımları hem de enerji kullanımına etkileri bakımından seyrek elementlere sahip olmanın önemi artık tartışılmamaktadır.

Gelinen noktada, tıpkı gıda egemenliği gibi element egemenliği kavramı kendisini göstermektedir.

Aşağıdaki görsel element egemenliğini anlatmamı kolaylaştıracaktır.

Radyoaktif element olan Uranyum ve bugün de değerli metaller olarak konumlarını koruyan Altın ve Gümüş bir yana bırakıldığında “seyrek elementler”in değerliliği dikkat çekicidir. Bu örnekten yola çıkarak, bu elementlere sahip olmanın önemini vurgulamış olduğumu varsayıyorum.

2022 yılı verilerine göre 1 kg Galyum’un 350 USD’lik ederiyle Demir’den 3000 kat pahalı olduğunu söylersek ne demek istediğimizi daha iyi anlatmış oluruz.

Henry Kissinger’ın şu sözü belleklere kazınmıştır.

Toplumları tarımla, ülkeleri petrolle denetim altına almak olanaklıdır.”

Değişen dünyada, o söze seyrek elementlerle ilgili bir ekleme yapmanın zamanı gelmiştir.

Tam da burada yeryüzündeki seyrek element egemenliğinde Çin’in % 92’yle ezici üstünlüğe sahip olduğu bilgisini paylaşmakta yarar var.

Seyrek elementlere sahip olmak ya da onlar üzerinde egemenlik kurmak kadar bu elementleri işlemenin ve uç ürünlere dönüştürmenin önemini göz ardı etmemek gerekir.

Teknoloji üretmek : Çağımızın temel gerekliliği

Bor elementi üzerinden örneklemek anlamayı kolaylaştırabilir. Bilindiği gibi, yüksek teknoloji üretmekte önem taşıyan bor rezervlerinin % 60’ından çoğu ülkemizdedir. Tonu birkaç yüz dolara dışsatımı yapılan Bor’un işlendikten sonra bize binlerce dolar ederle geriye satıldığını anımsayalım. Bor’a sahip olmak kadar onu işleyip teknoloji ürününe dönüştürmek göz ardı edilmemesi gereken bir önemli ayrıntıdır. Bor’dan el dezenfektanı ve çamaşır deterjanı üretmenin ötesine geçmek olmazsa olmaz gerekliliktir.

Unutulmamalıdır ki, çağımızda teknoloji üret(e)meyen toplumların kalkınmayı ve gönenci yakalaması neredeyse olanaksızdır.

Çağa uygun üretim ve stratejiler geliştirilmesi bakımından Türkiye’nin yeni düzenlemelere gitmesi kaçınılmazdır.

Teknoloji üretebilir olmak mutlak gerekliliktir. Teknoloji üretimi savunma sanayisindeki tekillikten çıkartılmalıdır.

Yeraltı kaynaklarımız : Altın ve seyrek elementler

Bir cumhuriyet kurumu olan MTA’nın adı varsa da etkinliği kısıtlanmış gibidir.

Ülkemiz toprakları altındaki seyrek element rezervleri konusunda bir çalışma var mıdır? Varsa sonuçları nelerdir? Yanıtları beklenen sorulardır.

Bu bağlamda aradığımız yanıtın ABD Başkanı Trump’tan gelmiş olması ironiktir. Eskişehir Beylikova’daki seyrek element rezervlerine ilgisi ve bunu da aşan isteği bizler açısından düşündürücüdür.

İstatistiksel bilgilere bakıldığında ülkemizde madencilik etkinlikleri nicelikçe son derece etkindir. Örneğin, son 15 yılda 386 bin madencilik ruhsatı verilmiştir. Bu uğurda ağaçtan, çiçekten, böcekten, kurttan, kuştan bile vazgeçilmiştir.

Altın, Türkiye’de en çok söz edilen madencilik türlerinden biridir denebilir.

Türkiye’de yılda çıkartılan 31 ton altın dünya üretiminin % 1’inden azına denk düşmektedir. Bu madencilik kendi ülkelerinde dalından çiçek kopartmanın yaptırıma bağlı olduğu ülkelerin şirketlerince yapılmaktadır. Türkiye’de 2024 yılında çıkartılan 31 ton altının en iyi olasılıkla % 10’u ülkemize kalmış olsa bile yitirilenleri karşılamaya yeter mi?

Madencilik ve çevre

Diğer yandan, altın başta olmak üzere ülkemizde gerçekleştirilen madencilik etkinlikleri doğal dokuyu yerle bir ederken kırsalda tarımdan ve hayvancılıktan kopartılmış işsiz kitleye iş olanağı yaratmaktadır. İlk bakışta olumlu gibi görünen bu durumun da son derece tehlikeli ve hatta ölümcül bir iş kolu olduğunu vurgulamaya bilmem gerek var mıdır?

Seyrek element madenciliğinin çevreye etkileri görmezden gelinecek gibi değildir. Bu yanıyla seyrek elementlerin iki tarafı keskin bıçak olduğunu saptarsak abartmış olmayız.

Günümüz teknolojisinin gereksinimleri göz önüne alındığında bir sonraki kuşağın geçtiğimiz 70.000 yıl boyunca 2500 kuşağın tükettiğinden fazla element tüketeceği öngörülmektedir.

4-7 gram platin için 1 ton kayanın, 1 kg vanadyum için 8.5 ton kayanın işlenmesi gerekmektedir. Bu yerkabuğunun altının üstüne getirilmesi demektir.

Diğer yandan, 2 gram yonga üretimi 32 kilogram atık üretilmesi anlamına gelmektedir.

Uzun erimde çevre sorunlarının gündeme gelmemesi olanaksızdır.

Madencilik ve elbette seyrek element madenciliği iki tarafı keskin bıçağa benzetilirse hataya düşülmüş olmaz.

Başka birçok konuda olduğu gibi bu önemli başlıkta da etkinliklerin ulusal çıkarlara uyarlanması önem taşımaktadır. Seyrek element madenciliğinden kaçınmak çok olası görünmemektedir. Böyle bir durumda hiç olmazsa seyrek elementleri işlemek ve uç ürünlere dönüştürmek öncelenmelidir.

Bunları da sevebilirsiniz