Sadizm, karşısındaki kişiye acı vermek veya eziyet etmekten haz duymaktır. Mazoşizm ise Sadizm’in karşıtıdır ve kendisine acı verilmesinden zevk alma duygusudur.
(Sadizm, sadistik öyküler yazan Marquis de Sade’dan… Mazoşizm adı ise, mazoşizm içerikli “Venus in Furs” romanıyla tanınan Leopold von Sacher-Masoch’tan gelir.)
Yaşadığımız koşullar gereği ikide bir diktatör ve diktatörlüklerden söz ediyoruz. Şu bir gerçek; yönetimi nasıl ele geçirmiş olursa olsun (ister darbe ile isterse demokratik yolu kullanarak) bütün diktatörler ruh hastası, sadist ve paranoyaktırlar. Diktatör, çevresindeki dar bir iş adamı grubunu (beşli çete gibi) besleyerek devletin olanaklarını onlara aktarırken, zor kullanarak halkın kendilerine “biat” etmesini sağlarlar.
Başlangıçta demokrasi pelerini giyen, sonrasında ise adım adım diktatörlüğe gidenler, darbe yaparak diktatör olanlardan daha kötüdürler. Çünkü klasik bir ordu darbesi yapan diktatör acımasız ve sadist olsa da halkı demokrasi ile aldatarak ‘darbeler zinciri’ yapanlardan daha dürüsttür. Demokrasi oyunu oynamaz!
İYİ DİKTATÖR-KÖTÜ DİKTATÖR
Antik Roma Cumhuriyeti’nde Senato yönetimi, Roma’nın tehlikeye girdiği durumlarda “geçici” bir diktatör atama yetkisine sahipmiş. Nitekim, bir kriz olmuş ve bilge insan Cincinnatus diktatör olarak atanmış. Diktatör yetkilerine sahip olan Cincinnatus, üç yıl içinde ülkeyi düzlüğe çıkardıktan sonra istifa etmiş ve Roma’nın yeniden cumhuriyet rejimine dönmesini sağlamış.
STOCKHOLM SENDROMU
Çıkar çevrelerinin yanı sıra, diktatörü en çok savunanlar, onun çile çektirdiği halk kesimidir.
Stockholm Sendromu olarak adlandırılan bu psikoloji içinde bulunan insan, desteklediği liderin despot bir diktatöre dönüştüğünü göremez. Çünkü akıl ve algılarını ona teslim etmiştir ve hiç sorgulamadan teslimiyet içindedir.
Bu teslimiyetin altında kimi zaman çaresizlik ve durumun daha kötüye gidebileceği korkusu da bulunur. Ama diktatör, İslam dinini kullanarak “öteki” dünyayı da satmaya(!) başlamışsa, Stockholm Sendromuna soktuğu insanın korku ve teslimiyetini daha da kolaylaştırır.
Diyelim Patagonya’nın diktatörü, şimdiki Diyanet Başkanı gibi (dinle ilişkisi tartışılan) bir din adamını yanına almışsa, işi kolaylaşmıştır. Bu dünyada diktatörün çektirdiği çileler vaazlarla taçlandırılır. Amaç, bu dünyada rahat etmekten umudu kesenleri, cennet umuduyla diktatöre biat ettirmektir.
Unutulmasın! Diktatörler; paranoyak, sadist ve yalancıdırlar! Onları destekleyen din adamları mı? Valla içinizden ne geliyorsa söyleyin!