Halk Sağlığı Sorunu Şiddet

Her şey bir akıllının çıkıp herhangi bir toprak parçasının dört tarafını çevirerek burası benim demesi ile başladı. Mülkiyetine sahip olduğu alanın içinde yaşayan hayvanı, ağacı, bitki ve kadınları da sahiplenmesi uzun sürmedi. Sahip olunan mülkiyetin, elde edilen ürünün kendi nesline aktarımının sağlanması ancak kadının çevrelenmesi, anaerkillikten uzaklaşılması ile mümkündü. İnsanoğlu kendi mülkiyeti için araç gereç geliştirmeyi, bir arada yaşamak için kurallar koymayı ve mülkiyeti korumak adına şiddeti kullanmayı öğrendi. Öğrendikleri, insanın doğayı biçimlendirme uğruna verdiği bütün kavga, bir anlamda doğaya yabancılaşma süreci ve insanoğlunun ödediği bedel oldu. Bu süreç kadın ile erkeği doğal olandan ve doğadan koparan da bir rol oynadı. Topluluklar halinde yaşamaya başlayan insan, kadının ve erkeğin oynayacağı rolleri kültürel olarak üretti, şekillendirdi ve bir sonraki nesil bütün bunları aile içinde öğrendi.

Toplumsal şiddet, dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük sorunlardan biridir ve bu sorun herkesi şu veya bu ölçüde etkilerken, genellikle toplumun en savunmasız kesimlerine çok daha büyük zarar vermektedir. Şiddet eyleminin akışı güçlüden güçsüz olana doğrudur ve şiddetin boyutlarının büyüklüğü ve çeşitliliği rahatsız edicidir. Dünya Sağlık Örgütü şiddeti bir halk sağlığı sorunu olarak değerlendirmiştir. Bu halk sağlığı sorununun aile içindeki izlerini takip etmek, birey olarak sorumlulukları gözden geçirmek için faydalı olabilir. Ailenin içinde var olan şiddet, toplumsal şiddeti besleyen önemli bir kaynaktır. Topluma katılan bireyin ilk eğitimini aldığı ailede, kendisine ve/veya ebeveynlerine yönelen şiddetin, bu şiddeti öğrenmesine, kabullenmesine, gelecek kuşaklara, başkalarına farklı biçimlerde aktarmasına hizmet edeceği açıktır. Ayrıca aile kurumu, aile içindeki şiddeti toplumsal cinsiyet rollerine dayandırarak, kültürel bir anlamlandırma, normalleştirilme görevi de sürdürmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada her üç kadından biri yaşamı boyunca psikolojik, ekonomik, fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Ülkemizde 2023 yılında kadına yönelik şiddet nedeniyle yaşamını kaybeden, ölümü şüpheli bulunan 248 kadının %65’i kendi evinde, en güvende olduklarını hissetmeleri gereken yerde öldürülmüştür. 248 kadından sadece %3’lük kısmı bilinmedik kişilerce, geri kalan %97’si ise aile bireyleri eş, baba, kardeş ve yakınlar tarafından öldürülmüştür. Bu verilerle de anlaşılacağı üzere aile kurumu kadının korunduğu bir yer olmaktan çıkmıştır. Buna rağmen Yeniden Refah Partisi ve Hüdapar, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Kanununun kaldırılmasını, kadınların ve çocukların ailede korunabildiği hatta muhafaza edilmesi gerekliliği nedeniyle talep etmektedir. Verilerle taleplerin aynı düzlemde olmadığı, kadının ve çocuğun aile içinde korunmadığı açıktır.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı bilinçlenme, kentli yaşamın sağladığı olanaklar, iş yaşamı, temel hak ve özgürlüklerin öğrenilmesi, değer yargılarının bu değişiklikleri içeren biçimde gelişip bir yaşam seçeneği olarak toplumun gündemine gelmesi, kadınların geleneksel rollere karşı çıkmasını sağlamıştır. Bu karşı çıkışlar fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddetin yaygınlaşmasına ve boşanma oranlarının artmasına da yol açmıştır. Kentli yaşamın hızında, anne, baba ve çocuklardan oluşan aileler, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, ekonomik kriz, çalışma yaşamının zorlukları, kültürel değerlerin hızla aşınması, ülkenin içinde bulunduğu dağ gibi sorunlardan etkilenerek parçalanmanın eşiğindedir. Boşanmanın nedenlerinden biri olan şiddet, yalnızca şiddete maruz kalan kadınları değil diğer aile bireylerinin ve çocukların üzerinde de olumsuz etkiler bırakmaktadır. Şiddet aile içinde çocuğu yetiştirmede bir disiplin aracı olarak da görülmekte, hatta normal bir durum olarak destek bile görmektedir. Azarlama, internet ve televizyon yasağı, oyun oynama yasağı, harçlık vermeme, %32,6 tokat atma, %20 dövme, odaya kapatma gibi eylemler incelenince fiziksel, ekonomik ve psikolojik şiddetin çocuklara karşı hesapsızca uygulandığı görülecektir. Her beş ebeveynden biri çocuğunu dövmektedir. Çocuklar ailelerinde, okullarında ve görsel medya üzerinden sürekli bir şiddete maruz kalmaktalardır.

Bu yazının bir sonucu var mı bilmiyorum. Toplumsal şiddet, aile içinde yaşanan derin travmalar, insanı kendine ve değerlerine yabancılaştırdı. Kapitalist emperyalist tüketim ekonomisi insanı insan olmaktan çıkarmıştır.

Bunları da sevebilirsiniz