Yetmiş yıl aradan sonra kurulan İzmir Şehir Tiyatroları son dönemlerde kentin kültür sanat yaşamında, hatta daha da öteye güncel siyasetinde tartışma odağı oldu, oluyor.
İrdeleyelim…
Dünyada ve Türkiye’de yönetsel anlayışın bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri erittiği, hatta yok ettiği, doğruluk, dürüstlük, hak, hukuk, iyilik, sevgi, saygı, onur, hakkaniyet, liyakat benzeri etik yaklaşımları önemsemediği, yok saydığı düzlemde miyiz, evet…
Bu tutumun mağdurlarının önemli bir bölümünün durumu kabullenip, korktukları, sindikleri ya da farklı gerekçelerle seslerini soluklarını kestiği bir gerçekle yüzleşmiyor muyuz, evet..
Daha da ötesi buyurgan, üstten bakan, dayatmacı, ayrıştırıcı, kindar, faşizan ve dibine kadar çıkarcı tek adam zihniyeti, sivil toplum kuruluşu, demokratik yapılar, siyasi partiler, yerel yönetimler, meslek odaları dahil , politik görüş fark etmeden her alanda büyük ölçüde egemen mi oldu, evet…
Sapla samanın bu kadar birbirine karıştığı, avantanın, yüzsüzlüğün, bencilliğin, köşe dönmeciliğin, insafsızlığın ,vicdansılığın yani insanlığın böylesine tüketildiği yozlaştığı bir düzende, kendilerini solcu sananların bile bundan” nasiplendiği”, neoliberal söylemlerle nefes tükettiği günlerde miyiz, evet…
Bütün bunlar nihayetinde ekonomik temelli mi, sömürüyle, yoksullukla, işsizlikle, geçim derdiyle bağlantılı mı, evet…
Öyleyse, denilebilir ki “bu durumda yazının girişinde belirttiğim tartışma konusunun çok mu önemi var ?”
Evet, var !
Yaşamın bütün unsurlarının birbirleriyle diyalektik ilişkisi olduğuna göre, var…
“ŞEYTANIN SOR DEDİĞİ”
Gelelim konuya…
Mevzumuz, İzmir Şehir Tiyatrolarında olan bitenlerle, Levent Üzümcü ve şürekası…
70 yıl sonra şehir tiyatrosuna kavuşan İzmir’de ,özerk yapının temellerini atan Kurucu Genel Sanat Yönetmeni , Türk tiyatrosunun saygın isimlerinden Yücel Erten günlerdir anlatıyor.
Öyle böyle değil. Hele Üzümcü ve şürekasına yönelik son eleştirilerinde “ticaret lobisi, taşeron şirketler, fonlanmalar, geçim kapısı” nitelendirmelerine yer verdiği cevapsız kalan sorular ve suçlamaları…( Ayrıntısı, Yücel Erten’in Tiyatro Dergisi’nde yer alan iki makelesinde https://tiyatrodergisi.com.tr/yucel-erten-yazdi-seytanin-sor-dedigi-1/ https://tiyatrodergisi.com.tr/yucel-erten-yazdi-seytanin-sor-dedigi-2/ )
Tık yok. Sadece muhataplarından değil, basından, İzmir’in her meselesine ahkam kesen zatı muhteremlerinden de…
Denilebilir ki 31 yıl Cumhuriyet’te çalıştıktan sonra , 9 yıldır yaşadığı köyde her gün tek kişilik yazı işleri toplantısı yapan, memlekette olan bitenle dertlenen, yazan çizen, konuşan, yargılanan, tehdit edilen biri olarak ” neden önce değil de şimdi topa girdin ? “
Anlatayım…
ASIL ÖNEMLİSİ LİYAKAT
Oğlum Ege Kızık, İzmir Şehir Tiyatroları çalışanıydı. Erten’in döneminde, dramaturg olarak Sanat İletişim Direktörlüğü görevini de 2 yıl süreyle üstlendi. Yazacaklarımın ” Oğlu orada da ondan ötürü” yorumuna yol açmaması için devreye girmedim, tartışmalara katılmadım.
Şu anda Ege, hak,hukuk, adalet, emek, emekçi söylemlerini dilinden düşürmeyen Üzümcü tarafından devre dışı bırakılıp, tiyatrodan koparıldığı için yazıyorum.
Onun bir türlü doyuramadığı yüksek egosuyla, kibirli ve kindar yaklaşımını, yakın zamanda öğrendiğim çalışanları ezmeye, dışlamaya yönelik tutumunu, hatta mobinge varan eylemlerini anlatmak, bu kente borcumdur.
Bu aşamada da sorulabilir ki ” baba olarak duygusal davranıyor olabilir misin ?”
Cevabım; beni tanıyanlar açısından toplam 31 yıl çalıştığım, 24 yıl Ege ve İzmir temsilcisi olarak görev yaptığım Cumhuriyet gazetesindeki ilkelerim, eylemlerim, tutumum ve duruşumdur. Gazetesine bile boyun eğmemek için ödediğim bedellerdir. Tanımayanlar açısından da hiç bir köşe yazımda ” ben ” sözcüğünü kullanmamam, bir ölçü sayılabilir mi acaba ?
Şimdi, ailemden bahsetmenin sıkıntısıyla öte yandan meselenin kişisel değil, kenti, İzmir’i, İzmirliyi ilgilendiren, toplumcu, kamucu bir yanı olduğu için ayrıntıya gireyim.
Ege, DEÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Dramatik Yazarlık Anasanat dalı 2012 yılı mezunu. Mezun olur olmaz iki oyunu, Devlet Tiyatroları’nın oyun havuzuna kabul edildi. Ortak Cinayetin Suç Duyurusu adlı eseri, Adana Devlet Tiyatrosunda sahnelendi. Aynı oyun bazı özel tiyatrolarca da sahneye konuldu. (Liyakatıyla ilgili Üzümcü’yle çalışan şehir tiyatrolarının danışma kurulundaki üniversite hocaları, bir değerlendirmede bulunur sanırım? )
2014 -2018 yılları arasında Aziz Kocaoğlu döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi Tanıtım bölümünde metin yazarı olarak çalıştı.
27 Ocak 2020’de şehir tiyatrolarının kuruluş sürecininde görev almak üzere Tunç Soyer tarafından sahne ve gösteri sanatları yöneticisi olarak atandı. Diğer görevli, Üzümcü’nün kankası “organize işler” becerisi yüksek, Orçun Masatçı’ydı…
Ardından içinde Üzümcü’nün de yer aldığı danışma kurulu oluştu. Takip eden süreçte şehir tiyatroları oyuncu ve teknik ekibi için kadro sınavı açıldı.
Sınav sonrasında mevcut yönetmeliğe uygun olarak Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten’in önerisi ve Başkan Tunç Soyer’in onayıyla Ege, Şehir Tiyatroları’nda dramaturg kadrosuna getirildi. Ardından Erten tarafından Sanat İletişim Direktörü olarak görevinlendildi ve yönetim kurulunun doğal üyesi oldu.
Yerel seçimler sonuçlandı, Cemil Tugay, Erten’in özerk tiyatro yönetmeliği değişikliğinden ötürü “darbeci” diye nitelendirdiği Levent Üzümcü’yü Genel Sanat Yönetmeni olarak atadı. Erten’le Üzümcü arasında sert tartışmalar başladı.
Üzümcü doğal olarak yönetici ekibini değiştirdi. Ege, dramaturg olarak çalışırken ( daha doğrusu hiç bir iş verilmeyerek çalıştırılmazken) yeni genel sanat yönetmeni, yakın çevresine, bazı sanatçıları ve çalışanları işten atacağını söylemeye başladı. Tiyatroda dört kişinin ismini dillendirdi. Gerekçe olarak da ” sınavsız” kadroya girdiklerini ileri sürdü. (Hepsi de kendisi kurucu danışma kurulu üyesiyken imzaladığı yönetmeliğe uygun çalışıyordu oysa ki .)
Her yerde,her şeyde asıl olan liyakat meselesi değil mi ?
İktidarın ayaklar altına aldığı bu değer, muhalif geçinen bazıları için de önemsizmiş anlaşılan.
Sınav nihayetinde yöntemsel bir konu, araç, daha da önemlisi Ege, şehir tiyatrolarının kuruluş sürecininde çalışırken ortada sınav mınav yoktu ki.
İkincisi, Üzümcü’nün de altında imzası olan yönetmeliğe göre şehir tiyatrolarında görevlendirilmişti. Ayrıca daha iki ay önce kankası Masatçı’nın karısını yönetmeliğe aykırı olarak şehir tiyatrosuna alıp, yönetici yapmasına ne diyecek acaba?
Hadi onun yaklaşımıyla bir soru daha. Oyun bile yönetmeden kamusal bir kurumda nasıl genel sanat yönetmeni olunuyor acaba, hangi sınava girdi ?
Bu durumda Ege’yi işinden etmesinin gerekçesi, hasım saydığı Erten’in yöneticilerinden birisi olması mıydı ?
Ya da mesleğinden kopardığı bir genci, “tiyatro lobisinin” faaliyetlerine engel olarak mı gördü ?
Yücel Erten’in kaleme aldığı, yukarıda linkini verdiğim “Şeytanın sor dediği ” yazılarına bakılırsa, bu olasılıklar ciddi duruyor.
AĞIR SORULAR VE SUÇLAMALAR
Elbet Üzümcü ve şürekası bu ağır soruları ve suçlamaları okudu ama tık yok.
Şimdi burada bir bölümüne bakalım ve soralım.
1- Daha kuruluş sürecinde danışma kurulu toplantısında, anılarıyla yaşasın Prof. Dr Hülya Nutku, Levent Üzümcü ile koordinatör Orçun Masatçı’yı akçeli işlerden dolayı sıkıştırmış. Üzümcü’ye “Senin İmbat Prodüksiyon şirketi ile ne ilişkin var?” diye sormuş . Tatmin edici bir yanıt gelmemiş, ardından Masatçı’ya yüklenmiş;
“O ‘Sofita’ projesinde Belediye tarafından satın alınıp yayınlanan acemice, saçma sapan işler nedir?” diye.
Erten’in o toplantıdaki yorumu şöyle olmuş :
” Bir anlamda usûlsüz veya yakışıksız işlerle kaynakların uygunsuz dağıtıldığına vurgu yapmıştı Hülya Hoca “..
2- Kurucu danışma kurulunun ilk toplantısı, 2019 yılının 17 Aralık günü, İzmir Sanat’ta. Levent Üzümcü bugün yönettiği kurum için ” İzmir Şehir Tiyatrosu kadrolu olmasın, prodüksiyon tiyatrosu şeklinde çalışsın ” demiş. Erten, dayanamamış konuşmasının orta yerine dalmış, “Hoşgeldin taşeron” tesbitiyle demiş ki :
” Kısaca, ama kesin bir dille, böyle bir tutumu doğru bulmadığımı ve buna karşı duracağımı anlattım. Hülya Nutku da beni destekledi. İyi de etmişim; çünkü bu teşhisimde yanılmadığıma tekrar tekrar tanık olduk…
Levent Üzümcü’nün Kurucu Danışma Kurulu’nun bir üyesi olarak; daha başlangıçta ticaret kokan bir oluşumu dayatmaya çalıştığı açıkça görülüyor.
İşe bakın: Ödenekli bir kamu tiyatrosu kurulacak ve onun yerleşik kadrosu olmayacak, taşeron şirketler proje üretecek! Yerel yönetim de, vergilerimizle deplasmanda şöhret beslemeye hizmet edecek! Olacak iş mi? “
Evet, olacak iş mi ?
Şimdilik yazıyı burada noktalayalım. Geride şerin tiyatrolarına kadar uzanan daha çok malzeme var. Örneğin İzmir Büyükşehir Belediyesi, Kumpanya Yapım’a ( sahipleri kim acaba ? ) , pandemi günlerinde satın alınan ‘Velhasılıkelam Kabare’ adlı bir stüdyo ürünü için, 2021 parasıyla oldukça büyük bir meblağ ödemiş. Bu yayını sadece 3 bin kişi izlemiş . Bu yapımın kadrosu da ilginç. Supervisor ve Yönetmen Levent Üzümcü, yardımcı Yönetmen Harun Özer (Şimdiki Genel Sanat Yönetmeni’nin yardımcısı), senaryo Harun Özer ve Onur Ümit. Ve başrolde: Levent Üzümcü… Orçun Masatçı’nın kız kardeşi Nazlı Masatçı da oyuncular arasında.
Ekip önemli, ekip… ( Devam edecek)