Nerede Kalmıştık…

Evet, 2024’ün son haftalarıyla yeni yılın tüketmekte olduğumuz sonraki haftalarında hayatımız adeta bir akışkanlıkla geçti. Çok özel bir durum. Böyle dedim ama aslında akışkanlık dediğim şey, her şeyin yoksunluğu gibi bir şey, su gibi aktığı için elde kalan bir şey olmuyor. Nerede kalmıştık, sanki yakalamak mümkün değil, hızlı gidiyor, yetişmek mümkün değil, o kadar çok ki, hangisinden, neresinden yakalamak mümkün, belli değil ve hatırlamak da mümkün değil… değil de değil. Hiç parası olmayan insanın kendini zengin hissetmemesine benzer bir şey, vakti olmayana vakit geçirecek meşgale tavsiye etmek şeklindeki tencere kapak uyumsuzluğu. Hiç bir umudu bulunmayanların yeni seçim kazanmış ABD’nın başkanının ağzına bakmaması doğru olmaz mıydı? Umut işte, bıraktığın yerde ve o şekilde durmuyor! Ben almiim efendim, fazlasını görecek halim vaktim yok, bu yaştan sonra, beni karıştırmayın.

Seçimden önce istediğin şeyi söylemek serbest değil mi? At atabildiğin kadar. Sonra hatırlamak bile gerekli değil. Seçim yapılmadan önce durduk yerde salladıkça sallayan Turmp da savaşlar bitecek demiş, bu ifadeyi tercüme edenler bu sözle savaşları onun bitireceği anlamına geldiğini söylemiş. İyi o halde, bitmez gibi görünen iki savaş da bitecekse, bitirilecekse neden takdir etmeyelim? Hep menfi yorum mu yapacaksınız? Umutsuzluk çölünde şakır şakır yağmur fena mı olur? Nerede kalmıştık, işte tam orada.

Yazmayayım da aramızda kalsın ve herkes havalara baksın öyle mi? Yok artık.

Trump savaşları bitirecek, harika!

Hayatında hiç kızılderili görmemiş Trump dokuz yaşındayken halası ona bir yaşgünü hediyesi olarak bir atlas almış getirmiş. Atlası o da bilmiyor. Okulda işine yarar herhalde.

Trump içinde ne olduğunu sorunca, hala hanım “bakarsın işte, renkli renkli, çok güzel” demiş. Ama orada tek bir kızılderili resmi olmadığından Trump bunu görüp öğrenip belirleyip anlayınca bir daha kapağını bile açıp bakmamış. Renkli deyince çocuk Amerika’daki renklileri düşünmez mi?

Haritalar yüklü bu atlas ne olmuş? Bilmiyoruz, herhalde kimse de bilmiyor. Ama hiç bir önemi yok.

Seçimi kazandığı ilan edilip sıra ocak ayındaki devir teslim işlerine gelindiğinde, televizyonda, zevzeklik bu ya, birisi, bir güzel kadın ona atlasın ne olduğunu, nerede olduğunu sormuş. Kadın bir yerde aile içi anılardan bu ayrıntıyı öğrenmişmiş. Neşeli başkan, “ne ki o” demiş, kitap gibi bir şey olduğunu söylemişler, “nerden bileyim” demiş, hatırlamamış haliyle, kadın üstüne üstüne gitmez mi? “Hani” demiş, “içinde haritalar olur, o işte”. Trump “harita ne ki” demiş, resim gibi bir şeyler olduğunu söylemişler, renkli renkli demişler. “Hatta, İsrail’in bile resmi var.”

Velhasıl muhabbet ilerleyememiş.

Neyse, geldik şubat ayına. Ayın ortasında bir gün Trump içine girivermiş bu konuşmaların. Çünkü haritalar önündeymişler. Her gün İsrail, her gün savaş, her gün öldürümler, ama Trump savaşın “biteceğini” çoktan unutmuş bile. “Gösterin de bir bakalım şu İsrail’in resmine, o da varmış ya içinde” demiş. Asya’da, Afrika’da aramışlar, bulamamışlar, sonra bir bilen varmış, haritalardan anlayan bir adam, çıkmış, “aha“ demiş “orada”. İsrail yazısı da var. Ama yer dar olduğundan küçük yazılmamış mı? Bulmak ve okumak zor. Gene de bulmuşlar. Bu Amerikalılar azimli insanlar, ne arasalar buluyorlar, ne okumak isteseler okuyorlar. Ne de olsa modern insanlar!

Trump da bakmış, bakmış, gene bakmış, “neden çok küçük yazmışlar” demiş. O bilen adam var ya, o, “yer yok ki büyük yazmaya” demiş. O zaman da Trump, “şu İsrail’in toprağı galiba çok az”, “haritada çok küçük görünüyor” demesin mi? Bunu demekle de kalmamış; bir de, “İsrail çok küçük bir ülkeymiş, burdaki onun resmiyse çok küçük. Bu masa Orta Doğu olsa İsrail kalemin ucu kadar” demiş.

Kötü niyetliler Trump’ın keşfine kızıyorlar, haklılar bence. İşi berbat etti. “İnsan şimdiye kadar öğrenmez mi? Gazze’de altı aylık bebekler bile öğrendi” diyorlar.

Orada hazır bulunan birisi sonradan, Trump’ın “İsrail’in Batı Şeria’yı işgalini destekler misiniz?” sorusu üzerine bunları söylediğini ısrarla belirtiyor, ama garibim Amerikalı bizde “özrü kabahatinden büyük” diye bir deyim olduğunu ve bunun öyküsünü elbette bilmiyor. Yoksa neden bir düzeltme yapmak gerekli olsundu. (Bilmiyenler için öykü şöyle; İncili Çavuş nam zat padişahın yanında dolaşır, kimi zaman bir şey söylemeden duramaz, ama bunlar bir çoğunlukla laf çakma olurmuş, padişaha “özrü kabahatinden büyük” gibi büyük bir laf etmiş. Sinirlendirmiş tabii. “Sana bir gün süre, böyle bir durum olsun anlarım, yoksa kellen gider” demiş. İncili Çavuş’u almış bir keder. ‘Ne yapsam da kendimi affettirsem‘ diye düşünüp dururmuş. Neyse, akşam olmuş, padişah odasına geçerken İncili Çavuş arkadan sessizce yanaşmış ve padişahın kıçına bir çimdik atmış. Hiddetle dönen padişaha da “Kusuruma bakmayın haşmetmeab, özür dilerim, arkadan sizi seçemedim, hanım sultan sandım da” demiş. Tabii burada padişahın olgunluk göstermesi gerekiyor, o da gereğini yapacak, affedecek! Elbette bu olgun padişahın kim olduğunu merak edenler çıkabilir, biz bilmiyoruz, ama ikisinden biri olacak, söyleyelim, IV. Murad ya da I. Ahmed)

Bunlar belki çok önemli değil, niye öğrenmek isterler anlamıyorum, ama ben Trump’ın savaşları bitireceğine inanıp bunun hayalini kuranlara ve şimdi de hayal kırıklığı yaşayanlara üzülüyorum. Gerekli görüp savaş çıkartanların, savaşa ihtiyacı olanların bitmeyen, bitemeyen savaşları bitirdiği nerde görülmüş? Yenilip de gitmek başka. Hep öyle oluyor, ve Trump’tan beklentisi olanlar en sonunda onu görecekler.

Bu işte bir hesap hatası var, ama ben onu hiç anlayamadım. Yenilmeyen ve yenilmeyecek bir güç olur mu? Eskiden söylerlerdi, dünyanın efendisiymiş, ondaki ordular kimsede yokmuş, donanma desen benzeri yokmuş, herkesi arkasında toplamış, en büyük savaştan gene galip olarak çıkmış, her şey yolundayken nüfusunun çoğunu bile savaşta kaybeden küçük bir ülke, ama büyük bir millet onu yenmiş, perişan etmiş. (Unutmayın, bu öykünün içinde Mustafa Kemal var.)

İkinci büyük savaştan gene galip çıkmış, ama artık onun da bir efendisi var.

Ve bu ikinci savaştan sonra kendisinde ne varsa hepsini kaybetmiş.

Amerika’nın kuzusu olanlar hep kaybetti. Şimdi Zelenskiy de. Kendisi için yapılacak toplantıya almıyorlar. Ağlayanı yok.

Bunlara bakıp ürperiyorum, Amerika kaybediyor, hep kaybediyor, Kore’de kaybetti, Vietnam’da kaybetti, Kamboçya’da kaybetti, Güney Amerika’da kaybetti, Afrika’da kaybetti, Irak’ta, Afganistan’da kaybetti… Kaybediyor ama bir şey olmuyor. Dünya ona karşı. Gene bir şey olmuyor. Sanki hiç bir anlamı yok, başka bir yerde, kaybedeceği başka bir savaş çıkarıyor.

İsrail’se kazanıyor! Hep kazanıyor! Bütün Batı arkasında. Hiç kaybetmedi. Ama ya bir gün kaybederse… sadece bir sefer kaybederse…

Demek savaş kaybedince yeni bir savaş çıkarmak lazım. Herkes yapabilir mi?

İşte orada kalmıştık! Bitireceğim dediği savaşları bitirmezse kimse Trump’a kızmasın. Gene de kızan olursa, olabiliyorsa… ne demeli bilmem ki!

Bu arada bir de Almanya’da seçim oldu. Haliyle sorulacak ve soruluyor; şimdi n’olacak? Soruya soruyla göğüs gerelim: Seçimde yeni bir şey ortapa çıkmazsa bir şey değişir mi?

Bunları da sevebilirsiniz