Atatürk’ün Entelektüel Yönü ve Kemalizm

Atatürk ve Kemalizm; Türk siyasal, entelektüel, bilimsel, kültürel yaşamının en çok tartışılan konularının başında gelir şüphesiz. Bu kapsamda Atatürk’ün bir komutan, bir halk önderi, bir kurtuluş savaşçısı, bir devrimci, bir devlet kurucusu olması yanında, dünya görüşü, düşünce yapısı, siyasal tercihleri de çok tartışılmış ve incelenmiştir. Halen de tartışılmakta ve incelenmektedir. Bu da Atatürk’ü her zaman güncel ve gündemde tutması yanında, büyük devrimcinin haklılığının ve halktaki güçlü karşılığının da kanıtlarından biridir.

Bir görüşe göre; Atatürk sadece ve sadece bir eylem adamıdır. Büyük devrimciyi anlamak için, yalnızca uygulamalarına bakılmalıdır. Pragmatiktir. Sözlerinde, uygulamalarında bir süreklilik, bir tutarlılık aramak gereksizdir. Aranırsa da eğer, çok fazla tutarlı olmadığı görülür. Kaldı ki çok parlak bir entelektüel, düşünür, aydın da değildir Atatürk. Böyle olması da beklenmemelidir. Bu görüşe yakın duran hayli isim vardır…

Diğer görüş ise tersine Atatürk’ün, sadece bir eylem adamı olmadığını, çok güçlü bir bilim kafasına, entelektüel, kültürel, siyasal altyapıya sahip olduğunu, Osmanlı modernleşmesinin, özelde de Osmanlı askeri modernleşmesinin ürünü olan okullarda okuyarak, çağının, döneminin en iyi eğitimini aldığını savunur. Bu görüşe göre Atatürk; tarih bilgisinden bildiği yabancı dillere, görgüsünden, yaşam gustosundan müzik zevkine, giyim kuşamından farklı disiplinlerde ürettiği terimlere, okuduğu kitaplardan (kabaca, bilinen, bulunan, kayda alınan 4 bin kitabı yanına notlar alarak, yorumlar yaparak, satırların altını çizerek okumuştur) batıdaki aydınlanma devrimine, toplumsal hareketlere ilgisine varıncaya dek çok seçkin bir aydındır.

İlk görüşü savunanlar; Atatürk’ün ardında, kendi içinde tutarlı bir bütünlük sahibi, sağlam bir ideoloji bırakmadığını, uygulamalarından, eylemlerinden yola çıkarak da bir ideolojik bütünlüğün sağlanamayacağını, kuramsal, kavramsal bir çerçeve çizilemeyeceğini öne sürerler. Bu isimlerden pek çok konuda ayrı düşünen, çok sayıda sosyalist, komünist de Atatürkçülük, Kemalizm konusunda benzer görüşlere sahiptir.

Atatürk’ün güçlü kuramsal, bilimsel, entelektüel yönüne dikkat çekenler ise büyük devrimcinin, her ulusal kurtuluş önderi, her devlet kurucusu gibi, stratejinin üç temel unsuru olan kuvvet, zaman, mekân ilişkisini, dengesini gözetmek zorunda olduğunu anımsatırlar. Bu nedenle hem pragmatik hem de yapacağı işler, atacağı adımlar konusunda ketum olmasının doğal, kaçınılmaz olduğunu vurgularlar. Kimi taktik adımlar atmasının, ittifaklar kurmasının, söylemler geliştirmesinin zorunlu olduğunu ifade ederler. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı dönemde Avrupa’da yapılan tartışmaları bilmenin, izlemenin ayrı, bu tartışmaları Anadolu’da yapmanın, bu tartışmalar ekseninde bir mücadele yürütmenin ise apayrı olduğunu belirtirler.

Yurdunun önemli bölümü işgal altında, yüzde 90’ı kırsalda yaşayan ve bir o kadarı okur yazar olmayan, sanayisi, dolayısıyla da işçi sınıfı çok ama çok cılız, güçsüz, örgütsüz bir toplumda sınıf mücadelesi, sömürü, artı değer, üretim – mülkiyet – bölüşüm ilişkileri, Marksizm, sosyalizm, komünizm, liberalizm tartışmak, bu tartışmayı bilimsel, entelektüel ölçekte, zeminde ve ortamda yapmak başkadır, bunları hayata geçirmek bambaşkadır. Sosyalist partiler kurmak, kadın hareketlerine öncülük etmek, anayasa ve medeni kanun tartışmak, çağdaş ve laik bir eğitim için kafa yormak başkadır, bunları uygulamak için siyasal, toplumsal, sınıfsal bir devrim yapmak bambaşkadır.

Atatürk; akıl ve bilimin yol göstericiliği konusunda çok açık ve nettir. Düşün dünyasını bir yandan milliyetçilik bir yandan da aydınlanmacı düşünce, çağdaşlaşma etkilemiştir. bilim, aydınlanma, pozitivizm etkilemiştir. Kendi döneminin, koşullarının, bağlamının, tarihsel gündeminin şekillendirdiği bir devrimci olan Atatürk; aynı zamanda sadece kendi toplumunu şekillendirmekle kalmamış, İslam dünyası başta olmak üzere, azgelişmiş – gelişmekte olan ülkelerdeki, üçüncü dünyadaki milliyetçi, ilerici, devrimci, emperyalizm karşıtı hareketleri derinden etkilemiştir. Bu nedenle Atatürk denince, akıl ve bilimin yanında, Kurtuluş Savaşı, ulus devlet ve milliyetçilik yanında, tam bağımsızlığın, ulusal egemenliğin ve antiemperyalizmin akla gelmesi doğaldır. Atatürk’ün liderliğinde yaşama geçem Türk Devrimi’nin, Kemalist Devrim’in programı, özeti ve simgesi olan 6 ok, 6 ilke, kendi içinde ideolojik bütünlüğe sahiptir. Bu ilkeler, birbirlerinin olmazsa olmazıdır. Tamamlayanı, bütünleyenidir.

Elbette Osmanlı’da da, Cumhuriyet Türkiye’sinde de Avrupa’daki gelişmeleri yakından izleyen, bunların ülkemizde uygulanıp uygulanamayacağı konusunda arayışları, girişimleri, hamleleri olan aydınlar, bürokratlar, siyasetçiler vardır. Erken Cumhuriyet dönemindeki çok partili hayat denemelerinde kurulan siyasal partilerin programlarına bakıldığında da bu görülür, o dönemde CHP içindeki farklı kanatların önerilerinde de bu görülür. O nedenledir ki, ilerleyen yıllarda CHP içinde ideolojik ve politik düzlemde çok katı olmamakla birlikte, daha net, daha köşeli, daha çerçeveli bir program gündeme gelmiş ve kayda geçmiştir. Bir başka ifadeyle, Atatürk’ün, “devrimin siyasal örgütü” olarak tanımladığı CHP’nin, Cumhuriyeti kuran ve kurucu parti olarak tarihe geçen CHP’nin, kökü Kuvayı Milliye’ye, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne dayanan CHP’nin, ilkeleri, olmazsa olmazları, kırmızı çizgileri netleştikçe, belli bir parti programına olan ihtiyacı daha da belirginleştikçe, bu ihtiyaç giderilmiştir.

Nitekim bu yöndeki ilk adım, 1927 yılındaki kurultayda (Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’u okuduğu kurultay) atılmış, partinin ilkeleri olarak 4 ilke saptanmıştır: Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, laiklik. Bu adımı, 1931’deki kurultayda, 2 ilkenin, yani devletçilik ve devrimcilik ilkelerinin programa eklenmesi izlemiştir. Böylelikle ideolojik özün, programın bütünlüğü sağlanmış ve 6 ok, tarihsel, siyasal ve simgesel olarak kayda geçmiştir. Hemen bir yıl sonra, 1932’de, üniversitelere Devrim Tarihi dersleri konmuştur ki, dersleri veren isimle, Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşlarıdır. Türk Devrimi’nin önemini, devrimin Atatürk’ten sonraki en önemli kuramcısı Mahmut Esat Bozkurt, devrimin dünyadaki yerini de Recep Peker anlatmıştır gençlere. Birkaç yıl sonra, 13 Mayıs 1935’te kabul edilen parti programında, giriş bölümünde ise şunlar yazılmıştır: “Partinin güttüğü bütün bu esaslar, Kâmâlizm prensipleridir”.

Sonuçta şurası kesindir: Mustafa Kemal Atatürk gibi bir liderin, devrimcinin, komutanın, devlet kurucusunun, attığı her adımda tüm olasılıkları değerlendiren, tüm ayrıntıları düşünen bir önderin, entelektüel altyapısının olmadığını öne sürmek de, ideoloji üzerine düşünmediğini dillendirmek de, yersizdir, temelsizdir.

Bunları da sevebilirsiniz