1-)Ben bir iktisat öğrencisi olarak kalkınma konusuna ilgiliyim. Önce kalkınmanın ne olduğuna çok kısaca değinmek istiyorum. Kalkınma toplumun refahının ve yaşam düzeyinin nasıl yükseltileceğine odaklanan alandır. Kişi başına düşen milli gelire ek olarak eğitime, sağlığa eşitliğe vb parametreleri göz önünde bulundurarak yaşam kalitesinin iyileştirilmesine odaklanır.
2-)Biliyorsunuz son 75 yıldır Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlar ülkelerin kalkınabilmeleri için ülkelere politika önerilerinde bulunuyorlar. Ancak benim iddiam şudur ki kalkınmış olan ülkelerin kalkınırken uyguladıkları politikaları önermiyorlar. Bunun yerine Amerikan hegemonyasını yaşatmaya çalışıyorlar.
3-)Önerdikleri politikalar arasında devletin elini piyasadan çekmesi, piyasanın uluslararası rekabete uygun hale getirilecek reformların yapılması var. Yanı devlet müdahale etmesin, herkes istediği ülkedeki piyasaya rahat rahat girebilsin ve çıkabilsin. Bunu iyi şekilde uygulayan da kalkınır.
4-)Peki kalkınmış ülkeler kalkınmalarını kendi içlerinde rekabetçi politikalara, serbest piyasaya ve önerilen kurumlara mı borçlu? Hayır. Ben bu yılki buluşmanın teması olan oyunu burada görüyorum. Oyunbaz kalkınmış ülkelerin bir oyunu olarak kalkınmama politikaları önerdiklerini düşünüyorum.
5-)Kalkınırken uyguladıkları en önemli politikalar bebek sanayi korumasına dayanır. Yani uluslararası rekabete hazır olmayan bir sanayiyi desteklemeye dayanır. Bu politikalar arasında yüksek gümrük vergileri, ihracat ve ithalatta sınırlar, teşvikler gibi uygulamalar var.
6-)Örneğin Britanya’da 18. Yüzyılda imalat sektörlerinde çok yoğun devlet müdahalesi söz konusuydu. Britanya bebek endüstrilerini yüksek gümrük vergileriyle korudu. Ara mal veya hammadde ithalatına vergi indirimleri politikası uygulandı. Ancak mamul ürünlere yüksek gümrük vergileri getirdi. Devlet ayrıca bu mallarını imajının korunması için doğrudan denetimine katıldı.
7-)Hindistanda üretilen pamuklu ürünlerin ithalatı ülkeye sorun yaratınca da hem bu ürünlerin ithalatı yasaklandı, hem de sömürge olan Hindistanın üretimine yasak konuldu. Altını çizmek istyorum, bu ülkelerden devlet müdahelesinin verimliliği düşürdüğünü dinliyoruz ama kendileri kritik sektörlerini korumaktan hiç çekinmiyorlar.
8-)Ve her ne zaman endüstrileri üstün rekabet gücüne eriştiğinde, 1850’lerde Tahıl Yasasıyla devlet müdahalesini azaltmaya başladılar. Bu dönemde daha önce binin üstünde ürün vergilendirmişlerdi ve bu sayı 50’nın altına kadar indi. Ancak 1900 lü yıllarda Amerikan ve Alman endüstrileri Britanya’yı geçtiğinde yine korumacı politikalara dönüş yapmışlardı.
9:) Amerika açısından bakarsak bebek endüstri koruma politikalarının daha akademiye yansımasından ve tartışılmaya başlamasından önce Hazine Sekreteri Alexander Hamilton tarafından savunulduğu görüyoruz. Kendisi raporlarında bu endüstrilerin kayıplarının devlet tarafından karşılanmazsa rekabet edemeyeceklerini yazıyor.
10-)Bu görüşler ilk başta ciddiye alınmasa da sonraki yıllarda uygulandı, özellikle mamul ürünlerde daha da yüksek gümrük vergileriyle bebek endüstrilerini korudu. İngiltereden yüksek kaliteli mamul ürünlerin ithalatını engelledi. Britanya ile olan savaş, iç savaş gibi nedenler bu sektörleri besledi, rekabet gücünü artırdı, sonradan o da serbest ticaret savunucu oldu.
11-)Almanlar vgümrük vergilerinden ziyade farklı şekilde destek oldular. Alman yöneticiler imalat sektöründe en ileri teknolojili fabrikaları bizzat kendileri kurdurdu, tekel ayncalıklan, kraliyete ait fabrikalardan ucuz mal temin etmek gibi beşeri sermayelerinin yetmediği yerde yabancı işçiler getirdi. İçeride işbirliği sağlamak sanayicilerle toprak sahiplerini bağını güçlendirdiler. İşçi yetiştirmek için Ustalık enstitüsü kurdular. Japonların kalkınması da bu yönlerden Almanlarınkine çok benziyor.
12-)Özetle kalkınmış devletler kritik sektörlerin gelişmesi için gayet müdahale ediyorlardı, ilk kez bu endüstrileri kurduklarında onlarınki de destek olmadan ayakta kalamıyordu, ama onlar meyve vermesi için sabırla beklemişti.
13-)uluslararası rekabete hazır hale geldiklerinde, o zaman da ellerindeki ürünleri satmak için diğer ülkelerin pazarlarına serbestçe girmeyi talep ediyorlardı. Bu dayatmayla onları yukarı çıkaran “merdiveni ittiler” ve böylelikle daha yoksul ülkelerin kalkınma şanslarını ellerinden aldılar. Bu noktada özellikle IMF ve Dünya Bankası koçbaşı işlevi gördü.
14-)Bu duruma en güzel örneklerden birisi Türkiye’ye Barker Raporunda önerilenlerdir. Dünya Bankası Demokrat Parti dönemi ilk yıllarında raporu Celal Bayar’a sunar. Türkiye’deki sermayenin, sanayinin işletme bilgisi teknik uzmanlıklar gibi konularda yetersiz olduğu için kaynaklarını ziraate yönlendirmesi, devlet eliyle sanayinin desteklenmesinin durdurulması önerildi.
15-)Türkiye’de bu oyuna düştü, sıcak paraya bağımlılığı git gide artmaya başladı, ekonomi zayıf karnımıza dönüştü ve yabancı yaptırımlardan fazlasıyla korkumuzdan ülkemiz çıkarları aleyhine durumlarda karşı çıkamaz hale geldik.
16-)Ancak son yıllarda durum değişiyor. Özellikle Çin, bağımsızlığı ön plana koyarak devlet güdümünde uzun vadeli politikalarla hareket etti ve günümüzde küresel bir güç olmayı başardı. Bunu yaparken aslında IMF gibi kurumların tasvip etmediği yöntemlerle bunu başardı.
17-) Sözgelimi pek çok büyük şirketin yönetiminde devletin kontrolü var. IMF’nin önerdiği anlamda yapısal reformlar veya kurumsal dönüşümler uygulanmış değil. Ancak üretim ekonomisine yöneldi, ileri teknolojileri öğrendi ve hatta üstüne koydu.
18-) Ben devlet güdümünde kalkınmanın unutturulmasına rağmen Çin’in kalkınma yolundaki bu başarısıyla hegemonyanın argümanlarını çürütüp oyunu bozduğu kanısındayım. Bu noktada Çin’in Avrupa için Amerika’dan daha önemli bir dış ticaret ortağına dönüşüyor olması Amerikan hegemonyasına büyük bir darbe indiriyor.
19-) Tesadüfen geçtiğimiz Çarşamba günü BM sekreterinin Bretton Woods sisteminin ciddi meydan okumalarla karşı karşıya olduğunu ve daha kapsayıcı ve daha meşru kurumlara ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Ben bunu malumun ilanı olarak görüyorum.
20-)Özetle ben gelecekte de Amerika’nın birtakım dönüşümlere giderek yeni oyunlar kuracağını ya da var olan kurumların daha çoğulcu daha demokratik hale geleceğini ve Amerikanın hegemonyasını kaybedeceğini düşünüyorum.