Olimpiyat zamanında olimpiyat yazmak istedim. Pek çok yerde olimpiyatlar yazılıyor olsa da genel geçer çerçevenin ötesine geçilmiyor. Çerçevenin dışı mayınlı alan olduğu içindir.
Olimpiyatlar başından bu yana politikayla iç içe oldu.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin “bizim politikayla işimiz olamaz” sözleri yanıltmasın. Bu ve benzeri sözler karartma amaçlıdır. Tersine, olimpiyatlar her zaman politikayla iç içe olmuştur. Kimi zaman politikanın ve uluslararası ilişkilerin koçbaşına da dönüşmüştür.
Eskilerin deyişiyle zarf başka mazruf başkadır.
Olimpiyatların büyüleyici ve etkileyici gücü propaganda heveslilerinin neredeyse hiç vazgeçemediği aygıt olmuştur.
Modern olimpiyatların canlandırıcısı olarak da bilinen Fransız Pierre de Coubertin bir barondur aynı zamanda. Buna bağlı olarak seçkincidir. Irk ayrımcısıdır. Cinsiyetçidir. Yaşadığı dönemin değerleriyle yargılandığında çok da şaşırtıcı değildir bu durum.
Dönemin yükselenleri olan Mussolini ve Hitler de Coubertin’in övgülerinden pay almışlardır.
Olimpiyatların politik propaganda aygıtı olarak kullanımı 1936 Berlin’de kendisini göstermiştir. Yaşam alanı peşindeki Hitler’in dünyayı fethetme projesinin önemli dayanağıdır ırkçılık ve kimi insanların diğerlerinden üstün olduğu savı.
Berlin 36’nın kararı 1931’de verildiğine göre Hitler bu oyunları kucağında bulmuştur. İlk başta olimpiyatları masonların ve yahudilerin komplosu olarak nitelese de, Göbels, Führer’i ikna ederek oyunları fırsat olarak kullanma yoluna gitmiştir. Alman üstünlüğü böylelikle dünyaya sergilenebilirdi.
Olimpiyat komitesi Berlin 36 öncesindeki Yahudi karşıtlığını sorun etse de Hitler’le uzlaşı sağlanmıştır. Hitler kendi yolunda yürürken olimpiyatlar da gerçekleştirilmiştir.
Olimpia’dan Berlin’e uzanan yol Hitler’e Ari ırk güzellemesi ve Nazi propagandası için eşsiz fırsat sunmuştur.
Hitler spora çok ilgi duymasa da 36 Berlin’de izlemediği spor karşılaşmaları sayılıdır.
Olimpiyatlar boyunca ırkçı söylemlerden uzak durulması özeni gösterilirken, daha önce ahlâksızlıkla etiketlenen caz ezgilerine Berlin barlarında izin verilmiştir.
Ari ırkı yüceltme ve bu yüceliği bir gerçeklikmiş gibi sunma sürecinde keyif kaçıran gelişme Afro Amerikalı Jesse Owens’ın kazandığı 4 altın madalya olmuştur. Bir siyahinin hem de Berlin’de 4 altın madalyaya uzanması Hitler’i kendi başkentinde küçük düşürmüştür.
Bu arada, Owens ve arkadaşı Metcalf’ın ABD bayrak takımına son anda eklenmesi de ilginçtir. İki Yahudi kökenlinin yerine eklenmeleri Hitler’in utkusu gibi görünse de aldıkları altın madalyalar Hitler’in yenilgisine yol açmıştır.
O günün ruhunu yansıtması bakımından Amerikan basınının siyahi atletlere ilgisizliği de not edilmelidir. Diğer yandan, ABD Başkanı Franklin Delano Roosvelt de siyahi vatandaşlarından kutlama iletisini esirgeyerek ilginç bir başka olayın altına imza atmıştır.
ABD başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi adayı destekleyen Owens bir konuşmasında kendisini yalnız Hitler’in değil kendi başkanının da küçümsediğini söyleyecektir.
Sonraki oyunbozanlık için 30 yıldan fazla beklemek gerekecektir.
Meksiko 68’de ABD adına yarışarak kürsüye çıkan Tommie Smith ve John Carlos ABD ulusal marşı sırasında siyah eldivenli yumruklarını havaya kaldırarak ülkelerindeki ve dünyanın başka pek çok yerindeki ırkçılığı ve yoksulluğu kınadılar. Çıplak ayakları ve siyah çorapları yoksulluğu simgelerken siyah eldivenler kara derili olmanın gururu anlamına gelmekteydi.
İkilinin sıra dışı eylemi geniş çaplı etki gösterirken ırkçıları da kızdırmıştı. Benzer eylemlerin yinelenmesi durumunda ağır yaptırımlar uygulanacağı açıklamasıyla sonrakilerin önüne geçilmesi amaçlanmıştı.
Siyahilerin önde gelen adlarından Jesse Jackson ikiliye gönderdiği iletiyle onları kutlar : “Sizler olimpiyat komitesine göre yanlış tarafta olsanız da tarihe doğru tarafta durarak geçtiniz.”
Meksiko 68’deki madalya töreninde yer alan beyaz Avustralyalı Peter Norman siyahi ikiliye destek olarak dayanışma sergilemiştir. Bu tutumu bir sonraki olimpiyat olan 72 Münih’e giden Avustralya takımından çıkartılmasıyla karşılık bulmuştur. Peter Norman 2000 Sidney’de, kendi ülkesinde yapılan olimpiyata resmi olarak çağrılmayarak bir kez daha anımsatılmıştır kendisine yıllar önceki duruşu.
68 Meksiko City oyunları sırasında kalabalıkların toplumcu harcamalardan esirgenen payların olimpiyatlara harcanmasını kınadıklarına da tanık olundu. Bir oyunbozanlık da Meksikalılardan gelmişti.
Oyunbozanlık söz konusu olunca Meksiko 68’in dağarcığı oldukça varsıldır.
Bunlardan bir başkasında Çek jimnastikçi Vera Caslavska’nın adına rastlanır. 1968 Çekoslovaklar için önemli bir yıldır. Prag Baharı Sovyet tanklarınca ezilmiştir. Çekoslovak aydınlarınca kaleme alınan 2000 sözcüklü manifestoya Vera da imza koymuştur. Bir önceki olimpiyat olan Tokyo 64’ün 3 altın 1 gümüş madalyalısı Vera’nın yaşamı doğal olarak etkilenmiştir bu imzadan. Meksiko 68’e kısa süre kala son derece olumsuz koşullarda yaşamak ve hazırlanmak zorunda kalmıştır olimpiyata.
Meksiko’da da başarılı olur. Yer hareketlerinde altın madalyayı Sovyet sporcuyla paylaşır. Madalya töreni sırasında Prag Baharı’nı ezen ülkenin ulusal marşı çalınırken dışavurur protestosunu.
Ülkesine döndüğünde her türlü konumundan uzaklaştırılır. Zorlu yaşamına ailesel sorunlar eklenir. Sosyalist blok çöktükten sonra devlet başkanı olan Vaclav Havel Vera’yı Çekoslovak Olimpiyat Komitesi başkanlığına atayarak onurlandırır.
Daha başkaları da eklenebilir bu oyunbozanlıklara.
Birkaç örnek bile yazının sınırlarını zorladı.
Burada sonlandırmak en iyisi.
İlgilisi daha fazla bilgiye erişmekte zorlanmayacaktır.
Günümüzde yozlaşmış olarak nitelenebilecek olimpiyat olgusunda küresel ölçekl bir oyunbozanlığa gereksinim var. Sporun ticarileşmesine politikleşmesine ancak böylesi bir oyunbozanlık son verebilir.
Kaynakça :
Power Games, Jules Boykoff, 2016, London-New York.