Kerkük Hatıralarından

İstanbul Atatürk Hava limanından 31. Ocak. 2019 tarihinde “Türkiye Irak Sağlık ve Eğitim Ortak İşbirliği Konseyi’nin” faaliyeti olarak düzenlenen “Kerkük’e Sağlık Hizmeti Programı” kapsamında, Yurt Dışındaki Iraklı Doktorlar Derneği Başkanı Op. Dr. Aydın Beyatlı ve Kerkük Üniversitesi’nin davetlisi olarak Irak’a yolculuğumuz başlamış ve altı gün devam etmişti.

İlk durağımız Erbil Havalimanından sonra Kerkük’ün 44 km. kuzeybatısına düşen Altunköprü idi. Burası Kerkük-Erbil karayolu ve demiryolu üzerinde önemli bir Türkmen bucağıdır. 28 Mart 1991 tarihinde Altunköprü’de yaşanan Katliamın acısını unutmak mümkün müydü. Bir saat içinde yüze yakın Türkmen kardeşimiz burada şehit düşmüştü. Bu olay Altunköprü’nün tarihinde yaşanan meş’um bir gün olarak tescil edilmiş ve Irak Türkmenlerinin yaşadığı en acılı günlerden biri olmuştur.

ABD’nin Birinci Körfez harekatında Kerkük şehrini alt üst eden “Barzani ve Talabani’nin silahlı adamları” Kerkük Nüfus Dairesi ile Tapu Dairesi’ni ve diğer resmî binaları ateşe vermişti. Yaşanan arbededen sonra Bağdat yönetimine bağlı ordu birlikleri, Türkmen beldeleri olan Tuzhurmatı, Tavuk ve Tazehurmatı’yı top ateşine tutarak, Kerkük’e doğru yaklaştılar. Tank ve zırhlı birlikleri ile ordu, yolu üstündeki her yerleşim birimini ateş yağmuruna tutarak yaklaşıyordu. Bu yüzden Tuzhurmatı ve Tazehurmatı’da birçok Türkmen canını kaybetmiş ve yüzlerce kişi yaralanmıştı. “Barzani ve Talabani’nin silahlı adamları”, bunun üzerine 26 Mart 1991 tarihinde, şehri terk ederek kaçmağa başladılar. Bu arada yaklaşan ordu birliklerinin açtığı top ateşleri yüzünden, şehir halkı büyük panik yaşanmış ve bazı Türkmen ailelerinin kuzeye Altunköprü ve Erbil’e doğru kaçışmağa başladıkları görülmüştür. 27 Mart tarihinde ordu birlikleri Kerkük’ü abluka altına alarak ağır top atışları ve hava desteği ile şehre girdiler.

Halkı Kerkük’ten sonra da kovalamağa devam eden askerî birlikler, Altunköprü’ye doğru yola devam ettiler. Altunköprü kasabasını ele geçiren Irak ordusu, kaçan peşmergelere ulaşamayınca, bu sefer burada yaşayan Türkmenler ile Tazehurmatı ve Kerkük’ten kaçan Türkmen gençlerini, gece vakti evlerden toplamağa başladılar. Saddam yönetimi, Körfez Savaşı sırasında ayaklanan Barzani, Talabani’ye duyduğu öfkenin acısını, Altunköprü’de yaşayan Türkmenlerden çıkarmağa çalıştı.

Aralarında 8-10 yaşlarında çocukların da bulunduğu yüze yakın Türkmen alınıp götürülmüştü. Birçoğu ömrünün baharını henüz yaşamamış gencecik yaşlarda, bir kısmı üniversitede okuyan öğrenci olarak, Altunköprü’deki akrabalarının yanına misafirliğe gelen kişilerdi. Suçlarının ne olduğunu, kendileri dahi bilmiyorlardı. Gidenlerden haber yoktu. Bayramdan 15 gün sonra Dibis kazasına yakın Kayabaşı olarak anılan yerde açılan bir çukurun içinde üst üste yığılmış cesetler bulundu. Cesetler, koyun güden çobanlar tarafından tesadüfen bulunmuştu. Şehit aileleri bölgeye varınca korkunç manzarayla karşılaştılar.

Altunköprü’nün yaşadığı bu acıları yüreklerimize ve hafızalarımıza gömdükten sonra sabah’a karşı Kerkük’e vardığımız da hasretiyle yandığımız bu diyarda uyumak ne mümkündü. Bu düşüncelerle Kerkük şehrine girerken hepimiz neft kokan havayı teneffüs ediyorduk. Sağ tarafta Baba Gürgür’ün alevleri geceyi aydınlatıyordu. 15. Ekim 1927’de bu sahada petrole ulaşılmış; o gün bugündür Avrupalı şirketler buradan ayrılmamışlar. Yani acımasız vahşi kapitalizm ve emperyalizm her haliyle Türk yurtlarından ellerini yıllardır çekmemişti. Daha sonra şahit olacağımız petrol cenneti bu şehirde yol kenarlarında bidon içerisinde karaborsa benzin satıldığına da şahit olmuştuk. Emperyalistler varlık içinde yokluk çektiriyorlardı.

O gün öğleden sonra Kerkük Üniversitesi Kampus girişinde, çocukluğumuzda öğrendiğimiz ve sık sık tekrarladığımız bir ayet yazılı idi:

De ki: Rabbim ilmimi artır”.

O gün akşama kadar geçen yoğun görüşmelerden sonra bir ara soluklanmak üzere Musalla kahvehanesine gidiyoruz. Buranın duvarları Kerküklü Türk (Türkmenler) şehitlerin, sanatçıların, fotoğrafları ile kaplanmıştı. Teypde Abdurahman Kızılay’ın Türküleri çalıyordu. Gençler “sini zarf” oynuyorlardı.

Kerkük’ün Türk olan nüfusu gün be gün Türklerin aleyhine izlenen politikalarla bugün azınlığa düşmüşlerdi. Osmanlı idaresi nezdinde Musul Konsolos Yardımcısı Wikie Young, 5 Nisan 1910 tarihinde, yani neredeyse 100 yıl önce Kerkük şehrinde 40.000 kişinin yaşadığını, 2500 kişinin Yahudi, 650 kişinin Hristiyan olduğunu ve geriye kalan 37.000 kişinin Türkmen olduğunu ifade etmektedir. Mustafa Kemal Paşa tarafından 1 Mayıs 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki tarihî konuşmasında; “Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-ı millîmiz İskenderun cenubundan geçer, Şark’a doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi ve Kerkük’ü ihtiva eder. İşte hudud-ı millîmiz budur dedik,” şeklinde bir açıklamada bulunmuştur. Atatürk’ün, Söylev’inde de ifade ettiği gibi, bu yerler hem Türklerin yoğun olarak meskûn olduğu bölgelerdir hem de Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı gün Türk askerinin denetiminde kalan yerlerdir. Atatürk, Türklerin denetiminde kalan bu bölgeleri Türk yurdu olarak belirlemiş, bu bölgeleri içine alan sınırı millî sınır olarak tespit edip belgelere de geçirmiştir.

Kerkük’ün Türk kimliğini ve Türkmenlerin yasal haklarını göstermesi bakımından önemli bir belge de 1931 yılında yayımlanan 74 Sayılı “Mahallî Lisanlar Yasası”’dır. Bu yasa başta Kerkük ve Erbil olmak üzere, Türkmenlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde mahkemelerin Türkçe olarak yapılmasını hükme bağladığı gibi, Türkmenlerin eğitim gördüğü okullarda eğitim ve öğretimin kendi dillerinde yapılmasını öngörmüştür. 1958 yılında Bağdat’ta yayınlanan “The Iraqi Revolution 14 th July Celebrations Committee” adlı kaynağa ve 1987’de Londra’da Inquiry dergisinde yayınlanan “The Forgotteen Minority: “The Turkomans of Iraq” adlı makaleye göre 1957 yılında yapılan sayımda Irak’ta 600.000 Türkmen’in yaşadığı belirtilmiştir. Bu kaynaklara göre Irak’ın % 8,94’ü Türkmen’dir. 1960 yılına kadar Kerkük şehri nüfusunun %95’ini Türklerin oluşturduğu bilinmektedir.

Kerkük katliamı 1959’da Kerkük’te Molla Mustafa Barzani’nin (Mesud Barzani’nin babası) vahşi KDP teröristleri; silahsız ve masum Türkmenleri 3 gün 3 gece hunharca katlettiler. Ve bu tarihe “Kerkük Katliamı” olarak geçti. Türkiye Hükümeti ise bunu Türk halkına duyurmadı. Kerkük’ün nüfusu son birkaç yılda artarak 800 binden 1 milyon 150 bine ulaştı ve Barzani’nin aşireti çoğunluğu sağladı. Kerkük’e getirilen Barzani ve Talabani aşireti’nin bir kısmı Saddam Hüseyin tarafından sürülen ve dönme hakkına sahip olanlardı. Ancak Kerkük’te bilinçli olarak bu aşiretler iskân edildi. Bu politika ile Türkmenler azınlığa düştü.

İlerde Türkiye’de ataları bedel olarak bu vatana canlarını vermiş Türkler azınlığa düşürülmeye çalışılacaktır. Bunu görmek için yüksek matematik bilmeye gerek yoktur. Dört yüz bin(bu rakam değişebilir) dolara Türkiye’de yabancılara vatandaşlık hakkı vermek bundan sonraki kuşaklara acı ve keder yüklü bir gelecek bırakmaktır. Bu gerçeği kamuoyundan gizlemenin ve Türk halkını aydınlatmamanın vebali büyüktür.

Hatay referandumla Ana Vatan Türkiye’ye bağlanmıştı. Bu şekilde giderse sadece referandumla bile “Ebedî Türk Yurdu TÜRKİYE” kaybedilme tehlikesi ile yüz yüze kalacaktır. Avrupa’nın ABD’nin, İsrail’in ve emperyalistlerin istediği de budur. MÜSLÜMAN TÜRK MİLLETİ UYANMALIDIR. Yanlış politikalara karşı alternatifler geliştirmelidir. İnsanımız duygusallıktan ziyade aklını işletmeli akılcı, ilmî çözümler üretmelidir.

Kaynak: Hilmi Özden, Dünü, Bugünü ve Geleceğiyle Hatıramdaki Kerkük, Doğu Kütüphanesi, İstanbul, 2019.

Ücretsiz Erişim:

https://estudam.ogu.edu.tr/Duyuru/Detay/5/dunu-bugunu-ve-gelecegiyle-hatiramdaki-kerkuk

Bunları da sevebilirsiniz