Seçimde ağır bir yenilgi alan CHP, gereğini yapmayan yöneticiler tarafından kongre sürecine sokuldu.
Yenilginin nedenleri irdelenmeden, sorumluluk saptanmadan, özeleştiri yapılmadan, hatta kimilerine göre” yenilgi değil başarı” değerlendirilmesiyle işletilmeye çalışılan kongre süreçleri ve nihayetinde kurultay aşaması ne işe yarayacak?
Ortaya çıkan tablo yerel seçimler öncesi tabana umut veriyor mu?
Birkaç kez değindim, koşulların uygun olmasına karşın uğranılan hezimetin sorumluları görevlerinden ayrılmalıydı.
Oysa ne görüyoruz?
Partiyi ele geçirmeye yönelik iktidar kavgası.
Üstelik bu kavgayı, “ seçimi kaybedenler” kendi aralarında sürdürüyor. Benzer düşüncenin genel başkan adayları, liderlik derdinde kapışıyor.
En son İzmir kongresi, salt çıkan kavgalarla değil, temel sorunların atlanmasıyla dar grupçu çıkar çekişmesiyle kamuoyuna yansıyor.
Evet, sonuçların sorumlusu yöneticiler değişmelidir. Ancak bu, meselenin bir boyutu. Asıl sorun, Kemal yerine Ahmetin, Mehmetin, Alinin genel başkan olması değildir.
Temel sorun?
Nedir esas konu?
Partinin kurucu değerlerinden, felsefesinden, özünden uzaklaşması, hatta kopmasıdır.
CHP, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde emperyalizme tarihin en önemli darbesini vurmuş, kurtuluş savaşıyla kurulmuş bir devrim partisidir.
Temel olarak antiemperyalist, bağımsızlıkçı ve devrimci bir yapıdadır. Altı ok temelinde yapılandırılmıştır…
Bugün geldiğimiz noktada temel ilkeleri savunmayı bırakın, parti üst yönetimi adeta bunlardan utanır hale gelmiştir.
Parti bayrağındaki ilkelerin bazıları açıkça inkâr edilmektedir.
Özellikle laiklik, ulusçuluk, devrimcilik ve devletçilik olguları, ağızlara bile alınmamaktadır. Dahası bu ilkelere açıkça karşı çıkanlar, üst yönetimlerde, milletvekilliği listelerindedir.
Bağımsızlık kavramından eser yoktur. Küresel sermayenin söylemleri ve uygulamaları esas alınmıştır. ABD ve NATO yanlısı politikalar izlenmektedir…
Eleştirdiğini yapmak!
Cumhuriyetin kurucu partisinin omurgasını sarstılar. Bu plan kuşkusuz salt iç dinamiklerle olmadı.
Küresel sömürü sistemi, iktidara getirdiği AKP karşısına kendi istediği gibi bir muhalefet yapılanmasını bir ölçüde sağladı.
Son dönemde partinin sağcılaşması, her uygulamada belirgin biçimde yansıyor. Piyasacı, liberal, etnikçi, ikinci cumhuriyetçi, hatta siyasal İslamcılara yumuşak bakan yapılanma, tırmanıyor. Atatürk’e diktatör diyenler bile milletvekili, danışman ve nihayetinde genel başkan yardımcılığına getirilebiliyor…
Üst yönetim, büyük ölçüde sermaye yanlısıdır. Ekonomideki çözüm önerileri sermayenin çıkarınadır. Nitekim AKP’li maliye bakanı Mehmet Şimşek’in uygulamaları utangaç bir dille desteklenmektedir.
İktidar partisine yönelik temel eleştiriler neredeyse tümüyle benimsenmiştir. Tek adam yönetimi eleştirilirken benzer bir tutum sergilenmektedir. Liyakat yerine eş, dost, akraba anlayışı belirgindir. Bazı belediye başkanları bile yönetimdeki dar grupçu bir anlayışın sonucu olarak yandaş, adamcı, akraba ilişkileriyle, pazarlıklarla belirleniyor.
Parti içi demokrasinin neredeyse kırıntıları bile kalmamıştır. Delege seçimleri, kongrelerdeki blok liste kararları, ön seçim yapılmaması, görevden almalar somut örnekleriyle ortadadır.
Ne yazık ki kongre süreçlerinde, temel sorunun giderilmesine yönelik bazı kısır yaklaşımlardan öteye gidilmemiştir. Sen ben kavgası öne çıkmıştır.
Oysa toplumun her kesimi için, milyonlarca seçmen için CHP hala önemlidir. Ancak partinin özüne dönmesi daha ne kadar beklenilecektir?
Yoksa yerel seçimlerde olası bir yenilginin partiyi tarumar etmesi mi beklenmektedir?
CHP’deki antiemperyalist tabanın istemleri görmezden gelinemez.
Günümüzün koşulları cumhuriyetçilerin, komünistlerin, sosyalistlerin, ilerici ve devrimcilerin birliğini dayatıyor çünkü…