Faruk Nafiz Çamlıbel’in (1898-1973) Kıskanç şiirinin İntizar adıyla Düyek makamında udi Suat Sayın (1932-2006) tarafından bestelenmesinden sonra Keklik adlı bir şiiri de bir av türküsünün konusu olur (Ergenekon, Çoban Çeşmesi 10.07.2021 Aydinlik.com.tr). Benim gibi ODTÜ Mezunu (1976) ve zamanında üniversitenin Türk Halk Bilimleri Topluluğu üyesi olan Selçuk Harput, Hüseyni Makamında ve Sofyan usulünde Fahri Kayahan tarafından bestelen bu türküyle ilgili şunları anlatır: “Ben ilk okulu ailece göç ettiğimiz İstanbul’un o zamanki adı ile Taşlıtarla semtinde bitirdim. Ereğli’deki ortamımızdan olsa gerek, ben keklikleri çok severdim ve bir hemşerimizin getirdiği kekliği kafesinde besliyordum. 1961 veya 62 yıllarında Fatih’te Renk sineması açılmıştı. O yıllarda ilk okul öğretmenlerimiz bizi Renk sinemasına götürmüşlerdi. Spartaküs filmini izledikten sonra eve gider gitmez kafesin yanına gittim. Keklik kımıldamadan yatıyordu. Telaşla elime alınca ölmüş olduğunu anladım. Evi temizlerlerken kafesin kapağı açılmış, keklik de kaçmıştı. Pencereden dışarıya çıkar çıkmaz bir kedinin hışmına uğramış. Annemler koşup ağzından almışlar ama iş işten geçmiş. Kekliği sandalyenin üzerine koydum ve başında ağlamaya başladım. Ben ağlarken radyo da öyle bir şarkı çalıyordu ki, o şarkının sayesinde bu yazdıklarım sanki belleğime çakılmış gibi hiç unutmadım. Bir kadın sanatçı “Keklik dağlarda şağılar” şarkısını söylüyor. Sanki acıma ortak olmak için özellikle çaldılar diye aklımdan geçirdim. Demek o kadar üzülmüşüm ki radyonun sırf bana yönelik yayın yaptığını bile düşünmüşüm. Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiirinden bestelenen bu ezgi, yavrusu avcılar tarafından vurulan bir kekliğin acısını anlatır çünkü av türkülerinde en yaygın olan av hayvanı kekliktir. Kekliği turna, geyik, ceylan, ördek ve balık izler. (Selçuk Harput, 104-Av Türküleri, 21.06.2021).
Keklik dağlarda şağılar (şakır, öter), Yavrum diyen diyen ağlar, Günden güne yansa dağlar, Görenlerin bağrı yanar
Ağlarım ben kekliğime (ley ley), Seherde öten bülbüle, İpeklenmiş tüylerine, Yanaktaki benlerine
(ley ley) Ağlarım ben kekliğime.
Keklik bizden uzaklaştı, Yolumuz sarpa dolaştı, Hünkâr kal’asını aştı, Belki yavrusuna kavuştu
Keklik küsme barışalım, Yuvamıza kavuşalım, senden ötmek, benden gitmek, yolumuzda ağlaşalım
KUZULU CEYLAN
Selçuk Harput şöyle devam eder: “Av ve avcılığı doğrudan anlatan türkülerde genellikle eleştiri hakimdir. İnsanların dışında yırtıcı hayvanların bile avlanmada dikkat ettiği bazı ahlaki değerler var ki maalesef bazı insanların bu değerleri çiğnediği görülüyor…Örneğin yavrulu bir canlı öldürülmez denir ama birçok türkümüz avlanan küçük yavruları veya yavrusunun yanında öldürülen anneleri anlatır.”
Kova kova indirdiler yazıya, Tut ettiler algın ala tazıya, İş başa düşünce bakmaz kuzuya (Bağlantı)
Kaç kuzulu ceylan kaç avcı geldi, Avcılar elinden kaç kuzun kaldı, Zalım avcı düşmüş gelir izine
Al kanlar akıtmış iki dizine, Mor sinekler konmuş ah o gözüne (Bağlantı)
Kova kova indirdiler dağlardan, Mor sümbüllü bahçalardan bağlardan, Kerem der ki şu geçtiğim yollardan (Bağlantı)
(Selçuk Harput, Repertuar No: 2099, Yöre: Kırşehir, Deyiş: Aşık Kerem, Kaynak: Neşet Ertaş, Derleyen: TRT Ankara Rd. Nota: Yücel Paşmakçı, Makam: Eviç, 06.07.2021)
GEYİK AVI
Anadolu’nun kutsal hayvanlarından biri de geyiktir. Hatti/Hitit simgesisidir ve şimdilerde Ankara’yı temsil eder . “Avcılığın artık toplum içinde giderek azalmaya başladı, eğitimli gençler doğada silah yerine fotoğraf makinesi taşıyorlar. Ancak çoğalan gelişmiş av tüfekleri, kolay ulaşılması, av kültürü ve eğitimi olmayan kişilerin avcılık adı altında katliam yapmasının nedenidir. Utandırıcı olan avın para karşılığında bir turizm aktivitesi olarak değerlendirilmesidir. Birçok av hikayesinin sonu, hayvanların canını almanın sonunun nasıl hüsranla biteceğini anlatır. Örneğin Gavur (Nurdağı) dağında bir Avşar delikanlısı geyik yavrusu vurunca bir başka sefer yavrunun anası onu kayalıklara çekerek, düşüp ölmesine sebep olur. Geride gözü yaşlı bir ana ve bir nişanlı kalır.
Ben de gittim bir geyiğin avına, Geyik çekti beni kendi dağına, Tövbeler tövbesi geyik avına, Siz gidin kardeşler kaldım burada, Siz gidin avcılar kaldım kayada
Ben giderken kayabaşı kar idi, Yel vurdu da erim erim eridi, Ak bilekler taş üstünde çürüdü, Siz gidin kardeşler kaldım burada, Siz gidin avcılar kaldım kayada
Urganım kayada asılı kaldı, Asbabım sandıkta basılı kaldı, Nişanlım sılada küsülü kaldı, Siz gidin kardeşler kaldım burada, Siz gidin avcılar kaldım kayada
(Selçuk Harput, Repertuar No: 866, Yöre: Adana, Kaynak: Aziz Şenses, Derleyen: Ahmet Yamacı
Makam: Gülizar, 14.07.2021)