İnsanı Yaşat Ki Devlet Yaşasın!!!

” Oturduğumuz semtte yaşıyordu. Duygularıma esir düştüm. Ailem karşı çıktı, yine de evlendim, kaçtım ona. Çok kısa bir sürede büyük bir yanlış yaptığımı anladım ama dayaklar, hakaretler, tehditler başlamıştı. Evliliğimiz boyunca sistematik bir şiddete maruz kaldım. 28. gününden itibaren dayak yedim. Zaten ben ya babamdaydım ya karakolda ya da adliyede. Kafama tabanca kabzasıyla vurdu, dikiş atıldı, dövdü göle attı, defalara saçlarımdan sürükledi, insan içine çıkamayacak hale getirinceye kadar dövdü. Sürekli ölümle tehdit etti. “Birilerine anlatırsan seni öldürürüm, onu öldürürüm, bunu öldürürüm.” Bir polisi bacaklarından vurmuş birinden söz ediyoruz. Uyuşturucu kullanıyor, uyuşturucu satıcılığı yapıyor. Benim hayatta olmam bile mucize! Allah yüzüme baktı da beni evladıma bağışladı. Ama o ölmeseydi ben ölecektim. Kesinlikle beni öldürecekti… Sürekli silah taşıyordu, korku içinde yaşıyordum. Boşanmak istedim. Vayyy sen misin boşanmak isteyen, işler daha da sarpa sardı. Ama yine de avukata başvurdum. O şiddet uyguladığında polise gittim, defalarca savcılığa suç duyurusunda bulundum, üstelik avukatımla birlikte. O da tüm sürece tanık. Zaten sadece avukat değil, tanık olarak da dinleniyor. Pek çok kere koruma kararı çıkarıldı. Dinlemiyordu ki mahkemenin koruma kararını. Eve gelmemesi gerekiyordu ama geliyordu, kimse de bir şey yapamıyordu. Beni kimse ona karşı koruyamadı. Sabıkası var, her türlü pislikte parmağı olan biri. Bir beni satmaya kalkışmadığı kalmıştı, onu da yaptı. Ama başaramadı tabii… O gün o ölmeseydi, ben ölecektim. Çünkü uyuşturucu satıcılığı yaptığını Emniyet’e haber verdim, onu ihbar ettim yani. Bunu da öğrendi. Eve geldi, “Çocuğu öbür odaya al!” dedi. Beni odaya kilitledi. Anahtarı cebine attı. Beni tartaklamaya, saçlarımdan sürüklemeye başladı. Silah da yastığın altındaydı. Ben önce davrandım. Tamamen kendimi savunmak için, hayatta kalmak için can havliyle o silahı ateşledim. Ölmesini istemezdim, kimsenin istemem ama o ölmeseydi ben ölecektim… (1)

Bu hikaye, Adana’da kocası tarafından şiddet uygulanıldığı ve fuhuş yapmaya zorlandığı iddiasıyla kocasını öldürmek suçundan yargılanan Çilem Doğan’a ait. Yaşamak için öldürmek zorunda kalıyor. Tüm çırpınmalarına, çabalarına rağmen sonunda kendi yaşamını kendi koruyor ve hayatta kalmayı başarıyor. 15 yıl hapis cezası almasının ardından kefaletle serbest bırakılan Çilem Doğan’ın dosyasının Yargıtay süreci devam ediyor. ”O gün eğer kendimi, hayatımı savunmuş ve can derdine düşmüş olmasaydım bugün Emine Bulut, Pınar Gültekin, Özgecan Aslan gibi nice kadınlardan biri olacaktım” diyor Çilem Doğan.(2)

2021 Şubat ayında erkekler tarafından 28 kadın öldürüldü, 12 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu.(3) Yani bilinen rakamlara göre şubat ayında her gün bir kadın öldürüldü. Bu kadınlar Çilem kadar şansı olamayıp Emine, Pınar, Özgecan gibi hayattan koparılan kadınlar.

Giderek fakirleşen, istikrarsızlaşan ülkemizde yavaş yavaş yok ediliyoruz. Her türlü kararın keyfi alındığı, her geçen gün insanların her anlamda kendini güvensiz ve yoksun hissettiği bu ülkede yaşamak da güç hale geliyor. Bir gece yarısı alınan kararlarla cebimizdeki para kimse dokunmadan değerini yitirebiliyor, toplumun ortak malı olan parklar olmayan vakıflara devrediliyor, şiddet gören bireylerin ve çocukların yaşam güvencelerini sağlayabilecek bir sözleşme, yine aynı güç tarafından sanki kendisi imzalamamış gibi aniden yok sayılabiliyor.

Bu ülkede 24 saatte 6 kadın öldürülüyor.(4) Ne diyordu Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: “Biz Türkiye’yi Şeyh Edebali’nin Osmanlının kurucusu Osman Gazi’ye verdiği tavsiyeye uygun şekilde yöneteceğiz. Nedir o tavsiye: ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’”(5) Ne kadar da güzel söylüyor. Fakat kadınlar ne yazık ki ya sokak ortasında çocuklarının gözü önünde çığlık çığlığa ya da evlerinde sessiz sedasız şiddet görmeye ve öldürülmeye devam ediyor. Kim bilir belki de ülkemizde kadınlar iktidar tarafından devleti yaşatacak insan mertebesine erişememiştir. Bu nedenle yok olup gitmelerine göz yumuluyordur.

Kadınların yaşamak için ne yapması gerekiyor, bir zamanlar sevdiğini söyleyip sonra da canlarına kast edenleri öldürmeleri mi gerekiyor. Ölümden daha beter olan ise her gün korku ile ölümü beklemek değil midir? Üstelik her gün sudan sebeplerle dayak yiye yiye. Sebep ise karşıdaki kişinin kendini dövdüğü insandan fiziksel olarak güçlü görmesi ama aslında dünyanın en güçsüz ve aşağılık mahlukatlarından biri olması.

“Erkekler takım elbise giyip önüne bakınca cezası iniyor, benim takımım, kravatım yok. Annem apar topar bu tişörtü bulabilmiş. Bir de ne yalan söyleyeyim hayatta kalmış olmanın saklayamadığım bir sevinci var içimde. O ölmese ben ölecektim. O size, beni pazarlamaya karar verdiğini söylemeyecekti, başka adamların koynuna beni sokma planlarını anlatmayacaktı, benim patlıcan fazla pişti diye, perdeler azıcık kirlendi diye, masada kırıntı kaldı diye yediğim dayakları söylemeyecekti, kaç kere hastanelik olduğumdan bahsetmeyecekti. Çay bahçesinde çekilmiş bir fotoğrafım var. Biraz yan gülmüşüm. Belki de o fotoğrafı gösterip namussuz karılar gibi çıkmış filan diyecekti. Karısını başka adamlara satan o değilmiş gibi “namusumu temizledim” diyecekti. Siz onu 3-5 yılla yargılayıp, namusu kirlendi diye mazur görüp, yandan gülüşümü tahrik sayıp bir de üzülecektiniz adama. Oysa namus benimdir hakim bey, bir kağıda imza attık diye kimselere bırakmam.” Çilem Doğan’ın mahkemedeki bu savunması ülkemizdeki kadının yerini ve değerini tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Bu davanın medyaya yansıması ve görünür kılınması sayesinde Çilem Doğan’ın yaşadıklarına tanık olduk. Oysa acı olan şu ki ülkemizde nice Çilemler var. İşte bu nedenle “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR” diyoruz. Sözleşmenin iddia edildiği gibi Türk aile yapısını bozmakla, eşcinselliğe yol açmakla alakası yok. Sözleşme hükümlerini okuyan ortalama zekaya sahip bir insan bunun aksini iddia edemez.

Hukukun ve demokrasinin olduğu bir ülkede devlet ülke toprakları üzerinde yaşayan tüm canlıların yaşamlarından sorumludur ve ona göre hareket etmelidir. Daha fazla yaşam yok edilmeden yaşam hakkı korunmalıdır.

Sakın bana ben de sevdim deme. Seninki sevgi değil, hınç. Hınçla sevilmez. Yok haksız tahrik, yok iyi hal… İndire indire bir madalya takmadıkları kalmış sana. Her zamanki gibi gereği düşünülmüş de gereği yapılmamış o mahkemede.”

Agah Beyoğlu, Şahsiyet*

  1. https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ayse-arman/bu-mesru-mudafaa-degil-de-ne-40120559?sessionid=3

  2. https://www.birgun.net/haber/cilem-dogan-olmekten-son-anda-kurtuldugum-icin-cezaevine-tekrar-girmek-istemiyorum-336647

  3. http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/veriler/2956/kadin-cinayetlerini-durduracagiz-platformu-subat-2021-raporu

  4. https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/turkiyede-24-saatte-6-kadin-olduruldu-6331225/

  5. https://www.youtube.com/watch?v=Lvr__wLG09o

* Yönetmenliğini Onur Saylak’ın üstlendiği ve senaryosunu Hakan Günday’ın yazdığı Ay Yapım imzalı Türk dizisi.

Bunları da sevebilirsiniz