ABD’li siyaset bilimci Francis Fukuyama American Purpose’ta Türkiye’nin, sahip olduğu silahlı insansız hava aracı (SİHA) teknolojisiyle bölgesel çıktıları ABD, Rusya ve Çin’den daha iyi belirleyen güçlü bir aktör haline geldiğini iddia eden bir yazı yazdı. Fukuyama yazıda, SİHA’ların devletler arası çatışmaların doğasını değiştirdiğini, Türkiye’nin yerli SİHA teknolojisiyle, dünyadaki genel manzarayı değiştiren ülke olduğunu, SİHA’ların Türkiye için milli gurur kaynağı haline geldiğini belirtiyor.
Sovyetler Birliği’nin çöküş döneminde “tarihin sonu” tezini ortaya atarak 1990’larda uluslararası ilişkiler tartışmalarına damga vuran Fukuyama’nın Türkiye çıkışı Türkiye medyasında da yer buldu. Türk medyası özellikle, Fukuyama’nın Türkiye’nin güçlü aktör olduğu ve askeri başarılarının bölgeyi şekillendirdiği yönündeki görüşlerini gündeme taşıdı. Ancak şaşırtıcı olan, Türkiye’nin Atlantik ittifakından kopmasını ve daha Avrasyacı bir dış politika izlemesini savunan medya kuruluşlarının da yazıyı olumlayarak gündeme taşımış olması. Çünkü Fukuyama’nın yazısı, Türkiye’nin Atlantik ittifakındaki yerini korumasının önemini vurgulamaya yönelik pek çok örtük argüman içeriyor.
ABD Ambargosu Türkiye’yi Bağımsızlaştırdı mı?
Yazıda öncelikle, Türkiye’nin yerli SİHA üretme motivasyonunun temeli 1975 ABD askeri ambargosuna dayandırılmış. Buna göre, o dönemde Türkiye’ye Predator ve Reaper satışının yasaklanması gündeme gelince Türkiye İsrail’e yöneldi ama tatmin olmadı. Fukuyama’nın ABD ambargosuna vurgu yapması günümüz açısından önemli. Bahsi geçen ABD ambargosu, Türkiye’nin Kıbrıs müdahalesinin ardından gündeme gelmişti. O dönemde Türkiye’nin bu hamlesi NATO çıkarlarına aykırı bir bağımsızlaşma hamlesi olarak görülüyordu. Bugün de aslında benzer bir durumla karşı karşıya Türkiye. S-400 meselesi de Türkiye’nin yakın zamanda durdurduğu Doğu Akdeniz faaliyetleri de Atlantik ittifakı tarafından bu ittifakın çıkarlarına aykırı bağımsızlaşma hamleleri olarak görülüyor. Ayrıca, Türkiye’nin S-400’lere en başta yönelmesinin nedeni de Patriot’ların satışıyla ilgili yaşanan sorunlardı. Dolayısıyla, Fukuyama danışanlarına geçmişte uygulanan ambargonun Türkiye’yi ABD’den daha bağımsız bir aktör olması yönünde cesaretlendirdiği hatırlatmasında bulunuyor. Bu yazının ayrıca ABD’nin CAATSA kapsamında gündeme getirdiği yaptırımların uygulanmaya başladığı dönemde yazılması da ayrıca anlamlı.
Türkiye Hala Atlantik İttifakı’nın Çıkarlarına mı Hizmet Ediyor?
Fukuyama’nın yazısındaki ikinci önemli örtük argüman ise, Türkiye’nin SİHA’ları hangi aktörlere karşı ve hangi amaçlarla kullandığı meselesiyle ilgili. Fukuyama örtük biçimde, Ortadoğu’da bağımsız bir aktör olarak politika izlese de Türkiye’nin aslında Atlantik ittifakının çıkarına olacak tutumlar içerisinde olduğunu savunuyor. Nasıl mı? Öncelikle Türkiye’nin SİHA’larını Rusya’nın Suriye’deki Türk güçlerine saldırısının ardından Suriye’de etkili olarak kullandığından bahsediliyor. Fukuyama, S-400’leri aldığı halde Türkiye’nin SİHA’larla Suriye’de Rusya’ya saldırdığını belirtmiş. Hatta, Türkiye’nin İdlib’i kurtararak Esad’ın Avrupa açısından ciddi sonuçları olacak büyük bir mülteci kriziyle neden olmasını da önlediğini iddia ediyor. Benzer şekilde bu yazının Avrupa Birliği heyetinin uzun zaman sonra Türkiye’ye yaptığı ziyarete denk gelmesi de bu açıdan anlamlı.
Türk SİHA’ların Libya’da Hafter’e karşı kullanılmasını da olumlu bulan Fukuyama, “Hafter Trablus’u ele geçirseydi, dünya daha iyi bir yer mi olurdu bilemeyiz” demiş. Daha da önemlisi, Türkiye’nin Ukrayna’ya SİHA sattığını belirten Fukuyama, bu hamlenin bölgedeki çatışmanın buzlarını çözebilecek bir hamle olduğuna dikkat de çekmiş. Yine ne tesadüf ki, Ukrayna meselesinin kızıştığı, Rusya’nın sınıra askeri yığınak yaptığı bir dönemde Fukuyama Atlantik ittifakına Türkiye’nin Ukrayna’nın yanında olduğunu hatırlatmış. Fukuyama bir önemli dokunuşu da Dağlık Karabağ meselesiyle ilgili yaparak Türkiye’nin SİHA’larıyla Azerbeycan’a yardım etmesinin milli bir gurur kaynağı olduğunu belirtmiş. Bu ise, yaklaşan 24 Nisan’ın Türkiye açısından önemini düşündürtecek bir dokunuş.
Kısacası, aslında Fukuyama Türkiye’nin askeri olarak bağımsızlaşmasının faturasını ABD’ye keserken, her şeye rağmen Türkiye’nin Atlantik ittifakının çıkarlarına hizmet etmeyi nasıl sürdürdüğünü anlatmış. Bunu yaparken de Türkiye’de önde gelen siyasi figürlerin gururunu okşamayı ihmal etmemiş. Fukuyama, 2005 yılında Le Figaro’ya verdiği bir demeçte de 11 Eylül’den sonra Türkiye’nin önemine dikkat çekmiş, ABD’nin Türkiye’yi güçlendirmek için Avrupa Birliği üyeliğini desteklediğini iddia etmişti. O yıllar, Türkiye’nin ABD ile de Avrupa Birliği ile de ilişkilerinde adeta bir altın dönemdi. Fukuyama’nın son yazısı da benzer bir sürece eşlik eder mi tahmin etmek zor. Diğer yandan Türkiye açısından Fukuyama’nın yazısı Türk dış politikasının yönelimini sorgulatmak bakımından da çok anlamlı. Yazıyı gündeme taşıyanlar bir de bu gözle baksalardı sevinirler miydi, üzülürler miydi bilmem.
*Yazarımızın Independent Türkçe’de yayınlanan yazısıdır..