“Beni sorarsan,
Kış işte
Kalbin elem günleri geldi
Dünya evlere çekildi, içlere
Sarı yaseminle gül arasında
Dağların mor baharıyla
Sis arasında
Denizle göl arasında
Yanımda kediler kuşlar
Fikrimden dolaşıyorum
Hiçbir iktidarı sevmesem de
Sobanın iktidarında
Çarpışa çarpışa nasılsa
Büyüyebilen kızlar
Uslu, sakin, ölümü bekliyorlar
Yaşlılık
Dev mi oldular başkaları”
Diye yazar sevgili Gülten Akın Beni Sorarsan şiirinde. Akın’ın dizelerindeki gibi kış aylarını iyiden iyiye hissettiğimiz, soğuklardan ziyade birçok unsurun bizi çıkmaza soktuğu bir havaya büründük. Bir yandan kış aylarıyla birlikte aylardır ülkenin ve tüm dünyanın mücadele ettiği Covıd-19 olarak adlandırılan hastalık, öte yandan vatandaşın girmiş olduğu ekonomik darboğaz. Bunun üstüne siyasilerin icraattan çok söylemlerle hareket ettiği iç karartan siyasi atmosfer.
İnsanların bıktığı, gençlerin gelecekle ilgili hayaller kuramadığı, çocukların büyümekten korktuğu bir devir. Her şeye rağmen bir şekilde nefes almaya devam ediyor, çıkmayan candan umut kesilmez misali yaşamaya çalışıyoruz. Az da olsa umut kırıntıları ile gelecekten medet umuyoruz.
Bu umut belki de geçmişten bize bırakılan bir mirastır. Tıpkı 29 Ekim’de 97. yaşını kutladığımız Cumhuriyet gibi. Batmakta olan bir imparatorluğun küllerinden güzelim bir Cumhuriyet ateşi yakan Mustafa Kemal Atatürk ve Türk milletinin bize bıraktığı miras. Olmazı olduran, her şeye rağmen içindeki umudu ve inancı kaybetmeyen ve etrafındaki yobaz zihniyete yenik düşmeyen bir dehanın inancı sayesinde bu vatan özgürlüğüne kavuşmuştur.
Ne kadar silinmeye çalışılsa ne kadar yok sayılsa da bu ülkede Mustafa Kemal Atatürk’ü ve ona inananların ne yapmak istediklerini, öngörülerini anlayan insanlar gerçekten vatanseverdir. Her fırsatta onu yok sayan ve onun yaptıklarını silmeye çalışanlar, şuan refah içinde yaşamalarını onun öngörülerine ve Türk milletinin emeklerine borçlular. İstedikleri kadar yok saysınlar, istedikleri kadar yasaklasınlar, aklı olan ortalama zekaya sahip her insan, bu ülkenin Atatürk ve onun vizyonu sayesinde kurulduğunu ve o vizyon olmadan devam edemeyeceğini bilir. Bunu bilip de onu yok saymaya çalışan ve kendini çok akıllı zanneden çıkarcılar ise Tevfik Fikret’in Han-ı Yağma şiirinde dediği gibi aksırıncaya tıksırıncaya kadar yemeye devam edeceklerdir.
Her devrin bir sonu vardır, saltanat süren de zulüm çeken de bir gün bilinmeze yolculuk edecektir. Fakat Cumhuriyet her daim var olmaya devam edecektir. Çünkü Cumhuriyet, Atatürk’ün yaveri Salih Bozok’un anılarında da şahit olduğumuz gibi kolay kurulmadı.
“İzmir kurtuldu, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara’ya hareket edecekler. Ertesi gün kompartımanın kapısını çalar yaveri, açar yorgun, bitkin, kravatını yıkamaktadır Atatürk. Yaveri: ‘Ya paşam bu ne hal hiç uyumadınız herhalde niye böylesiniz?’ der. Atatürk: ‘Ya çocuk kompartımanıma yastıkla battaniyeyi koymayı unutmuşsunuz. Kolumu yastık yaptım ağrıdı, setremi yastık yaptım üşüdüm bende uyumadım kalktım’ der. Yaveri: ‘Aman paşam! Birimize haber vereydiniz hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik.’ der. Ve bir ülke kurtarmaktan dönen komutan söylüyor bunları tarihi bir cevap der ki; ‘Geç fark ettim hepiniz en az benim kadar yorgundunuz. Hiçbirinize kıyamadım. Önemli olan benim uyumam değil milletimin rahat uyuması.’ der.” Böyle bir özveri ve inançla bırakılan mirasa sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur.