( ‘t’, Tamga, til, Türk, Türkçe )
Değerli okurlarım, Türkçe düşkünleri, esrikleri belki! Sizlere biraz Türklük bilimine, dilbilime,
düşün bilime, dil düşün bilimine, kökenbilime, anlambilime, yorum bilime ne şekilde ilgi duyduğumu kısaca aktarmak zorundayım korkarım. Amacım birlikte düşünme ve iletişimin etkinliğini artırmak.
Hiçbir özel neden yoktu bu konulara ilgi duymam için, ama çok ilgimi çekmişti! Eylül 2016
sosyal medyada (fb) güneş dil akademisi adlı gruba denk geldim. Ardından Ön Türk akademisi adlı grupta bulundum bir süre. İkisi de 3-4 ay sürdü, ayrıldım! Başlangıç böyle. Öncesi yok, bu konularla hiç ilgilenmemiştim o döneme kadar; üstelik öğrenimim konuyla ilgisizdi. Özetle Türk soylu olmak dışında özel bir bağlantım yok konuyla ilgili. Ama bunun çok önemli olduğuna yürekten inanıyor; dahası biliyorum! Bunları Türk aklı dışındakiler anlayıp çözemez kanımca, kayalarda olduğu gibi genlerimizde de kazılı bu bilgiler.
Değerli okurlar, bu kez farklı ve alışılmadık bir yol deneyelim mi birlikte? Bir konuyu 15-20
sayfalık uzunca bir yazında işlemeyelim, arkası yarın dizilerinde olduğu gibi kesikli verelim mi? Yıllarca öce radyolarımızda “radyo tiyatrosu” vardı, büyülenmiş gibi dinlerdik belki bazılarımız. Anımsayanlar olabilir. Bu verilen arada sonraki bölümler daha da ilgiyle beklenir olur belki! Umut yoksulun çorbası gibi olurmuş, su kattıkça çoğalır bitmezmiş!
Bu yaklaşım zorunluluk oldu. Çünkü Nisan 2018 den beri yazıyor olmama karşın özellikle
öğretim üyelerinden geri dönüş, düşünce bildirimi, eleştiri yok sayılabilir. Oysa bir şeylerin kökten sorgulanacağını, değişeceğini umarak koyulmuştum bu yola. Bu olumsuzluk nedeniyle, Bertholt Brecht’ in epik tiyatro anlayışında olduğu gibi sizleri sürece eklemeyi, birlikte düşünmeyi deneyeceğim bu kez. Çok değer verdiğim bir akademisyenin çalışmamdaki şekilleri görünce birkaç sayfadan sonra “bu ne biçim çalışma” diye okumadığını biliyorum. Çok değer verdiğim gökbilimci Prof. Dr. büyüğümde uyarmıştı çok hoş biçimde. “Ben dilden pek anlamam ama kısa yaz!”. Ama dil konusunda, yorum bili min (hermeneutik) tanımı gereği çok yönlü-bütünsel düşünmeyi önermesi nedeniyle yazarken olabildiğince ayrıntı vermeye çalışıyordum. Endişem şuydu: yeterince ayrıntı veremezsem anlaşılamayabilirim! Bir akademisyen “embesilin anlayacağı biçimde yazmalısınız!” demişti! Bunu öneren akademisyen çalışmamı itici bulup üçüncü sayfada okumayı bırakan kişiydi üstelik! Bir yanda kısa yazma gerekliliği, diğer yanda yorum bilimin tanımı nedeniyle ve ‘embesilin bile anlayabilmesi önerilmesi arasında sıkışıp kalmış durumdayım.
Gördüğünüz üzere içinde bulunduğum güçlükleri anlatmakta bile zorlanıyorum. Aslında yazın
biçimi olarak betik uygun bunlara. Sorun büyük ölçüde yazın çerçevesinin uygun olmayışı gibi duruyor. Sonunda, bu açmazı aşmak için zorunlu olarak düşünebildiğim çözüm bu oldu. Umarım bu kez birlikte başarabiliriz. 1960 Ankara doğumlu, ağır iş makineleri kullanıcısı baba, ev hanımı annenin dört erkek çocuğundan üçüncüsüyüm. Şimdi sizi 55 yıl öncesine götürmeye çalışacağım, düşlemeye çalışalım. Babam transistörlü Sierra marka bir radyoyla evimize doğru geliyordu. Pencereden izliyordum gelişini, beyaz Amerikan beziyle bohçalanmış biçimdeydi. Tabi çok sevindim. Hemen benimsedik radyoyu. Düğmesini çevirip kanal aramak zevkti. Öykümüz, asıl şimdi başlıyor!
Günlerden bir gün bir masal dinlemiştim radyoda. Çok ilgimi çekmiş, etkilemiş olmalı beni. Evin en haşarı ya da ‘gavur’ bebesi olduğumdan hemen bir deneme yapmak istedim! Birisi iki (2) yaş büyük, diğeri bir buçuk (1,5) yaş küçük iki kardeşime bir nağılda kendim uyduruvermiştim hemen. Nasıl karşılayacaklardı? Ne olacaktı? Sessizce, o kadar ilgili dinlediler ki 55 yıl sonra bile eksiksiz anımsarım!
Soru bile sormamışlardı, hiç unutmadım. Düş kurmak, çok ilgi çekiciymiş! Düş kurmak sanırım
sorgulamaktan daha çekici geliyor olmalı çoğu durumda. Ama biz, çoğunluğun yaptığı gibi yapmaya cağız, gerçeklerden ayrılmayacağız.(*)
Kardeşlerim sağ olsun. Türkçeyi önce annemiz, sonra çevremizdeki diğer kişiler öğretir bizlere. Öğrenen çocuktur ama örnek çevresidir! Özellikle annem çok yetkinmiş bu konuda, kardeşlerimde. Annem Evliya Çelebinin Ankara gözlemlerinde aktardığı gibi (1600’ lü yıllar) İsa ya “ESE” diyenlerdendi! Endişe etmeyin, nağıl yazmayacağım size. Amacım bir şey bilmiyor gibi, çocuk gibi, sınırsız, her şeye ilgi duyup anlamaya çalışarak, sanki düş kurar gibi birlikte yeni bilgilere ulaşmaya çalışmak. Gizem, kalıplaşmış önyargılardan olabildiğince uzak, doğal düşünebilmekte! Bunu özüm yaşadım!
“Tevratın ortaya çıkışından beri dil konusunda özellikle ve genellikle yahudi kökenli dil
bilimcilerin, dil düşün bilimcilerinin yazdıkları her şey saptırma, şarlatanlık ya da nağıl olmasın! Bu düşünce doğru olabilir mi?”
*Dinleyenleri, izleyenleri de büyülenmiş gibi bağlama yeteneği vardı! Dil bu, en güçlü silah!
Kullanım ömrü sınırsız, gücü sonsuz, kötü büyükler tarafından kullanıldığında neler gerçekleştirildi acaba dil yoluyla!
Ne diyordu değerli düşünürümüz Niyazi Kahveci? “Soncullar, kendisinden önceki öncüllerin
zorunlu ve doğal sonucu olmalıdır”! Birlikte böyle düşünerek “aklımızın sınırlarını genişletmeye” çalışacağız. Önemli olan gereksiz bilgi taşıyıcılığı değil aklın sınırlarını genişleterek yeni bilgilere ulaşmaktır diye ayrıca eklemişti söyleşisinde. Sizlerle birlikte, bu biçimde dil’i, til’i, Türk’ü, Türkçeyi anlayıp öğrenmeye, bilmeye çalışacağız. O halde dil tanımımızı ekleyelim yeniden.
“Dil, ilk dili olacak düzeyde evrimleşmiş atalarımızdan başlayarak, birey olarak kavrayabil diğimiz, olan-biten her şeyin; zaman, ortam (uzay-oylum), yön ve hareket ana değişkenleri kullanılarak; benzetme aşamasını geçecek şekilde, şekiller ve sesler ile oluşturulan izdüşümüdür!”
Bu kez sonraki bölümde neler olacak diye sizler bekleyin bakalım! Yeni bölüm için düşünmeniz düş kurmanız sevindirecek beni. Azıcık ön bilgi vereyim çerçeve konusunda: Türk sözcüğünün, dil ya da til sözcüğünün ilk tamgası (imce) olan ‘T’! Bütün yönleriyle ‘T’! Kökeniyle (etimoloji), anlamıyla (semantik), yorum bilimiyle (bütünsel bilgi, hermeneutik), çakma Hint Avrupa kuramı ya da Batı dillerindeki (durumuyla) ‘T’. Post gibi yere serilinceye kadar ‘T’! Aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar “t”! Bıktırıncaya kadar T!
Evvel zaman içinde
Kalbur saman içinde
Develer tellal iken
Pireler berber iken
Ben anamın beşiğini
Tıngır mıngır sallar ike
Neen, neen, neen, nen!
Önümüzdeki yazında görsellerle ilgili sözleri ekleyeceğim. Bilinçli olarak sözleri yazmayıp görselleri eklemekle yetindim. Bu verilen arada siz değerli okurlarım bunları düşünürler değil mi?
Çalışmamız sonlandı. Güneş ısıtsın, aydınlatsın hepimizi. Sağlıcakla, sevgiyle kalın.
Not: Yukarıdaki yazının telif hakkı T.C. 5836 Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre yazarına aittir.
Tümüyle iktibas edilemez ve kısmen atıfta bulunup, kaynakça belirtilmeden alıntı yapılamaz.
Bursa, 14/09/2020