Aristonikos: Tarihin İlk Antiemperyalist İsyanı*

Tarihin ilk köle hareketinden söz edildiğinde, akla M.Ö. 73 yılında Spartaküs’ün 

Roma’ya karşı gladyatör arkadaşlarıyla başlattığı ve kölelerin katılımı ile güçlenen isyan gelir.

Oysa bu tarihten önce Aristonikos’un başlattığı köle isyanı hem daha büyük ve hem de daha anlamlıdır. Bergama Kralı İkinci Eumenes’in, Efes’li bir arp sanatçısından olan ‘saray dışı’ oğlu Aristonikos, Spartaküs’ten 60 yıl önce (MÖ 132) önemli iddialarla yola çıkmıştı.

O ayaklanma sadece başlama tarihiyle değil, taşıdığı felsefe ile de Spartaküs isyanından daha önemliydi.

Çünkü Aristonikos’un isyanı Stoacı Blossius yönlendirmesiyle felsefi bir temele oturmuştur. Bir yandan herkesin eşit olacağı bir ‘Heliopolis’ yani ‘Güneş Ülkesi’ yaratmanın düşünü kurmakta olan Aristonikos, bu başkaldırı ile Roma emperyalizmine karşı -baba ülkesi olan- Bergama’yı korumayı da amaçlamıştır.

İsyanın Üssü Leukai

Aristonikos, büyük Bergama Kralı İkinci Eumenes’in oğlu olduğundan, geleceğe hazır olması için, Efesli annesi tarafından bir savaşçı olarak yetiştirilmiştir. Koşullar olgunlaşınca, İzmir’in Çiğli ilçesi yakınlarındaki Leukai’ye giderek çalışmalarına başladı. Çünkü hem tuzlalarda çalıştırılan kölelerin çalışma koşulları çok acımasızdı, hem de bu bölge Bergama Krallığının merkezine çok yakın olduğundan başlatılacak hareket amacına daha kolay ulaşabilirdi.

Güneş Ülkesi ideali ve kölelerin özgürlüğü doğrultusunda yapılmakta olan çalışmalar sürerken çok önemli bir gelişme, başkaldırı sürecini daha da kısalttı;

Aristonikos, son Bergama Kralı Üçüncü Attalos’un, Bergama Krallığı’nı kendisinden sonra Roma İmparatorluğuna bağışladığını bildiren bir vasiyet hazırladığı öğrendi. Vasiyette şunlar yazılıydı; “Populus Romanus Bonorum Meorum Heres Esto!” Yani, Roma halkı mülkümün varisidir!

İnanılması zor bir vasiyetti bu! Koskoca bir imparatorluk olan Bergama Krallığı ile birlikte Bergama kalesinde saklanmakta olan büyük hazine de Roma’ya bırakılıyordu.

Felsefeci Blossius ve Güneş Ülkesi

Stoacı olan Blossius’un da etkisiyle, herkesin eşit olacağı bir Güneş Ülkesi (Heliopolis) kurmayı düşleyen Aristonikos, Bergama’nın tüm varlığıyla Roma’ya bağışlandığını öğrenince çılgına döner.  Çünkü büyük kral Eumenes kendi babası olduğundan krallık üzerinde kendisinin hak sahibi olduğuna inanmakta ve bir gün kral olacağını düşlemektedir. Bu düşünceyle kendi adını bile koymuş, Kral Üçüncü Eumenes adını almıştır.

Vasiyetin yazılmasından sonra çok önemli bir başka gelişme daha olur; Kral Üçüncü Attalos, bu vasiyeti imzaladıktan kısa bir süre sonra, kuşkulu bir ‘güneş çarpması!’ nedeniyle ölür.

Aristonikos, hem yazılan vasiyetin hem de kralın ölümünün Roma’nın bir oyunu olduğunu anlayınca çalışmalarını hızlandırmaya başlar. Çünkü bu vasiyetin arkasında sadece Romalılar değil, kendi ülkelerine ihanet içinde bulunan Bergama ordularının komutanları da vardır ve Roma ordusu her an Bergama topraklarına gelerek yerleşebilecektir.

Ama Roma’nın önünde küçük bir pürüz vardır; Aristonikos!

Roma, bu pürüzü gidermek için Leukai’de örgütlenmiş ve ordusunu kurmuş olan Aristonikos’un üzerine, Küçük Asya’da egemenliği altındaki krallıkların da desteğini alarak, bir ordu gönderir.

Çok iyi bir savunma taktiği uygulayan Aristonikos, Romalıları Leukai’de bozguna uğratır.

Büyük heyecan başlamıştır;

Yoksa büyük bir düş olan ‘Güneş Ülkesi’ gerçek mi oluyordu?

Yoksa, toprak reformu için Roma halkını ayaklandıran Grakkus’a, daha birkaç yıl önce gününü gösteren Roma, Aristonikos’un büyük ütopyası karşısında yere mi seriliyordu?

Roma Emperyalizmine Karşı!

Roma yenilmiş ama pes etmemişti. Aklı hem Bergama topraklarında ve hem de kalede saklı olan hazinedeydi. Nitekim, çok geçmeden daha güçlü bir orduyu Bergama yakınlarına, Aristonikos’un üzerine gönderir. Bu kez Leukai’yi kuşatmadan uzakta beklemektedir. Aristonikos’un, Roma ordusunun üzerine gitmesini beklerken, onun gücünü kırmak için başka oyunlar da oynanır;

Leukaili köleleri ve askerleri kendi tarafına çekmek için Romalı komutanlar altın dağıtmaya ve vaatlerde bulunmaya başlarlar…

Başlangıçta Aristonikos, savunmada kalmakta ve daha önceki gibi Romalıların Leukai’yi kuşatmasını beklemektedir.  Ama, Roma tarafına geçenlerin arttığını ve ordusunun giderek zayıflamakta olduğunu görünce artık zaman yitirmek istemez ve saldırıya geçer…

Elbette kazanması zordur!

Savaşı yitirince içerideki kalelerden birine sığınır. Ancak yakalanarak Roma’ya götürülür…

Aristonikos’un sonu, daha sonra Spartaküs’ün başına geleceklerden farklı değildir; öldürülür!

Aristonikos’tan Bugüne

Yüzyıllar, binyıllar geçse de ne emperyalizmin acımasızlığı değişiyor ne de ona karşı çıkanların yazgısı.

Spartaküs, köleliğe karşı başkaldırının simgesi yapılırken, Roma emperyalizmine karşı direnerek kendi topraklarını korumaya çalışan Aristonikos’un neden göz ardı edildiğini anlamak kolay değildir!

Üstelik o Aristonikos, döneminin ezilen sınıflarına ancak düşlerde görülebilecek bir Güneş Ülkesi’ni vaat ederken, çok önemli sosyal felsefeci olan Blossius’la birlikte çıkmıştı ütopik yolculuğuna!

Keşke

Bundan iki bin yüz on iki yıl önce, tüm insanların eşit olacağı bir Güneş Ülkesi ütopyası ile yola çıkan Aristonikos, bu hareketi Leukai denen antik kentte başlatmıştı.

Bu büyük antiemperyalist mücadelenin başladığı yer olan bugünkü Çiğli ile Menemen arasındaki Kuş Cenneti sınırları içinde bulunan Leukai, keşke bu büyük olay ile birlikte anılabilse…

Keşke Leukai, ülkemizin içinde ve dışında sınıfsal mücadele veren kişi ve kuruluşlar tarafından yeterince tanınabilse, çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapabilse!

Dünyanın tanıdığı bir doğa olayı olan Kuş Cenneti’nin sınırları içinde bulunması, Leukai için ayrı bir şans elbette.

Aristonikos isyanı ve Kuş Cennetini bir araya getirebilenler, sadece doğaya ve İzmir’e değil, sosyal tarihe de büyük bir hizmette bulunmuş olacaklardır.

* Aristonikos’un öyküsünü anlatan ARİSTONİKOS: UMUTLAR YARIM KALDI adlı romanımı kitapçılarda bulabilirsiniz! 

Bunları da sevebilirsiniz