Son dönemlerde dikkatimi çeken ve bu konuda ses çıkarmaktan yılmadığım bir nokta da şiddet ve ayrımcılığın mizah unsuru olarak kullanılması. Özellikle kadınlara ve LGBTİ bireylere karşı uygulanan şiddet ve ötekileştirme birçok platformda espri konusu olarak geçmektedir. Bu taraflı söylemlere hâkim öyle yerler var ki kabul edilemez olduğunu düşünüyorum. Örneğin, tiyatro sahnesi… İzmir’de özel bir tiyatroda izlediğim iki oyundan bahsetmek isterim. Oyundan ipuçları verme kaygısı gütmeden detaylı şekilde oyunu anlatacağım ki, bu tarz oyunlara gidilerek, yapılan yanlış sürdürülmeye devam etmesin. Öncelikle kanımı donduran “Bir Kez Daha Çal Sam” oyunu… Orijinali “Tekrar Çal, Sam” adıyla Woody Allen tarafından 1969’da yazılıp sahnelenmiş, daha sonra 1972’de senaryolaştırılıp filme alınmış tiyatro oyunudur. Birçoğunuzun ünlü Casablanca filminden de hatırlayacağı sahne, ardından birçok oyuna esin kaynağı olmuştur. Oyunun tanıtım metni şu şekildedir: “Karısı tarafından terk edilen Allan Felix sinema eleştirmenidir. Terk edilmeyi sindiremeyen Allan, yakın arkadaşları Linda ve Dick’in desteğiyle yeniden kendine güvenmek için çırpınırken, Casablanca filminin ünlü aktörü Humphrey Bogart, Allan’ın düşlerinden çıkmaz. Allan kadınlarla birlikte olmak ve onları etkilemek için başka kişiliklere bürünürken komik durumlara düşer ve hep yalnız kalır.” Oyunu izledikten sonra bazı sahnelerin orijinal oyun metninde var olup olmadığını teyit etmek istedim. Ancak metni bulamayınca, 1972 yapımı filmini izledim. İzlediğim oyunda özellikle dikkat çekmek istediğim iki nokta var; ilki başroldeki Allan karakterinin kadınları etkilemek için sert bir mizaca bürünerek, flört ettiği bir kadına karşı “çarparım ha” sözünü kullanışıdır. İkinci ve daha da vahim olduğunu düşündüğüm sahne ise, Allan’ın eski eşiyle karşılaştığı hayal bölümünde kadını koltuğun arkasına götürerek üzerindeki elbiseyi parçalamasıdır. Durumun içler acısı olan noktası ise bu sahnelere neredeyse bir salon dolusu insanın gülmesidir. Başroldeki erkeğin komik hale büründürülerek kadına karşı gösterdiği şiddet ve tacizler meşrulaştırılmaktadır. O gün orada ayağa kalkıp “siz neye güldüğünüzün farkında mısınız?” diyerek protesto etmediğim için kendime kızıyorum.
Bir diğer oyun ise İngiltere’deki bir bakan yardımcısının eşiyle birlikte geldiği otelde, çapkınlık yapmaya kalkışmasıyla meydana gelen olayları konu alan “İkinin Biri” oyunudur. 1984 yılında Ray Cooney tarafından yazılan oyunun günümüzdeki tanıtım metni: “Oyun, bakan yardımcısının, karısıyla birlikte iş için kaldığı otelde ayrı bir odada, bakanlıktaki bir sekreterle aşk kaçamağı yapmaya çabalamasını, karısının da bakanın özel kalem müdürüyle kendi odasında komik bir şekilde karşılaşmasını anlatır. Bu sırada söylenen yalanlar, oyun ilerledikçe karışıklığın dozunu giderek arttırır.” Metnin oyunu özetleyen en açık ifadesi, gerçekten oyun ilerledikçe dozunu kaçırmalarıdır. Çünkü bahsi geçen aldatma olaylarının sonucu iki erkeğin birlikte olduğunun sanılmasına neden olmaktadır. Bu durum oyundaki diğer birçok karakter tarafından gizlenmesi gereken, utanç verici, iğrenç, sapıklık, sapkınlık, komik bir şey olarak nitelendirilmektedir. Gerek söylem gerekse karakterlerin olaylar karşısındaki tavırları ayrımcılığı körüklemekte; hatta nefret söylemi oluşturmaktadır. Ancak eminim, cinsiyetçi esprilerin bolca yer bulduğu oyundan maalesef ki yine birçok izleyici gülerek, eğlendiğini söyleyerek çıkmıştır.
Şiddet ve ayrımcılık mizah görsellerinde de karşımıza sıklıkla çıkmaktadır. Örneğin Türkiye’de bir çizer tarafından İngilizce şarkıların Türkçe çevirilerine karşılık esinlenerek yaptığı çizimlerde, bir kadının takip edilip, başka bir erkek ile birlikte olduğu için öldürüldüğü şeklinde karikatürize edilmişti. Üstelik bu görsel Ankara’da birçok gencin gittiği bir eğlence yerinin sosyal medya hesabında paylaşılmıştır. Bunun üzerine mekân hesabına mesaj göndererek, durumun vahimliğini açıkladım. Yetkili kişi en azından dikkate alarak (Türkiye’de birçok kurum ve kişi bu tür geri bildirimleri önemsemez ve harekete geçmez. İnsanlar da bu durumu kabullenmiş olacaklar ki şikâyet etmez.) gönderiyi sayfalarından kaldırdı.
İnsanlara anlatmaktan usanmadığım bir diğer örnek ise Türkiye’de birçok ilde şubesi bulunan mizahi görsellerle tasarlanmış bir kafenin menüsünde şöyle bir bölüme rastladım: Yiyecek menüsünün ‘Salatalar’ kısmında “erkekseniz geçin; kadınsanız zaten dönüp dolaşacağınız yer burası” şeklinde bir açıklama bulunuyordu. İlk gördüğümde çok şaşırmıştım ve şaşkınlığımı attığım sonraki 10 dakika ardından dilek ve öneriler kâğıtlarını toplayarak, masadaki tüm arkadaşlarıma da doldurtarak, bu durumun düzeltilmesini talep etmiştik. Bir süre boyunca tercih etmediğim; ancak tekrar gitmek durumunda kaldığım bu kafede menüler yenilenmiş ve bu bölümdeki vahim açıklama kaldırılmıştı.
Her gün bunlara benzer onlarca yazılı, sözel ya da görsel örneklere şahit oluyoruz. Benim önerim ise lütfen sizler de bu durumları görmezden gelmeyin! Benzer bir durum ile karşılaştığınızda öneri, dilek ve şikayet formlarını doldurarak, yetkili bir kişiye teslim edebilirsiniz. Bu formların bulunmadığı yerlerde, kısaca durumu açıklayan ve çözüm önerisi talep eden bir not yazarak görevliye iletebilirsiniz. Son vereceğim örneğe belki de ‘yok artık’ diyeceksiniz; ancak günlük hayatta maruz kaldığımız bu mesajlar hayatlarımıza yön veriyor. İzmir Kordon’da bulunan bir restoranın tuvaletinde “klozet içerisine peçete vb. atmayınız, çünkü buraya yabancıların girmesi yasak ” şeklinde esprili olduğu sanılan bir uyarı yazısı bulunuyordu. Bu notun ayrımcılığı pekiştiren ve yabancı bireyleri ötekileştiren bir mesaj içerdiğini; bu nedenle acilen kaldırılmasını önerdiğimi belirten bir not yazıp, kasadaki görevliye teslim etmiştim. Bir süre sonra tekrar gittiğim bu yerdeki uyarı yazısı da değiştirilmişti. Kısacası hayatın her alanında masum görünen, görmezden gelinen, ‘aman ne uğraşacağım ya’ denilen ya da size ‘aman olay yaratma şimdi’ denilen anlarda lütfen savunduğunuz şeylerden vazgeçmeyin. Özellikle kadınları hedef alan cinsiyetçi küfür ve konuşmaların yapılmasına müsaade etmeyin. Bırakın sizi espriden anlamayan, arıza tip olarak etiketlesinler. Bu iğrenç sözcük ve tavırları sergilemektense, böyle anılmaktan gurur duyabilirsiniz.
Eğer ki bu düzeni değiştiremem ya da en fazla kaç kişiyi değiştirebilirim ki diye düşünüp, ses çıkarmamaya devam etmeyi seçiyorsanız, gelin sonuçlarına birlikte bakalım: -Bir gün kızınız mimar olup, işe başladığında; patronu olan erkek “bayanların yanında rahat konuşamıyoruz” diyerek yükselmesine mani olmaya, hatta yükselme ihtimalini bile görmezden gelmeye devam eder.
-Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birinin mühendislik bölümünde okuyan 40 erkek öğrenci arasındaki 5 kadın öğrenciden biri sizin kız çocuğunuz olmaya devam eder. (Bu durumu yaşayan kadın öğrencilerle tabi ki gurur duyuyorum; ancak amacımız her alanda olduğu gibi eğitime katılımda da cinsiyet eşitliğidir.)
-Ayrımcılık, nefret, alay vb. durumlarla karşılaşma korkusuyla cinsel yönelimini açıklamaktan çekinen çocuğunuz bir ömür boyu istemediği bir hayatı yaşamaya devam eder. Dahası kendisini ait hissetmediği bir beden içerisinde ya da sadece toplumun dayattığı şekilde kurulan bir evlilikte mutsuz yaşamaya devam eder.
-Çocuğunuz elinden düşmeyen telefonu ile sosyal medya hesaplarından savaş ve göç travmasına uğramış bireylere karşı insanlıktan nasibini almamış şekilde paylaşımlar yapmaya devam eder. Eleştirmekten korktuğu devletin politikasının acısını, ülkesinden kaçmak zorunda kalmış bireylerden çıkarmaya çalışır.
Böyle bir dünyada “ağlanacak halimize” gülmeye devam mı?