Bundan 46 yıl önce.
1972 yılı. 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece ve saat 01:25 – 02:50 arası. Deniz –Yusuf – Hüseyin ölümle alay edercesine, tıpkı Pir Sultan Abdal gibi, Baba İshak gibi, Börklüceli Mustafa (Dede Sultan) gibi, Şeyh Bedrettin ve daha onlarca devrimci gibi zalimlerin önünde nedamet getirmeden, diz çökmeden düğüne gider gibi ölüme gittiler.
HALİT ÇELENK ABİMİZİN İDAM GECESİ ANILARI KİTABINDAN BİR BÖLÜM (S.90-91)
İnfazın yapıldığı küçük avlu subaylarla dolu. Avluya haki renk egemen. Ortada bir karakavak. Avlunun karşı kenarında yan yana leylak ağaçları. Merkez komutanı Tevfik Türüng, elleri parkasının cebinde, bir leylak ağacının kenarına yaslanmış, kısık gözleri ve anlamsız bakışları ile infazı izliyor. Ali Elverdi, sehpanın karşısında, ağzında sigara, arkaya doğru kaykılmış, ellerini arkasına bağlamış, kahraman bir eda takınma çabası içinde, donuk ve duygusuz bir bakışla ipte sallanan Deniz’i seyrediyor. Gardiyanlar, doktorlar, tutanak katipleri ve imam ise, üzgün ve saygılı görünüyorlar.
Ortada derin bir sessizlik var. Bir pire kanadını oynatsa işitilecek. Birden sehpaya yakın avlu duvarından, önce ne olduğu anlaşılmayan bir ses kulaklara çarpıyor. Bu sesin doğurduğu ani korku ve heyecanla, komut almış gibi bütün başlar sesin geldiği duvara dönüyor.
Duvarın çıkıntısında bir güvercin kanat çırpmıştır.
Başlar bir rahatlık içinde sessiz ve ağır yerlerine dönüyor.
DENİZ GEZMİŞ’İN DİNLEMEK İSTEDİĞİ RODRİGO´NUN GİTAR KONÇERTOSU
O sahneyi çok iyi somutladım.
Asılma günü gelip çatınca, o sevdiğim giysilerimi giyeceğim.
Postallarımı, parkamı.
Beyaz ölüm gömleğini giydirmek isteyecekler, giymeyeceğim.
Kesin direneceğim ve giymeyeceğim.
Öyle her zamanki gibi, eyleme gidiş tavrımla gideceğim darağacına.
Yok, tıraş falan da olmayacağım.
Önce gidip orada oturacak, bir sigara yakacağım.
Sonra demli güzel bir çay içeceğim.
Ha, bak, Rodrigo’nun o ünlü gitar konçertosunu dinlemek isterim orada.
Bak bunu çok isterim.
Sanırım, asılacak bir insanın son isteklerini geri çevirmezler.
Bunları isteyeceğim.
Bir de avukatlarımın asılma sırasında orada bulunma hakları var.
Onların orada olmalarını isteyeceğim.
Bunu kesin isteyeceğim.
Gelecekler.
Gelmeleri gerek.
Orada bulunmaları gerek.
Olaya tanıklık etmeleri için bu kaçınılmaz bir şey.
Bu işler olup biterken, bizim ölümümüze tanıklar gerek.
Çünkü bizden sonrakilere umut verecek bu sahne.
Asılışımız gürültüye gelmemeli.
İpe nasıl gittiğimizi gelecek kuşaklara anlatacak doğru dürüst, güvenilir görgü tanıkları bulunmalı orada.
Bir devrimcinin ölümü bile, gündelik olağan eyleminden, olağan mücadelesinden soyutlanamaz.
Bir de kendim çıkıp urganı kendim geçireceğim boynuma.
Bunu çok istiyorum.
Cellat falan sokmayacağım yanıma. İğrenç bir şey bu.
Ve dönüp orada beni asan heriflere, asılmamı seyreden heriflere, diyeceğim ki:
“Burada ölen yalnızca bedenimdir ki; zaten ölümlüydü, ölecekti.
Ama düşüncemi öl-düremeyeceksiniz. Düşüncem yaşayacak,” diyeceğim. v Sonra avukatlarıma döneceğim.
“Sizler de, bizler için gelecek kuşaklara tanıklık edin,” diyeceğim.
“Bir devrimci ölüme böyle gider işte. Bayram yerine gider gibi.”
Ve şunu da söyleyeceğim:
“Herhangi bir trafik kazasında ölmekten falan da güzeldir bu bizim ölümümüz.
Hele böyle olursa.”
Bak sana bir şey söyleyeyim, şimdi şurada gördüğün şu arkadaşların hiç birisinde inan ki, benim sana anlattığım düşüncelerden farklı bir düşünce yoktur. Biliyorum, hepsi de benim gibi gidecekler ölüme. Bunu çok iyi biliyorum.
İşte en iyi örnek, Yusuf. Vurulup da kendine ilk geldiği anda söylediklerini bilirsin:
“Kahrolsun Amerikan emperyalizmi.
Biz, Amerikan emperyalizmine karşı dövüştük. Yaşasın bağımsızlık savaşı.
Yaptıklarımdan da çok memnunum.”
Böyle demişti Yusuf.
Bu böyle olmalıdır.
Deniz GEZMİŞ